Mihrac Ural
Avazı çıktığı kadar bağırıyor,
seçimden aldığı sarsıntının etkisi altında nüronları dağılan diktatör:
“Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin güneyinde bir Kürt oluşumuna asla izin
vermeyeceğiz” diye çılgınlıkla, akıl zoru söylemler savuruyor; kendini Osmanlı
padişahı sanan bu soytarı, bu söyleminde bile komşu ülkenin bağımsızlığını
ihlal etmekten, ona bir eyalet muamelesi yapmaktan çekinmiyor. Burada da
durmuyor, Suriye yönetimine bildik saldırılarını aldığı hezimet acılarıyla
yaparken, Kürtlerin haklı mücadelesi ve Suriye ordusuyla YPG güçlerinin ortak
vatan savunmasındaki ilişkisine müdahil olma cüreti gösteriyor. Tehditler
savurarak, yapamayacağı işlerin altına gireceği sanısı yaratmaya çalışıyor.
Kobani’yi, İŞİD gibi kuklalarıyla bombalatıp masum insanları katlediyor,
utanmadan da bunu, Suriye’ye mal etmeye çalışıyor. Simülasyonlarda domino
taşlarını tekrar yerli yerine oturtmak için giriştiği bu korkakça eylemlerin
üzerini örtemeyeceğini anlayınca tehditlerin dozunu komik düzeylere götürüyor.
Diktatör seçimlerde aldığı
darbeden sonra, ayakları altındaki kumların hareketlenmeye başladığını gördü.
Bunun yarattığı kaygıyla, sorumsuzca savrulmalara başladı. Bunun sonucu da
kendi yalan kurgu imalatı, “ÇÖZÜM SÜRECİ”ni unutup Kürtlere ver yansın ediyor.
”Sizinle oynayacağım kadar oynadım, artık bunun önemi kalmadı seçimlerde de
halkın darbesi geldi bundan sonrası kılıçları çekip sizinle konuşacağım” demeye
getiriyor. Ama bu soytarı diktatör bilmiyor ki, karşısında satrancı çok iyi
oynayan bir Kürt liderliği duruyor; oyuna gelen de kendisinden başkası
değildir. Sonuçlar da bu gerçeği gösteriyor kazanan Kürt halkıdır, kaybeden ise
halkların haklarıyla alay edenlerdir; 80 milletvekili, 100 belediye başkanlığı,
%13 oranında oyla ( yaklaşık 6 milyon oy) dev bir siyasal kazançtır.
Kimyası bozulan diktatör Erdoğan,
kendisini iktidara taşıyan siyasal İslam’ı da deneyimleriyle görmek tanımak
isteyen batılı emperyalist güçlere de saldırmaya başlaması, yaklaşan sonun
işareti gibi duruyor.
Diktatör Erdoğan, siyaset
cahilidir, danışmanları da bir o kadar derin cehalet içindedir. Bu ekip devleti
ve halkı soymaya kurgulanmış akıldan başka bir şey taşımıyorlar. Hatırlayalım,
bir dönem diktatörü Arapların lideri olabileceği Nasır’dan boşalan yerin, hâlâ
doldurulamadığı, bunu ancak bir Osmanlı torununun yapabileceği... kulağına
üflendi. Sonuç: Tüm Arap alemiyle kavgalı hale gelmekle sonuçlandı. Nasır,
Nil’in evladıdır, Mısır Arapların abisidir, Arap’tır ve potansiyel kültürel
açıdan da, bin yılların ilişki ağlarıyla önderliği taşıyandır. Nasır olmak
için, en azından Araplara karşı Osmanlının zulmüyle ilgili olmamak gereklidir.
Bu sanılar hızla çöktü, ardından Sünni liderliğe oynaması için öne sürüldü. Bu
cahil, Sünniliğin Mısır’ın Ezher’i,Hicazın da, Mekke ve Medine’si olmadan
olmayacağını bilmeyecek kadar da aptaldı. Bu sanılarda çöküp gitti. Halife
ilanına yeltenenler olmadı değil, diktatörün böylesi saçmalıkların arkasından
sürüklenmesi ise hiç de zor değil.
Bu savruluşlardan en önemlisi de,
Kaddafi Libya’sıyla kardeşliğini bir anda bırakıp, NATO dümeninde gösterdiği
ihanet ve düşmanlığı; Amerika, İsrail, Katar, Suudi kışkırtmasıyla, Suriye gibi
kardeş bir ülkeye yöneltti. Oysa bu ülkeyle ortak hükümet meclisi kuruldu, her
türden iktisadi anlaşmayla ortak pazar oluşturuldu, sıfır gümrüğe doğru yol
alındı. Hiçbir neden olmadan Suriye’ye karşı gösterilen bu kin ve intikam
arzusunun temelleri yoktu ama Amerika’nın oyununa gelmek vardı, sürükleniş
vardı.
Bu cahil takımın ölümcül
handikabı da, Suriye politikası olmuştur. Seçimde, Türkiye halklarının vurduğu
tokat, bu vebalin sonucudur. Suriye bu yanıyla, muhalefet güçlerine enerji
veren diktatörlüğü de deviren etmenlerden biri olmuştur.
5 yıl sonra kazanan Beşşar Esad
oldu. Dünya teröre karşı Esad’ı da hesaba katarak mücadeleye giriştikçe,
soytarı diktatör yalnızlaştı ve kaybetti. Bunun kızgınlığı, bunun yarattığı
yıkım, bu soytarının pusulasını alt üst etti, kimyasını bozdu. Kükremeler de
bundandır.
Bundan sonra daha derin sürükleniş ve yıkılışlara tanık
olacağız. Kurduğu derin devlet de, birbirini yeme aşamasında, ifşaatlar
başlayacak, bölünmeler yaşanacak, suçlamalar ardı arkası kesilmeden devam
edecek. Batan gemiyi fareler terk ettikçe, diktatör yalnızlaştıkça muhkem son
gelip çatmış olacak.
Bu noktada, Türkiye siyasal
tarihinde artık unutulmuşlar arasına giren bir partiyi hatırlatacağım:ANAP…
AKP, aynıyla bu partinin yaşadıklarını bire-bir yaşayarak buharlaşacaktır.
Siyasal İslam’ın dünya ölçeğinde maruz kaldığı hezimet ve iflasın son noktası
Türkiye’de konulacaktır. Tarihinin hiçbir döneminde ne ülkesine ne dünyaya
barışçıl katkı yapamayan, ekonomik, sosyal, siyasal argümanlarıyla hiçbir
yenilenmeyi temsil etmeyen bu yönelim, artık sona gelmiş, kullanım tarihi kısa
sürede bitmiştir.
Diktatörlüklerin yıkılma aşaması
en tehlikeli aşamadır. Çünkü bu şaşkınlar, her türden kanlı katliam
girişimlerini refleks olarak gösterebilirler, denetimlerinde olan derin
devletle de akıl almaz faili meçhul yaratabilirler. Bu süreç çok dikkatli
olunması gereken bir süreçtir...
Kendi adıma, halkıma ve gençliğe
şunu söylemek istiyorum:
Yakın dönem ciddi bir siyasi
krizin içine girilecektir. Bunu ciddi bir ekonomik kriz takip edecek ve ülke
onarılması güç bir sürece yuvarlanacaktır. Bu soytarı diktatörün çılgınlıklarını
artıracak olan gelişmeler meydanları, halkın kendini ifade etme alanı haline
getirecektir. Bunun için hazır olun, sıcak meydan direnişleri dönemi açılıyor,
özgürlük ve demokrasi güneşi de, buradan doğacaktır. Suriye’ye uzanan eller de,
burada kırılacaktır!
---
27 Haziran 2015 / Cumartesi –
Kaseb