30 Kasım 2008 Pazar

SICAK BİR ÇORBA




M. ŞEHMUS GÜZEL

Paris’te şu an saat 21.52. Burada olsaydınız hep birlikte Gare Saint-Lazare tarafına giderdik ve orada ağzımız açık kalır, küçük dilimizi yutabilirdik : Çünkü işte tam Gar'ın karşısında, hani ünlü heykeltraş Arman'ın varış kapısında saatlerden, dönüş kapısında valiz ve çantalardan « biriktirme/yığma » heykeleri var ya onların tam karşısında BİR TÜR KAMYON VAR : GEZİCİ MUTFAK GİBİ. Ve kamyonun tam önünde kuyrukta titreşen bir kalabalık. Açlar ordusu. Evet kardeşlerim evet Paris’in tam göbeğinde açlar ordusu…

Titreşen. Uykusuz. Kimi en kötüsünden kırmızı şaraptan perişan. Yüz göz kıpkırmızı. Sivilceler çirit atıyor. Bitleri ve pireleri görmesek daha iyi. Köpekleri kuyruklarını sallıyorlar ve onlar da bitik. Açlar ordusudur titreyen. Ama henüz gösteri ve yürüyüş yapmayı düşünmeyen. Hani « ısınmak » için diyorum. Gelişi güzel dikilmişler ve ne bulmuşlarsa sırtlarına geçirmişler : Kiminin sırtında bir bataniye. Kimininkinde eski bir kilim. Bir örtü. Eski bir perde. « Yemek » faslı bitince çünkü sokaktaki bir köşeye, bir duvar dibine, bir kapı girişine büzülüp « uykularına » kaldıkları yerden devam edecekler. Sokakta yatıp kalkanlar ordusu. Kimi zaman ve kimi için yatıp kalkamayanlar ordusu. Evet evet Paris’in tam kalbinde. Pardon ah çok affederseniz Paris’in kalbi yok. Paris’in tam göbeğinde, tam karnında diye düzeltmek lazım. Kamyonun sorumluları genç, yaşlı, kadın ve erkek, sevimli insanlar, yoksullara soğuktan ölmesinler diye SICAK ÇORBA DAĞITIYORLAR : Plastik kaselerde. Kaşık yok.

Ve bu tür sıcak çorba dağıtımı her gece Paris’te birçok mahallede de yapılıyor. Ve bu « eylem » sabaha kadar sürüyor. HELE LES HALLES TARAFINDA : YANİ GEORGES POMPİDOU KÜLTÜR MERKEZİ VE ÇEVRESİNDE : İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI MANZARALARI VAR. Aç ve perişan, aç ve soğuktan ve pespaye kırmızı şaraptan sarhoş ve sersemlemiş onlarca, kimi yerde daha fazla SDF (Sans Domicile Fixe. Türkçeye yersiz yurtsuz diye çevirelim) gece çorba dağıtımını bekliyor. Bir çorba, kimi kez bir kahve. Kapkara kahve.





Paris'te, resmi rakamlara göre, şu anda sekiz bin evet tam sekiz bin SDF bulunuyor. Yaşıyor diye yazamıyorum kusura bakmayınız. Çünkü sanki ölümü bekliyorlar. Maalesef aynen böyle. Ölüm kokusu duyumsanıyor Paris’te bu saatlerde. Ölüm kol geziyor. Ölüm nöbette Paris’lerde. Bütün Fransa'da ise SDF’lerin sayısının yüz bin olduğu resmen açıklandı. Ama kimbilir belki daha fazladır : Resmi rakamlara her zaman inanılamıyor, bildiğiniz gibi.

UMARIM BU TATSIZ VE DRAMATİK ŞEYLERLE sizleri üzmüyorum. PARİS'İN TADI YOK BUGÜNLERDE. Ve hele bunlara bir de her gün, kimi gün sabah ve akşam olmak üzere iki kez gelen ölüm haberleri eklenince. Komşunuzun, akrabanızın, Hindistan’da, Afganistan’a, Kürdistan’da, Kongo’da, Ruanda’daki ölenlerin/öldürülenlerin haberlerinden söz etmiyorum. Paris’te, işte « dünyanın moda ve kültür merkezi » olmakla övünen bu rüküş başkentteki, başabelakentteki ölülerin haberlerinden bahsediyorum : Evet Paris’te son bir ayda altı SDF sabah saatlerinde ölmüş olarak bulundular. (Bu satırları yazdığım 29 kasım 2008 cumartesi sabahı saat altıda ne tür haberlerin bizi beklediğini ise henüz bilemiyorum. Haberleri dinlemedim daha.) Evet ölmüş olarak bulundular. Ve hatta « yetkililer » ölümlerinin « soğuktan olup olmadığını » bile tetkik ettiler. Tutmayın beni ne olur. Bırakın şuraya iki satır göz yaşı dökeyim. « Yetkililer » ah ! Biz bildiğimizi/duyduğumuzu yazalım yine de : Evet soğuktan ölmüşler ve sokak ortasında ölüleri yere serilmiş ve birçok Parisli oralı bile olmadan ölülerin üstlerinden atlayarak « işlerine » gitmişler. Ölüler düştükleri yerde kalakalmışar. Ah !Paris ah !

EVET SON BİR AYDA ALTI SDF ÖLDÜ. SON ON GÜNDE İSE DÖRT KİŞİ GÜNBEGÜN.
HATTA SON İKİ HAFTADA PARİS’İN HEMEN YANI BAŞINDAKİ “LE BOİS DE VİNCENNES”DE (« VİNCENNES ORMANI ») DÖRT EVET EVET DÖRT SDF SOĞUKTAN ÖLÜNCE, HERKES “VİNCENNES ORMANI”NINDA (TIRNAK İÇİNDE ÇÜNKÜ İÇİNDEN, SAĞINDAN VE SOLUNDAN GEÇEN YOLLARLA ANASINI BELLEDİLER VE ORMAN MORMAN OLDU) İKİ YÜZ KADAR YOKSULUN KARTON KUTULAR, YIRTIK PIRTIK ÇADIRLAR İÇİNDE PER PERİŞAN “YAŞADIKLARINI”, NE YAŞAMASI KARDEŞİM BESBELLİ ÖLÜMÜ BEKLEDİKLERİNİ “KEŞFETTİ”. İŞTE O NEDENLE VE SON BİR HAFTADA ANİDEN ÖLÜM HABERLERİ PEŞPEŞE MEDYALARA YANSIYINCA 27 KASIM 2008’DE ÜÇ GAZETE L’HUMANİTÉ, LE PARİSİEN VE LİBÉRATİON “LA UNE”ÜNÜ (BİRİNCİ SAYFASINI BAŞTAN AŞAĞIYA) BU KONUYA AYIRDILAR.(EKTE İKİSİNİN BİRİNCİ SAYFALARINI DA İLETİYORUM, BİLMEM AYNEN YAYINLANMALARI MÜMKÜN OLACAK MI ?) FRANSA EVET COK GELİŞMİŞ. BUNA KİMSENİN BİR İTİRAZI DA YOK. NİTEKİM CUMHURBAŞKANI İLE ŞİRİN VE SEVİMLİ EŞİ NEW-YORK’TAKİ G-20 TOPLANTISI BİTTİKTEN SONRA “GEZİLERİNİ” 48 SAAT UZATIP ALIŞ VERİŞ YAPTILAR ABD’DE, VE BÖYLECE NE KADAR ZENGİN OLDUKLARINI BİR KEZ DAHA GÖSTERMEK OLANAĞI DA BULDULAR. EŞİNİN VE EŞİNİN AİLESİNİN NE KADAR ZENGİN OLDUĞUNU SAĞIR SULTAN BİLE DUYDU. EH ALIŞVERİŞİNİ ELBETTE PARİS’TE YAPACAK DEĞİL. GÖZÜMÜZ YOK, AMA PARİS’TE, EVET EVET PARİS’TE “DÜNYANIN MODA VE KÜLTÜR MERKEZİ”NDE VE CUMHURBAŞKANLIĞI SARAYINA BİR TAŞ ATIMLIK MESAFEDE İNSANLAR PATIR PATIR ÖLÜYORLAR. KALDIRIMLARA DÜŞÜYORLAR VE BİR DAHA ASLA KALKAMIYORLAR. ÖLÜM ÇÜNKÜ YAKALARINA YAPIŞIYOR. SOĞUK ÖLÜM ! BOİS DE VİNCENNES’DEKİ ZOO’DAKİLERE BİLE DAHA İYİ BAKILDIĞINI ANMALI.

AKLIMA GELMİŞKEN EKLEYEYİM : LA BANQUE ALİMENTAİRE (GIDA BANKASI) HER YIL OLDUĞU GİBİ BU YIL DA SÜPERMARKETLERİN ÖNÜNDE GIDA TOPLUYOR, AMA BU YIL BU İŞE BİR MİKTAR ERKEN BAŞLADI.ÇÜNKÜ YOKSULLUK FENA BİNDİRDİ. MALİ VE EKONOMİK KRİZDEN ÇOK ÖNCEEEE...EVET FRANSA ÇOK GELİŞMİŞ VE ÇOK ZENGİN BİR DEVLET. BUNDA HİÇ KUŞKU YOK.

BANQUE ALİMENTAİRE NEDİR SORUSUNU DUYUYORUM. YANITLAYAYIM : İSMİNDE BANKA VAR AMA KREDİ VERMEZ, PARA TOPLAMAZ. BİR TEK ŞEY YAPAR : FRANSA'DA AÇ KALANLARA, YOKSULLARA YİYECEK DAĞITMAK : KARŞILIKSIZ. BU YİYECEKLERİ NEREDEN TOPLAR ? VATANDAŞLARDAN : SÜPERMARKETLERDE ALIŞ VERİŞ YAPANLARDAN. ŞÖYLE : SÜPERMARKETLERDE DAHA ALIŞVERİŞE BAŞLAMADAN ÖNCE HEMEN KAPIDA ELLERİNDE, ÜSTÜNDE BANQUE ALİMENTAİRE YAZILI PLASTİK ÇANTALARLA YAŞLI BAŞLI VE ŞİRİN İNSANLAR SİZİ KARŞILIYOR VE "LÜTFEN BU ÇANTAYI ALIN VE ARTIK GÖNLÜNÜZDEN NE KOPARSA, BİR KİLO PİRİNÇ, BİR KİLO MERCİMEK, BİR KİLO MAKARNA, BİR KUTU KONSERVE GİBİ KOLAY BOZULMAYAN GIDALAR KOYUN BANQUE ALİMENTAİRE İÇİN" DIYORLAR. ALIRSINIZ ÇANTAYI. VE ALIŞVERİŞİNİZİ YAPARKEN O ÇANTAYA DA ARTIK GÖNLÜNÜZDEN NE KOPARSA, KOYARSINIZ. KASADA PARASINI ÖDERSİNİZ. ÇIKMADAN ÖNCE O ÇANTADAKİLERİ O YAŞLI BAŞLI VE ŞİRİN İNSANLARA TESLİM EDERSİNİZ. ONLAR DA BU YÖNTEMLE TOPLADIKLARINI ( AKŞAMA KADAR EPEY ŞEY TOPLANIYOR : HERŞEYE RAĞMEN ) YOKSUL İNSANLARA DAĞITIYORLAR. İŞTE BANKA MESELESİ BU. 28 KASIM 2008 CUMA GÜNÜ « ULUSAL KAMPANYA » BAŞLATAN BANQUE ALİMENTAİRE GEÇEN YIL ON MİLYON TON ERZAK TOPLADIĞINI VE BUNU 750 BİN YOKSULA DAĞITTIĞINI, BU YIL DAHA FAZLASINA İHTİYAÇ OLDUĞUNU DUYURDU...

BİR DE les Restaurants du Coeur VAR : GÖNÜL LOKANTALARI DİYE ÇEVİREBİLİRİZ. AMA GÖNÜL AŞEVLERİ DAHA ŞIK. FAKAT SICAK YEMEK DAĞITILDIĞI DA SANILMASIN. BU DERNEK TE ERZAK DAĞITIYOR. COLUCHE İSİMLİ KOMİK KURDU VAKTİ ZAMANINDA. SLOGANI DA ŞUDUR: "ON COMPTE SUR VOUS." YANİ « SİZE GÜVENİYORUZ ». Çünkü bu dernek bağışları posta yoluyla topluyor. Her yıl DAHA ÖNCE BAĞIŞ YAPMIŞ OLANLARA bir mektup gönderiyor, sadece bir mektup. Ve para yardımı yapanlar pek çok : Az vereni de var çok vereni de. Artık herkes kesesine göre. Bu arada kimi insan son derece önemli miktarda bağışta bulunuyor. Evini, işyerini, lokantasını bu derneğe miras bırakanlar da var. Bir de birçok ses sanatcısının, kadın ve erkek sinema ve tiyatro oyuncusunun, komiğin katıldığı ve bütün Fransa'yı dolaşan konserler dizisi düzenliyor : Bu konserler dizisini yapanlara Coluche'e atfen "Les Enfoirés" ismi veriliyor. Bu dernek her yıl gönderdiği o tek mektubta bir yıl öncesinin bilançosunu da sunuyor : Kaç para nereden gelmiş, kaç para nereye gitmiş ve buna benzer her şey ayrıntılı bir biçimde belirtiliyor. Örneğin 2007’de toplam harcamalar 100 öroysa bunun 4,4 örosu konserler dizisine gitmiş. Aynı yıl toplam gelir 100 öroysa bunun 20,3 örosu konserler dizisiyle kazanılmış. Değişik kaynaklardan toplanan paralarla erzak alınıyor. Yoksullara dağıtılıyor. Bu dernek ve birkaçı daha kimi üretici şirketlerin elinde kalan fazlalıkları da alıyorlar ve dağıtıyorlar : Bu tür fazlalıkları genel olarak para ödemeden veya kimi zaman çok düşük bir fiyatla alıyorlar yine karşılıksız dağıtıyorlar. Kimi işkolunda (örneğin süt üretimi, tahıl ve meyve üretimi gibi) üretim Avrupa Birliği'nce sınırlı olduğu için, belirlenen tavanı aşan çatıya çıkamıyor. Çatıya çıkacak mallar yoksulları besleyen derneklere veriliyor. Her zaman değil ama. Kimi patron üretim fazlasını çöpe atmayı tercih ediyor : Değişik nedenlerden.

BİTİRİRKEN BİR NOKTAYI VURGULAMAK İSTERİM ÖZELİKLE : Fransa’da bir yurttaşın "YOKSUL" OLDUĞUNU İSPAT İÇİN O VATANDAŞIN GERÇEKTEN YOKSUL OLDUĞUNU BELGELEMESİ LAZIM. BUNUN İÇİN DE EPEY ZORLU BÜROKRATİK AŞAMADAN GEÇİLİYOR. BİR KART VEYA BİR TÜR BELGE ("ATTESTATİON") ALINIYOR, ONDAN SONRA ERZAk EDİNMEYE GİDİLİYOR. YANİ ÖYLE HER GELEN "BEN YOKSULUM" DİYEREK ERZAK ALAMIYOR.

Ancak yine de kimi mahallede değişik ve mütevazi derneklerin bizzat kendi olanaklarıyla kurdukları küçücük aşevleri de bulunuyor. Örneğin Paris’in kuzey ve kuzeydoğusundaki yoksul mahallelerinde « Une chorba pour tous » (« Herkese bir çorba ») isimli derneğin küçük aşevlerinde her akşam sıcak çorba dağıtımı yapılıyor : Yoksul anne ve/veya babalar ellerinde kimi zaman kovalarla geliyorlar, bütün aile için sıcak çorbalarını alıyorlar ve karanlıkta kayboluyorlar. Eh ne de olsa insanlar yoksul olduklarının herkeslerce bilinmesini de istemiyorlar.
Evet Fransa’da durum bu : Devletin yardım elini şu veya bu nedenle çektiği (kiminin işsizik sigortasının sonu gelmiştir örneğin, kimi zaten anadan doğma yoksuldur ve bunun gibi) insanların açlıktan ölmelerinin önünü almak umuduyla dernekler, hayırsever kadınlar ve erkekler, gençler ve yaşlılar, bu işin yaşı yok, yardıma koşuyorlar. Ama herkese ulaşabiliyorlar mı ? Herkese ulaşmaları mümkün mü ? Bu çok zor. Bu « çok gelişmiş » devletlerde işini kaybeden ve bir süre sonra işsizlik sigortası ödentisi de kesilen anneye ve/veya babaya bazen ilk darbeyi öbürü vuruyor : Bu bazen eşi oluyor, bazen kızı veya oğlu. « Baba sen artık evde kalamazsın ! » diyen çocuklar olduğunu biliyor muydunuz ? Fransa’da var. Evinden, kendi evinden ayrılmak zorunda kalan, ne ayrılması kardeşim evinden atılan, kovulan anne veya baba ne yapsın ? Bir arkadaş evi ? Yok ! Akraba evi ? Yok ! Aileden birinin evi ? Hangi aile ? O da yok ! O zaman ? Önünüzde koskocaman dipsiz bir uçurum : İniş, iniş, iniş : Dibe kadar. Dipte ne var ? Kara ölüm var. Kara, kapkara bir ölüm. Burada ölürsünüz ve kimse dönüp ölünüze bile bakmaz. Evet burada durum budur : Birey-leş-mek, bireysel-leş-mek, bencil-leş-mek, benmerkezi-leş-mek akıl almaz boyutlarda. Ailesel, mahallesel, toplumsal dayanışma diye bir şey kalmadı. Zaten yoktu ki kalsın ! Evet ama yine de yazmalı : Kalmayalı çookkkk oluyor. Yalnızlıklarında insanlıktan çıkanlar ve insansız « bireyler » ve nihayet kendi kimyasını bizzat bozan toplum(suzluk)lar. Daha ne olsun ? Ölüm ne ki ? Ölüm o zaman ne olabilir ki ? Belki bir kurtuluş ? Ama yine de soğukta ölmenin de bir anlamı yok be Pierre. Kal biraz daha. Kal biraz daha. Taş çatlasa üç ay sürüyor kış.

Hiç yorum yok: