31 Ocak 2010 Pazar

Katile katil demek


Ali Barış Kurt
alibariskurt@hotmail.com

Geçtiğimiz günlerde Aydın Emniyeti'ne bağlı Köşk Emniyeti'nde ifade verdim.

Eksik olmasın (şaka tabii!) Genelkurmaylık işini gücünü ve hatta 'eldiven'ini, 'balyoz'unu vd. 'aksesuar'larını bırakmış, hakkımda suç duyurusunda bulunmuş.

İddiası şu ki, yazdığım bir makale aracılığıyla halkı askerlikten soğutmuşum.

Buna ne kadar ihtiyaç var bilmiyorum ancak eğer böyle kutsal bir inkişafa yol açabildiysem, ne mutlu bana.

***

İfade verdiğim dakikaları anlatayım biraz...

Birbirinden garip ama bir o kadar da "iyi polis" rolünde "abilerimizle" yaklaşık 2 saat geçirdik. Kendileri 2006'dan itibaren kaleme aldığım askerlik ve Kürt sorununa dair bütün materyalleri derlemişler ve hiç üşenmeden de birsürü sayfalı bir dosya hazırlamışlar.

Dosyanın içinde güvenlik güçlerince katledilen 12 yaşındaki Uğur Kaymaz'la ilgili materyaller de bulunuyor.

Ancak derslerine çalışmamış tembel polis abiler, henüz Uğur Kaymaz'ı bile tanımıyorlar.

Her neyse, oturup kendilerine bir bir anlatıyorum: "Uğur, 12 yaşındayken askerler tarafından evi basılarak babasıyla birlikte, sırtından 13 kurşun alarak yaşamı sonlandırılmış bir Kürt çocuktu. 'Terörist' olduğu iddia ediliyor ama milyonlarca Kürt ve duyarlı yurttaşla birlikte biz bu iddiayı yemedik tabii. Bu yüzden de hakkında yazı yazmayı, onu unutturmamak ve katillerini teşhir etmek adına bir parça katkım olabildiğini söylüyorsanız, beni sevindirirsiniz..."

Abiler burada devreye giriyor ve az önce tanımadıklarını söyledikleri Uğur için karalamaya, onun ölümü ve katilleri için savunmaya girişiyorlar. Malum, onlar için asılolanın bir mühimliği yok; bir işe devlet eli değdiyse, sahip çıkmak zorundalar. Bir katile bile...

***

Konu abilerimizi pek sarmamış olacak ki; değiştiriyorlar.

Editörlüğünü yaptığım bir internet sitesinde "askere gitmeyin" yazılı materyaller bulunduğundan ve bu minvalde yazılar yazdığımdan bahsediyorlar.

Söz ettikleri, sınırötesi operasyon planlarının konuşulduğu döneme denk geliyordu.

Ve Savaş Karşıtları'nın* uzunca süredir askerlik sorunuyla ilgili vicdani ret çalışmaları vardı.

Benimsediğim için de bu çalışmayı gündemde tutmak amacıyla ben de yazıp-çiziyordum.

Bunları kabul ettiğimi söyledim ve "pişman mısın, eğer pişman olduğunu söylersen senin açından iyi olur, sonuçta suç duyurusunu Genelkurmaylık yapmış, önemli yani" diyen polislere, "ekleyeceklerim bile var, pişman değilim" yanıtında bulunuyorum.

Tabii bu yanıt onları pek tatmin etmemiş olacak ki, "iyi polis" rolüne yeniden bürünüp, çay ikram ediyorlar. Ne olur ne olmaz diye, reddediyorum.

***

Uğur Kaymaz mevzusuna tekrar dönüp, "katilleri için neden katil dediğimi" soruyorlar.

Can Yücel'in bir savunmasında, "bizim memlekette göte göt derler hakim bey"* sözleri aklıma geliyor ama, bunu ben de mahkemeye saklıyorum ve polislere, "Katile katil demek nasıl suç oluyor ki" diye soruyorum.

"Burada soruları biz sorarız" mealinde, Kurtlar Vadisi raconunda bir bakış atıyorlar ve konuyu kapatıp, "sen b.ku yedin oğlum" dercesine, 318. yasadan* alıntılar yapıyorlar...

***

Oyun oynayacak, şeker yiyecek yaştaki bir masum çocuğu sırf Kürt kimliğinden ötürü katledenlere de katil diyemeyeceksek, nerede kalır insanlığımız?

Ben, çocukların oyun oynayabileceği, şeker de yiyebilecekleri bir dünya yaratmak için yola çıkmışlarla beraber; bu güzel toprakların ve halkının komünist bir evladıyım.

Ülkemdeki ezilen ulusun çocukları bir katledilir, bir hapis edilirken susacaksam; o en tatlı şekerlerde ne payım olur ki?..

İşte bu yüzden, katile katil demeye devam etmek lazım: Uğur Kaymaz'ı öldürenler katildir; hem de en alçağından! 318 kere katillerdir...

----------------------

*Savaş karşıtlarının internet sitesi: www.savaskarsitlari.org

*Can Yücel'in mahkemede "göte göt demenin önemi" üzerine anlattığı fıkra, şöyledir:

Köyün birinde ateşli bir hasta vardır, köylüler kasabaya doktoru getirir. Doktor hastaya fitil verir ve köye döndükleri gibi hastaya fitili anüsten vermelerini söyler.

Köylüler, "Tabii, tamam doktor bey" deyip köye giderler. Köydeki herkese sorarlar, en bilgelere bile, ama kimse anüs ne demektir bilemez. Bu nedenle bir türlü ilacı da veremezler hastaya. Hastanın durumu da gitgide kötüleşmektedir.

Bunun üzerine köylü, doktora, koca devletin koca doktoruna telefon etmeye karar verir ama kimse buna yanaşmaz. Ne cüret değil mi doktoru arayacak bir köylü...

Neyse durumun vahameti üzerine muhtar aramayı kabul eder. Bütün köylü toplanır santrale, muhtar arar, "Biz ne yapacağımızı bilemedik doktor bey" falan der. Karşıdan doktor bir şeyler söyler. Muhtar döner arkasına: "Makattan verin dedi doktor" der. Yine tüm köye sorarlar, komşu köylere birilerini yollayıp sordururlar ama makat ne bilen yoktur yine.

Hasta ise gitti gidecek, ateşler içinde kıvranıyor. İhtiyar meclisi toplanır. Son çare, doktorun bir kez daha aranmasına karar verilir. Yine kimse aramak istemez doktoru. Nihayetinde yine biri kandırılır, telefonun başına geçer, ama bir yandan söylenmektedir: "Çok kızacak doktor, çok!" diye.

Sonunda telefonu açar, durumu anlatır, doktor bir şeyler söyler yine. Telefondaki köylü, yüzü allak bullak, arkasını döner: "Ben çok kızacak demiştim size; götüne sokun dedi".

*Türk Ceza Kanunu'nun 318. maddesine göre: - (1) Halkı, askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte teşvik veya telkinde bulunanlara veya propaganda yapanlara altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Fiil, basın ve yayın yolu ile işlenirse ceza yarısı oranında artırılır.

---------------

http://www.emekdefteri.com/

Hiç yorum yok: