26 Ekim 2008 Pazar

ÖCALAN: ”Yaşananlar Ayaklanmayı Aşan Bir Tepkidir!”



Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan avukatları ile haftalık olağan görüşmesini gerçekleştirdi. Öcalan bu haftaki görüşmesinde bölge başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde Kürtlerin gerçekleştirdiği eylemleri, milliyetçilik, Kürt sorunu ve çözümü konusunda değerlendirmelerde bulundu. Savunmalarının halen mahkemeye ve AİHM'e gönderilmediğini belirten Öcalan AİHM'in bu konuda direnmesi ve savunmalarını almaya çalışması gerektiğini söyledi.

Savunmalar halen ulaşmadı

Savunmaları yüzünden ciddi bir ideolojik sarsıntı yaşanacağını kaydeden Öcalan şöyle konuştu: ' Savunmalarım halen mahkemeye ulaşmadı, AİHM'e gönderilmemesini anlayamıyorum. İki günlük bir şey, neden göndermiyorlar? Ben bu savunmalarımda Türkiye aleyhine, Cumhuriyet aleyhine bir şey söylemedim. Zaten tek bir cümlede Türkiye’den bahsediyorum. AİHM bu konuda direnmeli, savunmalarımı almaya çalışmalı. Ben bu savunmalarımda kapital sistemi değerlendirdim ve çözdüm. Benim savunmalarım Marks'ı aşan bir nitelikte. Sanırım savunmalarım yüzünden ciddi ideolojik bir sarsıntı yaşayacaklar, bu nedenle kaygılılar. İlker Başbuğ'un son dönemlerde ulus-devleti gündeme getirmesi, korumaya çalışması yine Erdoğan'ın bazı konuları tekrar gündeme getirmesi, benim savunmalarıma karşı yapılan bir şey. Ama mahkeme savunmalarımı alma konusunda direnmeli'

'Mahkeme savunmalar konusunda güvence vermeli'

Savunmalarının ulaştırılması noktasında mahkemenin güvence vermesi gerektiğini ifade eden Öcalan, 'Ben savunmalarımda Yahudi halkını da değerlendirdim. Bu savunmalarımda Yahudilerin kurtuluşunun nasıl olacağını bunun alternatif çözümünü formüle ettim. Savunmalarımdan sanırım dış güçler de rahatsız oldu. Amerika ve İsrail'in baskıları var. Bu konuda, savunmalarımın mahkemeye ulaşacağı konusunda mahkeme güvence vermeli. Önemli bir konu. Bu durum savunma hakkımın engellenmesidir. Savunma yapamıyorum. Savunmalarımın devamını yazabilmem için de mahkeme bana garanti vermeli. Ve mahkeme bu baskılara karşı ağırlığını koyarak direnmelidir' diye konuştu.

'Çözüm istemeyen dış güçler var'

Kürt sorunun çözülmesini istemeyen dış güçlerin olduğunu, fakat Türkiye'nin bunu görmediğini belirten Öcalan, ' Avni Özgürel benim 'Ben bu meseleyi bitirirsem beni de bitirirler' dediğimi ifade etmiş. Türk aydınlarının bunları ifade etmesi önemli, çünkü bu sorunun çözülmesini istemeyen dış güçler var. Onun da kastettiği budur. Ben bunu hep söylüyordum. Bu sorunu çözmek istemeyen, çözümsüzlükten nemalanan güçler, gruplar, lobiler var. Türkiye bunları görmüyor' şeklinde konuştu.

'Yahudilerin kurtuluşu dünyanın kurtuluşudur'

Kendisinin tüm milliyetçiliklere karşı olduğunu dile getiren Öcalan, 'Benim Yahudilik konusundaki görüşlerim açıktır. Yahudilere ilişkin düşüncelerimi bu savunmalarımda çok daha derinlikli ve Yahudi aleyhtarı yaklaşımları aşacak şekilde yazdım. Ben, Yahudi halkı için alternatif çözümü savunmalarımda açtım. Marks nasıl, 'İşçi sınıfının kurtuluşu toplumun kurtuluşudur' diyorsa, ben de diyorum ki, Yahudi halkının kurtuluşu, dünyanın kurtuluşudur. Ben Yahudilerin en büyük dostuyum. Düşüncelerim onların da kurtuluşu içindir. Ben Yahudilerin başına ikinci Hitler çıkmasın diye bunları söylüyorum. Ben her türlü milliyetçiliğe karşıyım. Türk, Kürt, Arap, Alman milliyetçiliği fark etmez. Hepsine karşıyım, her türlü milliyetçiliği lanetliyorum' dedi.

'Bugün yaşananlar Kahire Konferansı'nın sonuçları'

Türkiye'nin çok ciddi bir krize doğru ilerlediğini ifade eden Öcalan şöyle konuştu: 'Türkiye, çok ciddi bir krize doğru ilerliyor. Türkiye, tarihi hatalar yapıyor ve ben Türkiye'nin bu tarihi hatalarında rol almak istemiyorum. Türkiye'nin tarihi hatalarını benim üzerimden açıklamasını ve bana mal etmesini istemiyorum ve buna izin vermeyeceğim. Bugün Türkiye'de yaşananlar tarihi yönleri de olan gelişmelerdir. Bugün yaşananlar, 1920'lerde Kahire Konferansı'nda alınan kararların sonucudur. Cezaevinden bir arkadaşımın gönderdiği mektubunda da bundan bahsediyor. Ben de katılıyorum. Kahire Konferansı belgelidir. Bu konferansta Ortadoğu'yu denetim altında tutmak için, Kürt sorununun çözümsüz bırakılması ve sürekli gündemde tutulması kararlaştırılmıştır. Kürdistan'ı dört parçaya bölerek Ortadoğu'daki dört devleti denetimi altına aldılar. Bu kararın alınmasında İngiltere etkili olmuştur. Bugüne kadar bütün çözüm girişimlerinin engellenmesi bu konferans kararı nedeniyleydi. Benim burada tutulmam da bu nedenledir. Beni Türk yetkililere teslim eden Yunanlı Kostulas, kırk yıl Londra'da yaşamış. Sonra ortaya çıktı ki uluslar arası bir İngiliz ajanıdır, MI6 bünyesinde çalışmıştır. Uluslararası güçler bu konferansta alınan kararı uygulayabilmek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar, yapıyorlar. Ben bu nedenle benimle görüşenlere, sorunu kendi aramızda çözelim, sorunun çözümünü dış güçlere havale etmeyin dedim. Sorunu kendi aramızda çözmek isteyen yetkililer de oldu'

'Erdoğan ordu ile anlaştı'

Çözüm için daha önce hükümetler nezdinde bazı girişimlerin olduğunu fakat bunlara izin verilmediğine dikkat çeken Öcalan, Tayip Erdoğan'ın da ordu ile iktidar konusunda anlaştıktan sonra sorunu tamamen askere havale ettiğini söyledi. Öcalan şöyle devam etti: 'Özal'ın girişimleri oldu. Bunu engellediler. Daha sonra Erbakan'ın girişimleri oldu. İzin vermediler. Ordunun bir kısmı da devreye girdi. Kıvrıkoğlu, zamanında bir albayını göndermişti. Ordu kendi çözümünü böylece hayata koyacaktı. Buna da izin vermediler. Özal'ın çözümünü kabul etmediler, Erbakan'ın çözümünü kabul etmediler, ordunun çözümünü kabul etmediler. Yani böylece bu sorunu çözümsüz bıraktılar. Hatta 2002'lerde Ecevit de girişimlerde bulundu. Ben buraya getirildiğimde benimle görüşmeye gelen yetkili, 'Ben Ecevit adına sizinle görüşmeye geldim' dedi. Ben şaşırmıştım. Rahşan affı denen şey, bizden bağımsız değildi. Buna da izin vermediler. MHP'nin o dönem engelleyici bir tavrı vardı. Daha sonra Erdoğan'ın da aslında girişimleri oldu ama Amerika ve diğer bazı dış güçler tarafından bu durum engellendi. Erdoğan daha sonra orduyla anlaştı, iktidarda kalmasına karşılık olarak sorunu askere havale etti. İşte o bildiğimiz meşhur PKK ortak düşmanımızdır söylemi bu nedenle yapıldı.'

'Tüm çözüm girişimlerine karşılık verdim'

Kendisinin tüm çözüm girişimlerine karşılık verildiğini kaydeden Öcalan, 'Ben her türlü çözüm girişimlerine karşılık verdim. Buradan Cumhurbaşkanı Gül'e yazdığım 10 sayfalık bir mektup vardı. Benzer şeyleri bu mektupta da ifade etmiştim. Yine hücre cezamla ilgili Bursa 2.Ağır Ceza Mahkemesi'ne sunduğum itirazda da barış ve çözüm için girişimlerimi anlattım. Gelen her türlü çözüm önerisini karşılıksız bırakmadık. Özal'ın çözümüne olumlu karşılık verdik, Erbakan'ın çözümüne olumlu karşılık verdik. Buraya geldikten sonra da barış ve demokratik çözümün gelişmesi için elimden gelen her şeyi yaptım ve yapmaya devam edeceğim. Çözüm konusunda bir kusur ve eksikliğimiz yok mu diye sorulursa, iki eksikliğimizin olabileceğini düşünüyorum. Bunlardan biri ben Şam'dayken oturduğumuz binaya askeri bir ateşe geldi. Biz Şam döneminde bu kişinin bizi bombalamak için geldiğini düşünmüştük. Bulunduğu binaya bu nedenle gitmiyorduk. Ama daha sonra fark ettim ki bu kişi dolaylı bir diyalogun önünü açmak için gelmiş olabilirdi. Ben o dönem bu konuda yanlış bir yorum yaptığımı düşünüyorum, onunla o dönem görüşebilmeliydik, onunla irtibat, diyalog, çözüm için bir fırsat olabilirdi. Yine Özal'ın yazdığı mektuba cevap konusunda geciktik. 99'dan sonra, yani buraya getirildikten sonra ise, benim demokratik çözüm için üzerime düşeni fazlasıyla yaptığımı herkes biliyor' şeklinde konuştu.

'Çözümsüzlük devlet içindeki krizin sonuçlarıdır'

Şuana kadar ki çözümsüzlüğün nedeninin devlet içerisinde 1990'lı yıllardan itibaren başlayan krizin sonuçları olduğunu belirten Öcalan devamla şunlara değindi: 'Özal çözümü olmadı, öldü veya öldürüldü. Erbakan'ın çözümü olmadı, seçimi kaybetti. Ordunun çözümü olmadı, Ecevit'in çözümü olmadı, Erdoğan'ın çözümü olmadı. Onun çözümü olmadı, bunun çözümü olmadı. Bunlar, devlet içerisinde 1990'lardan başlayan ve hala devam eden bir krizin sonuçlarıdır. Bunun dışında 1995-99 arasında bu konuda PKK içinde de bir kriz vardı. Ben bu krizi aşmak için çok yoğun olarak düşünüyordum, çözüm geliştirmeye çalışıyordum. Hatta savaş böyle olmaz, savaşacaksanız adam gibi savaşın diyordum. Tüm çabalarıma rağmen PKK içindeki bu krizi aşamıyordum. Bilindiği gibi meşhur Diyarbakır üçgeninde yapılanlar vardı. Sadece dışa yönelik değildi bunlar. PKK içerisinde de onlarca değerli kadrolarımızı, arkadaşlarımızın şahadetine de neden oldular. Sonra ortaya çıktı ki PKK içindeki krizin aşılamamasının nedeni, bunların çözümün gelişmesini istemeyen güçlerle ilişki halinde olması, Ergenekon ve Veli Küçükle bağlantılarıydı.'

'Avrupa'da batağa çekildik'

Avrupa'ya çıkış nedeninin diplomatik ve siyasi çözüm çalışmalarının daha yararlı olduğunu düşünmesi olduğunu dile getiren Öcalan şöyle konuştu: ' 99'a geldiğimizde, yani benim Şam'dan çıkma sürecimde ise, gece-gündüz nasıl bir yol haritası çizmemiz gerektiğini düşünüyordum. Zaten önümde iki seçenek vardı. Ya dağa çıkacaktım ya da Avrupa'ya. Dağa mı, Avrupa'ya mı gitmeliyim, net bir karara varamamıştım. Dağa mı Avrupa'ya mı ikilemini çok yaşamıştım. O dönem dağa çıkmak benim için bir alternatifti. Neden kullanmadın diye sorarsanız, dağa çıkabilirdim ama Türkiye 300 uçağı havalandırarak hiç kimseyi düşünmeden beni yok etmek için tüm Kürdistan coğrafyasını tuzla buz edebilirdi, halk büyük zarar görebilirdi. Bunun kimseye bir yararı olmazdı. Diplomatik ve siyasi çözüm çalışmalarının daha yararlı olacağını düşünerek Avrupa'ya çıktım. Avrupa'ya çıkış koşullarının olup olmadığını, diplomatik ve demokratik siyasi bir yöntemle çalışmalara devam edip edemeyeceğimi çok yoğun tartıştık. Hatta Yunanlı yetkililerle de görüştük, bunun üzerine diplomatik ve siyasi çözüm çalışmaları yürütebilmek için Avrupa'ya çıktım. Oraya vardığımda ise, koşulların oluşmadığını, batağa çekildiğimizi fark ettim ve sonuç bilindiği gibi buradayım.'

'Bu ayaklanma değil, örgütlü demokratik halk tepkisidir'

Kürt sorunun çözümü için DTP ile görüşülebilineceği önerisini yineleyen Öcalan şunları ifade etti: 'Ben burada hala çözüm için çabalıyorum. Bir devlet yetkilisi burada gelip benimle görüşürse kimse bir şey kaybetmez. Ben öyle yetki, rütbe, makam, mevki meraklısı da değilim. Benim için önemli olan onurlu barış ve demokratik çözümün gelişmesidir. Çözüm gelişecekse ben olmasam da Barzani'yle, Talabani'yle, DTP ile de görüşebilirler. Yeter ki çözüm gelişsin. Ama Kürt halkı çözüm için tercihini yapmıştır, bunu görmezden gelemezler. Benim için Kürt halkının onuru diyorlar. Tabii ki ben Kürt halkının onuruyum. Bunu kendimi övmek için de söylemiyorum. Çözüm için etkili olacağım açıktır. Son yaşananlar da bunu gösteriyor. Kadınlar da bu dönem onurlarına sahip çıkmışlardır. Bu eylemlerde kadınlar da vardır. Halkımız kendi talepleri için harekete geçmiş, ayaklanmıştır. Hatta bu son yaşananlar ayaklanmayı da aşan bir tavırdır. Ayaklanmada kişiler bölük pörçük kendi başına dağınık hareket ederler. Oysa bu yaşananlar örgütlü, kararlı, kontrollü ve demokratik bir halk tepkisidir, bir ayaklanma değildir. Ben buradan halka eylem çağrısı yapmadım. Halkın kendi kararıdır, bu nedenle kendilerine eylem yapmayın diye çağrı da yapmıyorum. Aldıkları kararı, eylemliliklerini anlamlı buluyor ve selamlıyorum. Halkımız demokratik tepkisini yükselterek hükümete ulaşırsa ve halk benden isterse müdahil olurum. Halkımız bana onurlu ve anlamlı bir diyalogun yolu açıldı ve gel arabuluculuk yap derse ben dahil olurum. Bu konuda onurlu ve anlamlı bir diyalogun gelişmesi için üzerime düşeni yaparım. Bugüne kadar da hep yaptım. Anlamlı bir diyalog olacaksa ben burada çözüm için hazırım. Tüm gücümle çözümün nasıl gelişeceğine yoğunlaşır, yol yöntem belirlerim, çözümü formüle ederim'

'PKK en güçlü dönemini yaşıyor'

Türkiye'nin çok ciddi bir krize çekildiğini kaydeden Öcalan, 'Buradan sayın Erdoğan'a sesleniyorum; Türkiye çok ciddi bir krize çekiliyor. İzlanda gibi iflas edecek. Bunun farkında değiller. İşte faiz oranları biliniyor, yüzde yirmilerde. Türkiye dünyanın en yüksek faiz oranına sahip ülke, böyle ülke yönetilmez. Bir kriz halindeler, kriz derinden etkiliyor ama bunu gizliyorlar. Bu ekonomik kriz 2000'lerde yaşanandan daha ciddi. Temelleri daha 90'lı yıllara dayanıyor. Ama bunu görmüyorlar ya da görmezden geliyorlar, gizliyorlar. Bütün dünya başta da Amerika bir ekonomik kriz halinde, ve daha da derinleşti' diye konuştu. PKK'nin gerilla savaşını daha da derinleştirme kararı aldığına dikkat çeken Öcalan, devamlara şunları söyledi: 'Ayrıca PKK, gerilla savaşını derinleştirecek, bunu ben söylemiyorum, bu PKK'nin kararı. Bu kararda benim fiili bir liderliğim yok. PKK, kendi kararını almış, ben yapın veya yapmayın demem. Ben burada kötü koşullarda yaşayan bir tutukluyum. Bulunduğum konum gereği halkın ve PKK'nin kararlarına etkim olamaz. PKK kararının anlamı şudur; PKK en güçlü dönemini yaşıyor. PKK, sistematik, kontrollü bir gerilla savaşına girebilecek gücü olduğunu söylüyor. PKK'ye katılımlar da yoğundur; İran, Irak, Suriye ve Türkiye'den katılımlar vardır. Savaş derinleşirse PKK'yi de destekleyen güçler ve gruplar var, PKK'nin ittifakları var, yeni ittifaklarla daha da geliştirir. Ben PKK'yi tanıdığımdan dolayı söylüyorum, gerilla savaşını derinleştirirse Türkiye ciddi bir kaosa sürüklenir, hiç kimse bundan fayda görmez. 2004 yılından 2008'e kadar onlarca insan yaşamını yitirdi, bunun kime ne yararı oldu. Sayın Erdoğan bunu dikkate almalı. İşte ben burada bu tehlike konusunda uyarıyorum, bu tehlikenin önüne geçmek için çözüm önerilerinde bulunuyorum. Ama anlamlı ve onurlu bir barış ve diyalog yolu açılmazsa, ben bir şey yapamam. PKK ve halk kendi kararını alır ve hayata geçirir'

'Moralimi bozmaya çalışıyorlar'

Son olarak da kendisine yönelik uygulamalar ve sağlık sorunlarına değinen Öcalan şöyle konuştu: 'Burada yaşanan sıkıntılar, psikolojik gerginlik devam ediyor, benim moralimi bozmaya çalışıyorlar. Benim moralimi kolay kolay bozamazlar. Çünkü ben kendi moral gücümü kendim yaratıyorum. Yine gazeteleri düzensiz veriyorlar. İdarenin bana yönelik bu tavırlarının nedenini anlamaya çalışıyorum. Ben burada Diyarbakır'daki gibi, Kemal Pir arkadaşlar gibi bir direnişe girebilirim. O direnişe büyük saygım var ama benim tarihi sorumluluklarım var. Benim buradan ölümün çıkmasının hiç kimseye faydası olmayacak, hatta kıyamet kopar. Bu nedenle benim tarihi kararım, kendi eylemimle yaşamıma son vermeyeceğimdir. Ben burada her şeye rağmen sağduyumu koruyacağım. Burada kendi irademle yaşamıma son vermeyeceğim, böyle bir şey olursa bilinsin ki bu benim iradem dışında gelişmiştir. Ben ölümden korkmuyorum. Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin umurumda değil ama benim en büyük çabam tarihi sorumluluğum gereği olabildiğince uzun ve sağlıklı yaşamaktır. Bana verilen ilacı, yeniden kullanmaya başladım. Bu ilaçtan sonra idrara çıkmam çok seyrekleşiyor. Ayrıca vücuttaki kaşıntılarım yeniden başladı. Vücudumda lekeler oluştu.'

'Ergenokon yargılaması şova dönüştü'

Ergenekon yargılanmasının gerçek bir yargılama olmadığını tamamen bir şov olduğunu belirten Öcalan şunları söyledi: 'Ergenekon yargılaması gerçek anlamda bir yargılama değil, faili meçhul cinayetlerin çözülmesine girmeyecekler anlaşılan, şov yapacaklar. Ben buradan Avrupa ve Türkiye'deki tüm dostlara selam söylüyorum. Türk aydınlarının barış için girişimlerini anlamlı buluyorum ve önemsiyorum. Almanya'daki ve Avrupa'daki sosyalistlere de selam söylüyorum. Burada ve Türkiye'de yaşananları bilmeli durumun ciddiyetini görmelidirler. Bunun dışında ben, tüm halkımıza, her köyün kendisine ait ağaçlandırdığı koru alanlar yapsın. Özellikle Cudi Dağı ağaçlandırılabilir. Cudi Dağı dememin sebebi, Cudi Dağı'nın Nuh'un gemisinin orada olduğuna inanılmasıdır. Yani bu ağaçlandırmalar Nuh'un anısına yapılsın. Ama onun dışında tüm köy ve yerleşim yerleri kendilerine ait ağaçlandırmalar, korular yapabilirler. Ben buradan tekrar söylüyorum. Sağduyumu koruyacağım. Halkımıza selamlarımı sunuyorum. Kadınlara da özel selamlarımı sunuyorum. Cezaevindeki arkadaşları selamlıyorum' İSTANBUL

24 Ekim 2008 tarihli Görüşme Notu'dur

Kaynak: Gündem

Hiç yorum yok: