21 Ocak 2011 Cuma

YILLAR GEÇİYOR FARK ETMESEK DE


Hüseyin Habip Taşkın
habibtaskin@gmail.com

Yıllar geçse de, yapılan hataların geriye dönüşü olamaz. Tarih geriye
dönemez, hep ileriye doğru, yatağında akan bir akarsu gibi akıp gider...
Her bir yıl, kendine özgü yapısıyla, çelişkisiyle, ortak yanlarıyla,
zıtlıklarıyla tarih sayfasında yerini alır.

Her yeni yılda insanlar klasikleşmiş cümleleri kısa ve öz olarak
söylerler: "Savaşlar olmasın, barış olsun!" Kimileride kişisel
isteklerini kurtarıcısından istercesine yalvarır: "Para, ev, araba,
iş, iyi bir eş..." Bu kişisel istekler uzadıkça uzar.

Kimileri o gün kendi kurtuluşu olarak gördüğü milli piyangosunu alır.
Medyanın sahte umutları körükleyerek söylediği "o parayla şu kadar ev,
araba, yat, kat ve benzerlerini alırsın"ları düşleyerek kendisini
psikolojik olarak rahatlamış olarak hisseder. Tabii ki, yılbaşından
sonra birçok kişi kurduğu hayalin altında psikolojik olarak yığılıp
kalmıştır.

Her yıl insanlar, düğümlenmiş olan sorunları bir anda
çözümlenecekmişçesine, umutları yılbaşı gecesi bitecekmişçesine,
gerçek olmayan düşlerin peşinden kendilerini bir boşluğun içine
bırakırlar.

Sistem, işleyişiyle, bu çarkın çok insanla dönmesiyle birlikte
kendisini garanti altına alır. Sistem tezgâhını kurarken elindeki
olanakları da kullanır. Özelliklede basın ilk sırada gelir.

Aslında birçok kişi kendi gerçek kurtuluşunu sorgulayamıyor. O
cesareti kendisinde bulamıyor. Yoksulluğunun, ezilmişliğinin altında
yatan gerçeklere inemiyor. Kapasitesi sistem içinde daraltıldığı
içindir ki kısır döngüde dönmeye devam ediyor. Oysa sorgulamaya
başladığı anda kurtuluşunun tek başına değil toplumsal bir nitelik
içinde olacağını anlar. Bu da sistemi oluşturan yapıların işine
gelmez.

Türkiye'de insanların birçok sorunu var. Ama sorunları ciddi anlamda
çözecek bir makamları bulunamamaktadır.

Her iktidar sermayenin haklarını koruma altına aldığı için, "insan
hakları evrenseldir" denilse de, ezilenlere yönelik hak ihlalleri
ülkemizde kesintisiz olarak yoluna devam etmektedir. Hak ihlalleri o
kadar fazla ki, iç içe geçtiği için hangi sorunu ele almaya çalışsanız
pis kokular ortalığa yayılıyor.

Türkiye'de halkların özgür birliği sağlanamadığı sürece, ırkçılık
sistem içinde körüklenmeye devam edecektir. Özellikle de Kürtler hedef
tahtasında olmaya devam edecektir. Ana dilde eğitim için başlatılan
süreçte bile baskılar çok yönlü yapılmaktadır. Yasal talepleri dile
getirenlerin 'bölücülük' propagandasıyla bir örgütle
ilişkilendirilerek tutuklamaları yapılması başlı başına bir baskının
açıkça ifadesidir.

Türkiye'de basın özgürlüğü alanında da sorunlar sürmektedir. Halen
cezaevlerinde çok sayıda sosyalist ve yurtsever basın mensubu
bulunmaktadır.

Yıllardır kayıp yakınlarının aileleri her cumartesi günü İstanbul'da
Galatasaray Lise'si önünde oturma eylemi yaparken, AKP iktidarı hala
olanlara gözünü kapatıyor. Sanki onları başka birileri kaybetmiş, yok
etmiş gibi...

Öğrenciler haklarını ararken bile potansiyel suçlu durumuna
düşürülmeye çalışılıyor. Öğrenciye biber gazı, cop, tazikli su ve
aklınıza ne gelirse reva görülüyor.

Cezaevleri bazı kişilerce insanları ehlileştirme yeri olarak algılasa
da, sağlam insanı bile çileden çıkartabiliyor. İşkence ve baskılar
alfabetik sıraya göre olan cezaevlerinde devam ediyor.

İşçi haklarında bir arpa boyu yol alınamadı. Her açıdan sermaye
cephesi kesesini doldurmaya devam ederken, bu ülkenin cefakâr,
fedakâr, yoksul insanın vatan- millet adına asgari ücretle
çalıştırılması uygun görülmüş. Üniversiteli bir genç bile okuduğu
bölüme göre değil, sermayenin istediği bölüme göre iş bulabiliyor, o
da torpili varsa, hem de şanı olan birinden...

Kadın haklarında da ilerleme kat edilebilmiş değil. Kadınlar ayaklar
altında paspas olmaya devam ederken, aile namusu adı altında
gericiliğini, yobazlığını ön plana çıkaran sistemin ferdi, ablasını,
kız kardeşini gönül rahatlığıyla öldürebiliyor. Kadın mal olarak
görülmeye devam ediliyor.

Sağlıkta reform yaptık diye naralar atılırken, 'paran kadar sağlık'
devam ediyor. İnsanlar doktorun özel muayenesine kul/ köle olmaya
devam ediyor. Ya olamayanlar: Bir organ film çekimi için ya da
ameliyat için aylarca sıra bekliyor. Ameliyatına da asistan doktorlar
giriyor.

Okumak dert küpüne bindi gidiyor. Sözleşmeli öğretmen karnını doyurma
derdinde, kimisi özel dershane de ömrünü tüketiyor.

2010 yılı 2011 yılına enkazlarını devretti. Türkiye'nin
manzaralarından bölümlere yer verdim. Dillerimiz, kültürlerimiz,
mesleklerimiz farklıda olsa sorunlarımız ortaktır. Bu sorunlar ortak
mücadeleyle aşılacaktır...

Hiç yorum yok: