28 Kasım 2010 Pazar

CHP ile ittifak


Ahmet DERE
Gazeteci / Yazar

Son günlerde BDP-CHP ittifağı konuşulmaktadır. BDP’nin bu konuda yapmış olduğu açıklamalara bakıldığında, özellikle 2011 seçimlerinde CHP ile ittifak yapılmasına sıcak bakıldığı görülmektedir. Ancak aynı yaklaşımın CHP tarafından gösterildiğini söyleyemeyiz, bazı yöneticileri tarafından dolaylı olarak olumlu sözler sarfedilirken (Gürsel Tekin gibileri), yer yer de BDP’yi suçlayıcı ve küçük düşürücü beyanlar kendi milletvekilleri ve yöneticileri tarafından ifade edilmektedir. Bu tartışmaların nereye kadar gideceğini, nasıl bir sonuç vereceğini bilemiyoruz. Önümüzdeki aylarda her iki partinin de pozisyonları netleşecek, netleşmek zorundadır.

Deniz Baykal ile ilgili ortaya çıkarılan kaset olayı derin devletin bir planı olduğu, bununla CHP’ye belli bir çeki-düzen verilmek amaçlandığını hatırlatmakta fayda vardır. Deniz Baykal başkanlığındaki CHP rolünü oynayamadığı nedeniyle böylesi bir operasyona tabi tutulmuştur. Eğer bu gerçeklik söz konusu olmamış olsaydı, Deniz Baykal’ın kişisel zaafiyeti daha nice yıllar gizli kalabilirdi. Türkiye kamuoyu ve özellikle de CHP tabanı bu gerçekliğin bilincinde olduğu için yaşananları hemen kabulendi ve Baykal’ı arka sıralara kaydırdı. Dolayısıyla, yaşanan söz konusu süreçten sonra CHP kendi esas rolünü daha dikkatli ve planlı bir şekilde yerine getirmek zorundadır.

Kılıçdaroğlu gibi birinin CHP’nin başına getirilmesini sadece geçici bir sürecin ihtiyaçlarına cevap verme amaçlı olduğunu hep söylemişimdir. Zira, Cumhuriyet tarihinde önemli bir yeri olan, kemalizmin daimi savunuculuğunu yapan bir partinin başına, Kılıçdaroğlu gibi birinin uzun süre kalması ve bu parti üzerine düşen temel misyonu yerine getirmesi oldukça zor görülmektedir. AKP’nin sivri bazı yaklaşımlarının engelenmesi, kemalizmin temel ilkelerine ters düşen gidişata belli bir müdahalenin yapılması, bu ara sürecin bir görevidir. Işte « Kürt kökenli » Kılıçdaroğlu’na düşen görev, bunu yerine getirmektir.

CHP tarihi boyunca, tüm yapılanması üzerinde egemen olan zihniyet halen de bu partinin temel yönetsel felsefesi üzerinde etkindir. CHP’nin yeni yönetimi açısından temel sorun zihniyetle ilgili olarak görülmemektedir, onun için önemli olan bazı rötüşler yapmakla oy potansiyelinin sıfıra düştüğü bölgelerde yeniden güç toplamaktır. Şüphesiz Kürdistan CHP açısından ilk elden kazanılması gereken bir hedef bölge konumundadır. BDP ile itifak tartışmaları başladığı geçen haftadan beri CHP’nin katı milliyetçi-kemalist tabanı ve bazı yöneticileri tepki gösterince, Kılıçdaroğlu tarafından itifak arayışları veya arzuları konusunda yalanlama geldi. Aynı Kılıçdaroğlu, Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’dan özür dilemesi gerekirken, Paris’te şov yaparak Pere Lachaise üzerinden Kürtleri kandırmaya çalışmaktadır.

Yukarıda yazdıklarımın sebebi şudur ; özellikle biz Kürtlerin bu süreçte CHP’ye yaklaşımda çok dikkatli olmamız gerektiğini düşünüyorüm. Gerek BDP gerekse de diğer Kürt Parti ve Kurumlarının çok duyarlı olmaları, CHP’nin Kürdistan’da taban bulmasına onayak olmamaları önem arzetmektedir. Siyasette taktiksel adımlar atılabilir, her konuda hemfikir olmadığın partilerle, kurumlarla biraraya gelinebilir, ittifak yapılabilir, ancak bunlar yapılırken, herşeyden önce kısa, orta ve uzun vadeli çıkarların çok iyi hesaplanarak adım atılmalıdır. Aksi halde, önü kolay kolay alınmayacak, telafisi çok uzun süreleri alabilen, kayıpları büyük olan hatalar yapılır.

Bana göre, CHP ile ittifak yapma yerine, onun gerçek yüzünün açığa çıkartılarak kitleler nezdinde deşifre edilmesi daha isabetli bir yaklaşım olacaktır. Son 20 yıldır Kürt Sorununun çözümü konusunda yapılan tartışmalarda, hükümetlerden daha fazla CHP’nin engel olduğu bilinmektedir. Eğer Kılıçdaroğlu CHP’yi değişime tabi tutuyorsa, herşeyden önce, genel başkanı olduğu partinin geçmişteki bu hatalarına değinmesi ve bu nedenle Kürtlerden özür dilemesi gerekiyor. Kılıçdaroğlu’nun özellikle « Kürt ve Alevi » kimliğini öne çıkararak, hem Kürtlerin ve hem de Alevilerin oylarını almaya çalışmasına engel olmak herkesin, özellikle de BDP’nin görevidir.

Sellahatin Demirtaş’ın dikkat çektiği, Italya’daki Zeytin Dalı bloğu, HAKPAR, KADEP, EMEP, SDP, EDP, HAS Parti ve hatta Saadet gibi partiler ve Sivil Toplum Örgütleriyle yapılırsa daha önemli olup sağlam bir sonuç yaratabileceğini düşünüyorum.

----------------

Ahmet DERE'nin "21. Yüzyılda Kürtler" kitabı sipariş edilebilir;

http://farasintr.blogspot.com/2010/01/yeni-ckt.html

Hiç yorum yok: