12 Ekim 2009 Pazartesi

Öcalan: Kürdistan diye bir yer var


Öcalan’a 10 günlük hücre cezası!

PKK lideri Abdullah Öcalan, kendisine 10 günlük yeni bir hücre cezası verildiğini belirterek, “Yeni bir hücre cezası geldi. On günlük bir ceza. Sözde konuşmalarımda hakaret etmişim. Ben hakaret etmem” dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Cuma günü gerçekleşen görüşmesinde önemli değerlendirmelerde bulunduğu öğrenildi. Bir kez daha hücre cezasına çaptırıldığını açıklayan Öcalan, “Yeni bir hücre cezası geldi. On günlük bir ceza. Sözde konuşmalarımda hakaret etmişim. Ben hakaret etmem” dedi.

SİYASET TIKANMIŞ, ÖNÜ AÇILMALI

Güncel gelişmeleri de değerlendiren Öcalan, bir iki yasa değişikliği ve Anayasa’daki bazı maddelerin değişmesiyle sorunun çözülmeyeceğini kaydetti. Öcalan şunları söyledi: “Bazı toplantılar yapılıyor ama olayın özü ne kadar kavranıyor? Tam olarak ne olup bittiğini bizimkiler de anlayamıyorlar. Anlayamayınca da tıkanıyor. Ben yapmasınlar demiyorum ama şimdi bir iki yasa değişikliğiyle, anayasadaki bazı maddelerin değişmesiyle bu sorun çözülecek gibi değil. Askeri yöntemle de şu anda çözülecek gibi değil. Hukuki, askeri yöntem de şu anda tıkanmış. Siyasetin tıkandığı noktada iki yöntem de etkisiz kalır, ikisi de gelip siyasete dayanıyor. Önce siyasetin önünü açmak gerekiyor. Önce siyasetin önünü açacaksın ki ondan sonra bir şeyler gelişsin. Herkes kendinden doğru işini yapacak. Hukukçular da çalışacak tabi, onlar da üzerine düşeni yapacak. Gerilla da işini yapacak. Ama siyasetin ön açıcılığı olmadan bir sonuç almak mümkün değil ve siyaset de tıkanmış durumda. Şu anda siyasetçiler de tıkanmış durumda. Ben bunun aşılması için gündemimde bir iki pratik öneri var yapacağım. Tabi bizimkiler de geç anlıyor. Herkesin şimdi önce siyasetin önünü açmaya çalışması gerekiyor. Yoksa askeri yöntemler devreye girer o da çözüm değil. Yeni bir şey değil. Ben siyasetin önünü açmak için Türkiye’deki herkesin çabalaması gerektiğini düşünüyorum. Burada da yoğunlaşıyorum.”

ABDULLAH GÜL’E CEVAP

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e de cevap veren Öcalan şöyle dedi: “Cumhurbaşkanı Gül’ün bir belirlemesi var. Ulus içinde ulus adacıkları yaratmak istediğimizi söylüyor. Buna cevap vereceğim. Önce bunun anlaşılması gerekiyor. Beni yanlış anlatarak bizi siyasetin önünü tıkamaya alet etmeye çalışıyorlar. Buna izin vermem. Benim ne söylediğim açıktır. Bunu defalarca anlattım. Son yol haritasında da bunu açıkça yazdım. Savunmalarımda da bunları belirttim. Gül, Erdoğan çözüm falan diyorlar ama net olarak, tam olarak ne olduğunu anlamış bile değiller. Kemal Karpat akademisyendir, Amerika’da yaşıyor. O biraz anlamış. Şöyle diyor; “Yeni bir ulus, yeni bir devlet doğuyor”. Doğrudur ama onların anladığı anlamda değil, demokratik bir ulus, demokratik bir devlet doğuyor. Birkaç etnisite bir araya gelip ulus yaratabilirler. Hatta bir etnitisite farklı uluslar, farklı devletler yaratabilir. Bizim yaratmaya çalıştığımız ulus anlayışı etnisiteye dayanmaz, demokratiktir. Demokratik ulusta herkes yerini alır.”

KÜRDİSTAN DİYE BİR YER VAR

Öcalan şöyle devam etti: “Dünyada bunun örnekleri var. İşte İngiltere. İngiltere’de İskoçya’nın ayrı parlamentosu, hükümeti var. Kuzey İrlanda’nın özerkliği var. Galer’in kendi parlamentosu var. ABD’de de buna benzer bir sistem var. İspanya 17 bölgeden oluşuyor. İtalya’da da buna benzer bölgesel açılımlar var. Araplarda bile bu kadar geri bir anlayış yok. Araplar bile şu anda Türkiye’deki hakim anlayışın önündedir. Benim, senin devletinle, bayrağınla bir sorunum yok. Dilinle bir sorunum yok. Herkesin ortak vatanı diyeceksin bununla da bir sorunum yok ama Kürdistan diye bir yer var, O da ortak vatandır.”

TARİHİN DOĞRUSU BÖYLEDİR

Öcalan tarihten örnekler vererek şunları ifade etti: “Bunlar neyi anlamıyorlar? Ben ‘92’den beri devletle, orduyla dolaylı, dolaysız görüştüm. Onlara şunu söylüyorum; Alparslan Silvan’a gelip o zamanki Mervani beyliğiyle görüşüp 15 bin Kürt savaşçısını alıp öyle Bizansla savaşmadı mı? Anadoluya Türklerin girişini bu sağlamadı mı? O zaman sen Kürtleri nasıl inkâr ediyorsun. Yavuz Selim, İdris-i Bitlisi’yle görüşüp Kürtlerle anlaşıp, ondan sonra seferlere çıktı. İdris-i Bitlisi’ye o dönem bölgede Kürtlerin on’u aşkın Beylikleri vardı. Kendinize bir beylerbeyi seçin. İstanbul’da ben, Kürdistan’da O olsun, dedi. Kürtler o dönem kendi aralarında kavga ediyorlardı. Bir beylerbeyi seçemediler, Yavuz onlara bir beylerbeyi atadı. Boş bir kâğıt gönderdi. Ne istiyorsanız yazın, kabulümdür, dedi. Bu ittifakla Mercidabık, Ridaniye, Çaldıran savaşlarını kazandı mı, kazandı. İmparatorluk iki kat büyüdü mü, büyüdü. Hazine üç kat doldu mu, doldu. Peki sen, şimdi Kürtleri nasıl bu topraklarda yok sayıyorsun. Sen onlar olmadan böyle bir imparatorluk kurabilir miydin? Mustafa Kemal, Erzurum kongresini yaptı. Birçok Kürt beyine, mirine kardeşlik mektupları yazdı. Mir Dengir Fırat’ın dedesi olmasaydı, Sivas Kongresi’ni basıp Mustafa Kemal’i tutuklamayacaklar mıydı? Sen şimdi Kürtlerin haklarını bu cumhuriyette nasıl inkar edebilirsin, nasıl bunları tanımazsın! Tarih budur, tarihin doğrusu budur. Hatta ordudan bazıları bunu sivillerden ve Erdoğan’dan da Baykal’dan da daha iyi biliyor.”

BAYKAL ‘TEMEL İKSİT’İ OKUSUN

Baykal’ı sert eleştiren Öcalan, Baykal milliyetçiliğinin aşılmış bir milliyetçilik olduğunun altını çizdi. Öcalan şunları belirtti: “Baykal, Kürd’e hayır diyor, dilini kullanamazsın diyor, Kürt dili bile yok diyor. Ne demek bu, sen ne demek istiyorsun? Bir halk ancak diliyle var olur. Kendi dilini çocuğuna öğretemeyecek, kendi dilinde çocuğunu eğitemeyecek, o zaman sen nasıl insanlıktan, kardeşlikten bahsedebiliyorsun? Bunu yapamayan insan, insan değildir. Bir hayvanın bile dili var. Bir hayvan kadar bile değer vermeyeceksen sen nasıl kendi insanlığından bahsedebiliyorsun. Bunların milliyetçiliği aşılmış bir milliyetçilik. Bu faşizmdir, nasyonalizmdir. Bu bütün dünyada artık aşılmıştır. Bütün dünyaya bakalım, bu anlayış, bir tek Türkiye’de var. Amerika’da da, Afrika’da da, Araplarda da, Latin Amerika’da da böyle bir şey yok. Kemalistiz diyorlar, Kemalizm’de de böyle bir şey yok. Bunların ki Türklük de değil. Beyaz Türk diyorlar ya, aslında Türk de değil bunların hiç biri. Bunun Türklüğe de bir yararı yok. Ben bunların ne olduğunu söylemek istemiyorum. Temel İskit adında bir adamın makalesi var, onu okusunlar, bu konuda her şey orda yazıyor.”

1925’TEN SONRAKİ CHP MUSTAFA KEMAL’İN DEĞİLDİR

Öcalan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunlar Kemalist de değil. Kemalizmi de anlamıyorlar. Mustafa Kemal diyorlar. Mustafa Kemal de Kürt düşmanlığı yoktur. Bunlar gibi değildi. Nutuk yazdı diyorlar. Ne zaman yazdırdınız? ‘30’lardan sonra! Mustafa Kemal’in dönemi, pozitivizmin hakim olduğu dönemdir. O Fransız pozitivizminin etkisinde bir ulus yaratmıştır ama Kürt düşmanlığı yoktur. Bu Birinci Devrim’dir. Ama bağımsız duramadı. İstediklerini yapamadı. Onun yapmak istediği bunlar değildi. Kâzım Karabekir’in İstiklal Mahkemesi’ndeki yargılamasında idam edilmek istendi. Bütün önemli önemsiz generaller sivil elbiselerle mahkemeye geldiler, buna izin vermeyeceklerini gösterdiler. İttihatçılar aslında Mustafa Kemal’i kuşattılar, onu boğdular. İzmir suikastiyle Mustafa Kemal, bunların gücünü gördü, bir çeşit Çankaya’ya çekildi. Artık etkisi kalmamıştı. 1925’ten sonra Kemalizm, Mustafa Kemal’in Kemalizmi değildir. Recep Peker faşisttir, CHP’nin başına geldi, İtalyan Musollini yasalarıyla biliniyor. O CHP, 1925’ten sonra artık Mustafa Kemal’in CHP’si değildir. Mustafa Kemal, Çankaya’ya çekilmeden aslında Serbest Fırka deneyimiyle demokrasiyi de denedi ama olmadı, kapattırdılar.”

DEMOKRATİK ULUS YARATMAK GEREKİYOR

MHP ve CHP’nin nasyonalist olduğunu ve dünyada artık karşılığı olmayan bir milliyetçiliğe sığındığını kaydeden Öcalan, demokratik ulus yaratmak gerektiğini söyledi. Öcalan şunları söyledi: “MHP ve CHP, Kürt yoktur, diyor. Nasyonalist, dünyada artık karşılığı olmayan bir milliyetçiliğe sığınıyorlar. Aslında bu milliyetçilikten dünya da elini çekti. ABD, bunları destekliyordu, işte Ergenekon olayı ortada, desteğini çekti. Nereye dayanacaklarını bilemiyorlar, bu nedenle panik halindeler. Aslında biraz yargının içinden, bürokrasiden, ordudan direnenler var ama bir şey elde edemeyecekler. Üniversiteler vardı, onlar bile ellerinden gitti. Kemalizm diyorlar ama bu Kemalizm değil. Mustafa Kemal şimdi uyanıp gelse bile onları kurtaramaz. Artık pozitivizmin bilimsel olarak aşıldığı bir yerdeyiz. Kaldı ki Mustafa Kemal onlar gibi de düşünmüyordu. Şimdi siyaset yapsa bu şartlara göre siyaset yapardı. Böyle siyaset yapardı. Demokratik ulus yaratmak gerekiyor. Ben buna İkinci Devrim diyorum. Tarihin, geldiği yer, geleceği yer burası. Bunlar, tarihin akışına ters duruyorlar. Bunların yaptığı tarihin gidişatına da uymuyor. Yol haritasında da ayrıntılı olarak anlattım. İlkelerini sekiz-on tane koydum. O ilkelerden biri ‘tarih şimdidir, şimdi tarihtir’.”

BENİ ÖLDÜREBİLİRLER AMA KULLANAMAZLAR

DTP’ye yönelik baskılara da dikkat çeken Öcalan, şöyle konuştu: “DTP’ye yan çiziyor, diyorlar. Bunlar DTP’yi yalnızlaştırarak teslim almak istiyor. Bunlar DTP aracılığıyla Kürtleri teslim almak istiyor. Bunlar Kürtlerle ilişki kurmak istemiyor. Kürtleri kandırmaya çalışabilirler ama beni kandıramazlar. Beni kullanamazlar. Beni burada lime lime bile edebilirler, öldürebilirler ama kullanamazlar. Ben Kürtlerin metres ilişkisine girmesine izin vermem. Bana bağlı beş milyon Kürt var diyorlar. Siz bu Kürtleri neyle kandıracaksınız? Böyle olursa çatışmalara yol açar. Ben tam on beş yıldır nefes nefese bunu engellemeye çalışıyorum. ‘92’den beri bunun için uğraşıyorum. Özal biraz anlamıştı, cesurdu. Sorunun başka türlü çözülmeyeceğini biliyordu. Özal yaşasaydı şimdiye kadar sorun çözülmüştü, bu kadar kan dökülmeyecekti. Sadece Kürtler değil, biz sadece Kürtler için bir şey istemiyoruz. Demokratik bir ulusun inşasından söz ediyoruz. 1215’teki Magna Carta’sı gibi, Osmanlıdaki sened-i ittifak gibi her kesim, her insan devletle ortak bir sözleşme yapacak, sadece Kürtler değil. Devlete diyecek ki ben seninle ancak şu şu temellerde yürürüm. İşte ben siyasetin önü tıkanırken bunu diyorum.”

DTP İÇİNDE DEĞİŞİK ÇEVRELERİN BULUNMASI ÖNEMLİ

Öcalan DTP içerisinde değişik çevrelerin yer almasının önemine de işaret ederek, “DTP’de değişik çevrelerin, Türk demokratlarının da yer alması önemli. Onların çalışmalarının bu dönem Türkiye için önemli olduğunu düşünüyorum. Onların da bütün güçleriyle yirmi dört saat kendi çevrelerinde çalışmaları gerekiyor. DTP kendi partileriymiş gibi çalışmalıdırlar. Bulundukları yerlerde bir parti başkanı gibi çalışmalıdırlar. Bu sadece Kürt hareketi için değil Türkiye için de büyük bir demokrasi hareketi olmalı” diye belirtti.

MEKTUPLAR

Aldığı bazı mektuplara ilişkin de mesajlar veren Öcalan, şunları dile getirdi: “Son dönem bazı aldığım mektuplar var. Onlara ilişkin öncelikle bir şeyler söylemek istiyorum. Gülüzar Akın’ın bir mektubunu daha aldım. Sağlığı kötü galiba. Kendisine dikkat etsin. Yapılacak bir şey varsa yapmak lazım. Bitlis’ten cezaevinden mektup aldım. 11 kadın arkadaş varmış orada. Bakırköy’den de vardı. Cibranli Halit’in yeğeni Mesil Demiralp’ın mektuplarını almıştım. Bunların hepsine cevap vermek istiyorum bugün. Bitlis c.evinden bir erkek arkadaşın da mektubunu aldım. Bitlis tarihi üzerine yoğunlaşıyormuş. Bitlis’in İdris-i Bitlis, Said-i Nursi gibi isimler çıkarmış bir yer. Erdoğan da bahsetti bu isimlerden. Bitlis’e ilişkin bir belirleme yapmak istiyorum. Aslında Bitlis sadece bir il değil bir bölge olarak Van girer mi girmez mi, tartışılır tabi. Tatvan’ı Van’dan mı Bitlis’ten mi saymak gerekir. Ama Ahlat var, Bitlis bir alandır, bir bölgedir. Bitlis kadınları biraz farklıdır. Dersim Alevi kadınlarının uyanmış, bilinçlenmiş -Kürt kadınlarının geneline göre söylüyorum– durumu Bitlis kadınları için de geçerli. O yöreyi biraz biliyorum. Kadınlarının duruşu farklıdır.”

KADIN MESELESİNİ BİRAZ DAHA TARTIŞMAK İSTİYORUM…

Öcalan kadın sorununa ilişkin devamla şunları kaydetti: “Kadın meselesini biraz daha tartışmak istiyorum. Savunmalarımda tartıştım ancak çok öfkeleniyorum. Evde kaldıklarını, evde kalmaktan sözediyorlar. Ben daha önce de söyledim. Tekrar şöyle ifade etmek istiyorum. Sonsuz kavramını kullanacağım ama anlaşılabilmek için Sonsuzluğu şöyle sınırlandırmak istiyorum. Beş bin yıllık kadının tahakküm altına alındığı erkek egemenlikli bir kültür yaratıldı. Buna tecavüz kültürü diyorum. Ben kadının bu tecavüz kültürüne boyun eğdiğini, eğmek istediğini düşünmüyorum. Ancak buna karşı çıkmak, bu kültürün dışında yaşamak o kadar kolay değil. Bunu yırtmak, bunun dışında erkekle ilişkilenmek. Erkekler için de söylüyorum; beşbin yıllık tecavüz kültürünü bilince çıkartmak, özgür bir bilinçle, iradeyle bütün bunları aşarak ilişkileneceklerse kadınla, kadınlar için de erkekle ilişkilenmelerini söylüyorum. Yoksa öyle evde kalmak falan değil. Kadın parti içinde de Meclisler içinde de bu özgürlük iradesini eyleme dönüştürmek, eylemsellik içinde özgürleşmeleri gerekir. Bunu başarmalarını diliyorum. Ben, yeni bir kavram tartışacağım. Bu iktidar erkek egemenliğine ilişkin. Bazı yazarlar da tartışmış, Bana çok yakın şeyler söyleyen yazarlar da var. Özellikle erkek egemenliği konusunda. Kadının köleleştirilmesini çok iyi tasvir edenler var. Onlar da bu topraklarda kadın köleleşmesinin başladığını tespit ediyorlar ancak bu köleliğin geldiği noktanın Avrupa uygarlığında doruk noktasına ulaştığını söylüyorlar. Ben de aynı şeyi söylüyorum. Bu yazar Fransız, şu anda Fransa’da kadınların yaşadığı özgürlük falan diyorlar ya bu kölelik, Ortadoğu’da bir kadının yaşadığı kölelik kadar ağırdır. Fransa’daki belki biraz daha karmaşıktır, bir sürü şeyin içine saklamışlar ama ortadoğu’daki kadına yönelik iktidar çok daha saftır, kendini açığa vurur. Bunun tasvirini iyi yapmış ama çözümlemesini yapamıyor. Kendisi de söylüyor zaten, ben bunun siyasetini yapmak istiyorum. O sadece sosyologtur. Ama ben benzer sonuçlara ulaştım ve boğazına kadar siyasetin içindeyim. jean Baudlierd, bu incelemesinin sonunda kadınlar için bir çıkış olarak, çok kötümser yaklaşıyor, belki haklıdır; sonsuz aşkı öneriyor. Kadınların bu iktidar ilişkisinden sonsuz aşkla çıkabileceğini söylüyor. Ama bu kadar naif bir kavramla, aşkla falan bu işin içinden çıkılmaz. Ben sonsuz aşk değil, sonsuz boşanma diyorum. Sonsuzluk derken aslında beşbin yıllık eril iktidarla bu sonsuzluğu sınırlayabilirim. Buna karşı kadının bu iktidardan sonsuz boşanmasını öneriyorum. Kendi siyasetlerini oluşturmak, bunun için ekonomilerini oluşturmalı. Kadın kendi ekonomisini oluşturmalı, siyaset akademilerini önermiştim. Kadının kendi özgürlüğünü kurmak için siyasal bilinç ve siyasal eylemlilik gerekiyor. Bunu yaratmaları gerekiyor. Kadın özgürlüğü ya da kadın erkek ilişkisi öyle romantik aşk ya da sonsuz aşk ya da cinsel özgürlükle elde edilemez. Sonsuz aşk diyeceksek, romantik, günümüzde yaşanan aşk ilişkilerinden söz etmiyorum. Zaten bu aşk dedikleri şey, İngiltere’de 17. 18. Yüzyılda yaratılan klasik romanlarda anlatılan bir kavram, romantik aşktan söz etmiyorum. Sonsuz aşkla yaşayacaklarsa özgürlüğü bilince çıkarmaları gerekiyor. Yoksa cinsel tutkudan da sözetmiyorum. Cinsellik olacaksa bile bu sonsuz aşk temelinde yaşanması gerekiyor. Kadının önce eril iktidardan sonsuz boşanmasını söylüyorum, sonsuz özgürlük diyorum. Bu temelde bana kadın arkadaşların yazdığı mektuplara cevap olmak istiyorum. Sadece Bakırköy’de Midyat’ta ya da Bitlis’te değil, birçok yerde c.evinde kadın arkadaşlar var. Bu temelde hepsine selamlarımı gönderiyorum.”

Öcalan son olarak, “Batman ve Muş’a özel selamlarımı gönderiyorum” dedi.

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: