1 Ağustos 2011 Pazartesi

AZRAİLLE KAVGALARIM - I -



Dr.İsmet Turanlı
dr_ismetturanli@mynet.com


BDP de PKK eylemlerinden vazgeçsin...
Erdoğan’a OFSAYT uygulasın...


55 sene önce hocam Prof.Çanga ‘dan duyduğum bir sözü hiç unutamıyorum. ‘’ İnsanlar neden birbirlerine düşman olurlar, cinayet işlerler? Bizim hakiki düşmanımız KANSER hastalığı. Asıl onunla savaşmalıyız !.

Kaç gündür gazete sayfaları, TV ekranları hep ölüm haberleri ile dolu. Trafik canavarı bir yandan , NAMUS davaları öteki yandan, PKK nın eylemlerinde hayatını kaybeden gencecik Mehmetçikler, Tıbbi hizmetlerdeki hatalar, noksanlıklar, Polis teşkilatına verilen son sorumluluklar , kadınlara merhametsizce yapılan saldırılar, bizleri AZRAİLLE kavgaya mecbur kılıyor.

Tekrar edecek olursak:

1. TRAFİK CANAVARININ ALDIĞI CANLAR.
2. TIBBİ HİZMETLERİN KİFAYETSİZLİĞİNDEN, YAHUT HATALARINDAN KAYNAKLANAN ÖLÜMLER.
3. NAMUS KAYGISI İLE YAPILAN CİNAYETLER.
4. GEÇMİŞTE YAPILAN KÜRT İSYANLARINDA KATLEDİLEN KÜRTLER.
5. PKK, ORDU KÖR DÖĞÜŞÜNDEKİ KAYIPLAR.
6. ZELZELE GİBİ TABİİ AFETLERDE KAYBETTİĞİMİZ VATANDAŞLAR.

Yukarda sıraladığım sebeplerden doğan insan kayıplarımızın analizini yapacağım. Bundan önce BDP nin yaptığı hataları dile getirmek isterim.:

BDP nin referandumda ve son seçimlerden sonra BOYKOT kararı siyasi olgunsuzluğundan, siyasetçilerinin acemiliklerinden doğmuştur. Tavşan dağa küsmüşte dağın haberi olmamış. Demokrasinin tecelli ettiği SANDIK’a ve TBMM’ ne küsmek akıllı bir karar değildir. Bu oriyental ,duygusal bir karardır. Siyasette duygusallığa yer yoktur. Akılla karar verilir. KÜSMEK çocukca bir davranıştır. Küsmek hakkında çok konferanslar verdim.

Diğer bir büyük hatada SİLAH’ı hala hak arama vasıtası yapmalarıdır. İPTİDAİ bir davranıştır. Eylemsizlik kararı aldık dedikleri tarihten hemen sonra eşkıyalık yapmak , demokrasiye inançlarının yokluğuna delalet eder. Demokrasi isterken silah kullanmağa lüzum yok. Devlet orduya operasyon yaptırmasa eylem yapmayacağız demeleride uyduruk bir laftır. Eylemsizlik kararından sonra MUTLAK surette buna uyulması lazım. O zaman Erdoğanın tasarladığı özel kuvvetleri OFSAYT’a düşürmüş olursunuz. Erdoğan’a inancın dibini oyarsınız. Halkta bu militaristik, faşistik davranışa desteğini çeker. Silah kullanıldığı müddetçe, bundan böyle, Kürt halkındanda desteği kaybetdersiniz. Kürt halkı seçimlerde Kürt adayları, her yerde , hangi partiden olursa olsun, destekliyor. AK partisi Kürtleri temsil etmiyor. Ak partinin Kürdistanda aldığı oylar KÜRT adylarınadır. Yanlış interpratation yapılmasın.İlk defa Kürt halkı kendi kimliğine bilinçlendiğini isbat etti. Yorum yapanlar, maalesef bu hakikatı pek göremiyorlar, yahutta işlerine öyle geliyor.

DEMOKRATİK ÖZERKLİK teklifinide doğru, dürüst takdim edemediler. Bu Ak partinin, AB ninde teklif ettiği yerel idarelerin kuvvetlendirilmesi durumudur. Sorumsuzluk hakkını sorumsuzca kullanan cumhurbaşkanı Sezer veto etmişti. O kanun teklifi kanunlaşsa idi şimdi Kürtlerin bu teklifi yapmalarına ihtiyaç kalmayacaktı. AK partinin hazırlattığı Anayasa teklifini ve Habur girişini geri çekmeside AK paretinin tarihi hatası olmuştur.

Bu yorumları yaptıktan sonra gelelim AZRAİL’in aktif olduğu hallere ve benim yaptığım kavgalara:

1. TRAFİK CANAVARININ ALDIĞI CANLARA:

1932 de rahmetli babamın Malatya da iki özel arabası vardı. Biri FORD, diğeride ADLER. Malatya valisi TANDOĞAN, teknik imkansızlıklara rağmen 11 kaza’yada şose yaptırmıştı. Çalışkanlığını takdir eden hükumet onu Ankara valiliğine getirmişti. Malatya-Adıyaman şosesinde babam bir trafik kazası geçirmiş ve maalesef genç yaşta yaşama veda etmiş, biz üç kardeşide babasız bırakmıştı. Yanlız biz değil , bizim ailede 10 defa trafik kazası olmuş ve akrabalarımdan bir çok kuzenim babasız kalmıştır. Almanlar arabaya Notwendige Übel ( Zoraki ŞER) olarak adlandırırlar. Bende şahsen arabadan nefret ederim. İnsanlığın İCAT ettiği üç kötü şey vardır. 1. PARA. 2. Silah.3. Araba.

Para insanların ahlakını bozar, Silah insanları yok etme vasıtasıdır. 3. Araba: Gerçi insanlara iş sahası yaratır, yaşamı kolaylaştırır fakat bir çok ekolojik kötülüklere, trafik canavarına zemin hazırladığı içinde, neticede insanlığın düşmanıdır.

Sınıf arkadaşım DR.Yıldırım Aktuna’ya sağlık bakanı iken bir mektup yazmış bazı tavsiyelerde bulunmuştum. Bunlardan biride trafik hakkında idi. Trafik kazalarında ölümlerin % 50 sebebi kan kaybı olduğunu duymuştum. Şayet otobanlarda helikopterlerle kaza yerlerine ulaşılıp kan tranfuzyonları yapılırsa ölümlerde % 50 azalma olur diye düşünmüştüm. Aradan 20 sene geçtikten sonra bu hükumet benim tavsiyemi gerçekleştirmiş görünüyor. Ayrıca duble yollarda kaza ihtimalini , ve ölümleri azaltıyor. Muhalefetin vazifesi sadece menfi tenkitler yanında bu gibi pozitif icraatlarıda takdir etmesi gerekir diye düşünüyorum.

2. TIBBİ KİFAYETSİZLİKLER VEYA HATALAR:


BDP nin vazifesi sadece Kürt sorunu olmamalı. Burada sıraladığım sorunlarlada meşgul olmaları, dolayısı ile de Türkiye partisi olmalarıdır. Azraille kavga yürütmeliler ve yüzbinlerce ölümün önüne geçmeliler.

KÜRDİSTANDA premature çocuklarda ölüm nisbeti, keza yeni doğmuşlarda Türkiye ortalamasının üstündedir. Yaz ishalleri yoğun çocuk vefiyatına sebep olmaktadır. Kafi serum tedavileri bu çocukların hayatta kalmasını sağlar. Diğer enfektion hastalıklarıda hastane bakımı gerektirmektedir. Son senelerde çocuk klinikleri ve devlet hastanelerinde çocuklara ayrılan yatak sayısı artırılmıştır. Bu gidişle çocuk mortalitesinde azalma sağlanacağına inanıyorum.

Anne ölümleri: doğum sonrası kanama, eklampsi sebebiyle olduğuna göre kafi miktarda uzman hekimlerin vazifelendirilmeleriyle önü alınabilir.

1957 de Londra’ya gittiğimde Papanicolaou’nun Smear testinin rahim kanserinin erken teşhisini sağladığını öğrenmiş ve bu sahada bilgi ve görgümü artırmak imkanını bulmuştum. Bu mevzuda Stockholm’da Karolinska hastanesinde , sevgili dostum, meslektaşım Dr. Selahaddin Rastgeldi ile bir araştırma yapmış, ilk defa kanser hücrelerinin selektionunu sağlamış ve Acta Scandinavica’da yayınlamıştık. Köln dede ilk Cytoloji labratuarını kurmak imkanını sağlamıştım. Türkiye de maalesef hemen hemen hiç bir jinekoloğun muayene odasında, masasında mikroskop olmadığı gibi, PAP smear’i yapılmıyor. Böylece rahim kanserli hastalara erken teşhis yapılıp, tedavi edilmiyor. Bu noktada kadınlarımız AZRAİLİN eline teslim edilmiş durumda. Bazı tarama merkezleri varsada kifayetsizdir. Burada bir sistem hatası vardır. Cytoloji patologlara teslim edilmiş. Onlarında smear yapma şansları yoktur. Diğer bir sistem hatasıda meme kanserlerinde var. Hiçbir branş meme kanseri erken teşhisi yapmamaktadır. Jinekologların memeyi muayene zorunluğu ellerinden alınmış, cerrahlara verilmiştir. Cerrahlarda ancak hasta göğsünden şikayet edince muayene etmektedir. Meme kanseri profilaksisi, yani erken teşhis imkanları kullanılmamaktadır. Sağlık bakanlığının bu sistem hatasını düzeltmesi gerekir. Bu husustada ben çok mücadele verdim. Önce Termovision termografisi ile, daha sonra ultrason, nihayet ponktion cytolojisi ile erken teşhis imkanlarını kullanıp, meme kanseri daha 1 cm büyüklükte iken teşhis edebilip hastalarımı kaanserin ileri devrelerinde ölüme mahkum etmekten kurtarmıştım. Bu kanser mevzuuda benim Azraille kavgamdan biridir.

Prostat kanserinide PSA tayiniyle, barsak kanserini Haemocultla erken teşhis etmek mümkünken maalesef erkek hastalar bu kolay teşhis uygulamalarına pek rağbet etmiyorlar.Sağlık reformundan sonra vatandaşın kolayca, maddi güçlük çekmeden sağlık hizmetlerinden istifade etmeleri mümkünken ihmal etmeleri Türkiyede Azrailin kolaçan etmesini sağlamaktadır.

İlaç firmaları bazı rüşvet metotları ile hekimlerin ahlakıyle oynamalarının önlenmesi gerekmektedir.

Sağlık bakanının hekim dernekleriyle müşavere etmeden lüzumsuz tatbikatları zorlaması hekim meslektaşları üzmektedir. Bizde, maalesef bir siyasi bakan olunca kendini o sahada en doğru bilen zannına kapılıyor ve , tavsiyelere kulak asmıyor, bayağı kibirleşiyorlar. Ben bütün bakan olan arkadaşlarıma, hatta hekim olarak hizmet verenlere TEVAZUYU tavsiye etmişimdir. Hastaları dinlerken nasıl davranılacağı eğitim programlarında olmadığı için , hasta doktor ilişkisinde zorluk yaşanıyor.

Son altı ayda Şanlıurfa da 150 intihar vakası tesbit edilmiş. Geçensenelerdede Batman’da genç kızlarda intihar vakaları sıklaşmıştı.

3. NAMUS KAYGISI İLE İŞLENEN CİNAYETLER.

Kürtlere has bir cinayet şeklidir. Örf ve adetler erkekleri bu arkakik suça sürüklemektedir. Hemen hemen hergün gazetelerde kadınların cinayete kurban gittiğini duymak insanın içini sızlatmaktadır. Bu hususta yazarlarımız ve film yönetmenlerimiz çok hassasiyet göstermişlersede, siyasilerden ayni hassasiyeti görmemekteyiz. Bu kara lekenin acilen ortadan kalkması için kadın derneklerinin, tıp derneklerinin, baroların çözüm önerileri getirmeleri ve parlamentonun gereken kanunları çıkarmaları aciliyet kespetmiştir. Erkeklerin daha okul çağında ve askerde iken eğitim görmeleri ve kadınlarımıza yapılan bu işkencelere son verilmesi , bu iptidai vahşetten kurtarılmaları , bu ayıptan, bu günahtan imtina etmelerini sağlamak için, siyasilerin uğraşmaları gerekir. Azraile hacet yok. O kendini insan zanneden erkekler birer Azrail kesiliyorlar.

Eski Yunan’da Tanrı ZEUS oğlu PROMETEUS’a toprak ve sudan canlılar (İnsan ve hayvan) yaratmasını emretti. Yaratılan hayvanların çokluğundan şikayetle , bir kısım hayvana insan kiyafeti giydirilmesini emreder. Onun için bir çok insan kıyafetlinin aslında hayvan oldukları doğrudur.(!)

4. KÜRT İSYANLARI

Kürtler gerek Osmanlı devrinde ve gerekse Cumhuriyet devrinde özerklikleri için defalarca isyan ettiler ve yüzbinlerce gençlerini yitirdiler. Türklerin medarı iftiharı Cengiz han ve Timurlenk Anadoluya kadar orduları ile gelmişler ve her savaş sonunda uçurulan kellelerden tepeler yaptırmışlar. Tepelerin yüksekliği derecesine göre zaferlerini kutlamışlar. Rusya , Petersburg’da, Çarların eski sarayını Louvre gibi sanat müzesine dönüştürmüş ve EREMİTAGE ismini vermiş. O müzede en meşhur ressamlarından REPİN’in eserlerini teşhir etmişler. Onun böyle tepe haline getirilmiş kelleler Tablosu beni çok etkilemişti. Beni etkileyen bir tabloyuda Madrid’de PRADO müzesinde GOYA’nın kurşuna dizilen bir asiye ait olanı idi. Bir manga asker gözleri ve elleri arkadan bağlı bir asiye nişan almış , etrafındada bu cinayeti hayretle seyreden köylüleri resimlemiş. Köylülerin nerdeyse çukurundan fırlayacağı gözlerinin görümü beni çok etkilemişti.

Zira Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın unutamadığım bir şiiri vardır.:

”Burada , Hindistan da, Çinde,
ÖLÜM karşısında düşünce ayni.
Kardeş olduğumuzu,
Kardeş olduğumuzu unutma!!!”

Bırakın isyanlardaki zulmü, Padişahlar kardeşlerini boğdurmuşlar, 50 ye yakın Sadrazamı idama mahkum etmiş bu büyük millet. Son sandarazamlardan biride Adnan Menderes’di. Eğitiminde öldürmekten başka hiçbir insani kültüre nasip olmayan Askerler defalarca demokrasimizi katletmiş, sayısız gencimizi idam ettirmiştir. Daha dün Hrant Dink’i, Malatyada misyonerleri Ergenekon zihniyeti hunharca ifna etmiştir.

Dersim de Sabiha Gökçen masum 10 binlerce vatandaşı, (Kürdü) bombalamış, en son özgürlük savaşı veren 40 bin PKK lı genç etkisiz kılınmıştır(!!!!!). 17500 faili meçhul cinayet işlenmiş. On binlerce vatandaş evinden, köyünden sürülmüş, zorunlu göçe tabi tutulmuştur.

Alman Genarali MOLTKE Osmanlı ordusunda muşavirlik yapmış ve 1838 de’’ Türkiye mektupları’’ adlı eseri n de Türkiye hakkında ki intıbalarını yayınlamıştı.’’ Osmanlı paşası Hafız paşa Garzan dağlarında bir Kürt isyanını bastırmağa gidiyor. Moltke ona refekat etmektedir.

‘’ Bir tepenin üzerinden savaşı seyreden Hafız paşanın yanına gittim. Oraya ganimetleri ve esirleri getiriyorlardı. Kanlı yaralar içinde erkekler ve kadınlar, memedekilerden ibaret her yaşta çocuklar,KESİK BAŞLAR VE KULAKLAR. Bunların hepsi, getirene 50-100 kuruşluk bir bahşiş ödeniyordu. Kürtlerin sessiz ıstırabı, kadınların ümitsiz feryatları yürekleri parçalayan bir manzara meydana getiriyordu. İşin en kötü tarafı şu: Dağlarda bir savaşı böyle iğrenç haller olmadan yapmak nasıl mümkün olabilir. Ben bundan sonra ki harekete iştirak edemedim, çünkü dört gün adamakıllı hasta yattım. Kürtlerin mukavemetinin ana kaynağı, ömür boyu süren nizamiye askerliği korkusu idi. Bir Kürt kadını bir askeri hançer ile vurup öldürdü. Yukarıya varınca, gözü kızmış olan askerler, karşı koyan kim varsa vurup kırdılar. 400-500 kadar Kürt öldürülmüştü. Elli kadar kadın, götürülmek istenirken kabarmış olan dağ deresinde boğuldu. Bu harekete katılmam ,itiraf edeyimki bana pek uygun değildi. Bu harp için bize gıpta etmeğe değmez, baştan aşşağı iğrenç ve korkunç. Binlerce baş hayvandan başka 600 de esir getirdiler. Esirlerin yarısını küçük çocuklu kadınlar teşkil ediyordu. 6-7 yaşındaki bir oğlan kurşunla vurulmuş. Kadınlardan yaralılar var ama asıl SÜNGÜ YARASI ALMIŞ ÇOCUKLARIN bulunuşu bütün bu hareket üzerine acı bir ışık serpiyor.

1838 senesinde general Moltke böyle yazıyor. Türklerin çocuk ve kadın katli ogünden bugüne devam ediyor. Daha geçen hafta JİTEM’ kadrosunda bir asker öldürdükleri insan kadar kendilerine para verildiğini ERGENEKON davasında itiraf etti.

5. PKK-Ordu çatışması.

6. ZELZELE GİBİ TABİİ AFETLER.

Çocukluğumda, mahallemizde komşularımızla akraba gibi idik. Kimse ile kavgamız yoktu. Ben o günleri, o mutlu günleri , öyle anımsıyorum. Bu çok partili devreye gireli CHP liler DP lilerin düşmanı kesildi. Bir zamanlar İnönü-Bayar , sonra Demirel-Ecevit, şimdide Erdoğan- Muhalefet kavgasının bedelini ödemek zorunda kalıyoruz. Mahalle kavgası bir yana, olan o gençlerimize oluyor. Ben hala MEVLANA’nın çağrılarının geçerli olacağı günlerin geleceğine inanıyorum. Ya fazla saf’ım, yahutta fazla akıllıyım. Allah taksiratımı affetsin.

Gelecek makalemde Azraille diğer kavgalarımı anlatacağım...


Köln,29.07.11

Hiç yorum yok: