25 Ekim 2010 Pazartesi

İNFAZA SIFIR TOLERANS MI?

Hüseyin Habip Taşkın
habibtaskin@gmail.com

Yaşanmış olaylar geleceğimizin ne olacağını kısmen belirler. Bunu anlamak için iyi bir yorumcu ve gözlemci olmamız gerekir. Okuduklarımızı iyice anlamamız ve yorumlamamız gerekir. Olan biteni iyice anlamamız ve yorumlamamız gerekir. Başkalarının yaşadıklarına zaman zaman tanık oluyoruz. Oysa kendimizin yaşamış olduğu olaylar birer tanık olma durumudur. Aynı zamanda geleceğimiz için atacağımız adımı belirler.

Bunca yaşadıklarımızı, yaşanılanları boş veremeyiz. Bizler de yaşamın birer parçasıyız. Kendimizi işin içinden sıyırıp başka bir yere koyamayız. Bu coğrafyada yaşanılanlar bizi ilgilendirir. Kulaklarımızı tıkayamayız, çünkü olanları duyuyoruz; gözlerimizi kapatamayız, çünkü görüyoruz. Umursamaz bir yapımız varsa, kendimizde bir sorun vardır demektir.

Türkiye’de insan haklarından söz edilmektedir. Yeri geldi mi, devlet erkânı “birey hakkının kutsallığı”ndan söz eder. Oysa yaşanan pratik insan haklarının yerli yerine oturmadığını göstermektedir. Türkiye’de insan hakları ihlalleri fazlasıyla var. Üzerine gidileceği yerde, devlet erkânı, olanları bireysel davranışa indirgemekte ve hak ihlallerini yapanları aklamaktadır. Hırant Dink’e yapılan saldırı tam olarak aydınlanmamış, aksine öndeki kuklalar üzerinden olayın seyiri çarpıtılmıştır. Neredeyse tetiği çeken ile olaya karışanlar aklanacak duruma getirilmek istenmektedir. Her ne kadar AKP hükümeti “kişi hak ve hürriyetinden” söz etse de Hrant Dink’in gerçek katillerinin yakalanmasında gerekeni yapmış sayılmaz.

Türkiye’de polisin vukuatsız günü yok gibi. Nedense polisin şiddeti adli makamlarca kollanmaktadır. Hatta adli makamların üzerinde bulunan sihirli el olaya müdahale bile eder. Bunun adına demokrasi deniliyor!

Yanı başımızda Yunanistan var. Orada da polisin bazen şiddeti basına yansıyor. 7 Aralık 2008 tarihinde polis memuru Epaminondas Korkoneas ateş açması sonucunda 15 yaşındaki Aleksandros Grigoropulos ölmüştü. Yunanistan’da İki haftaya yakın süren protestoları tüm dünya kamuoyu izlemişti.

Burada halkın örgütlü gücünü, polisin infazına karşı ülke genelinde dik duruşlarını tüm dünya görmüş oldu. Ülkemize bir bakalım; polisin infaz uygulamaları, şiddet ne yazık ki, örgütlü bir güce dönüşmediği gibi, çok çabuk da unutturuluyor. Bundan cesaret alan polis, hak ihlallerine devam ediyor.

Türkiye’de yargısız infaz davalarında sonuçlar iç açıcı değil. Birçok dava beraatle bitti. Son yıllarda cezalar çıksa da mahkemeler sanıklar lehine indirim hükümlerini uyguladı. Türkiye’de arşivlere geçen ‘yargısız infaz’ olayında verilen en yüksek ceza 16 yıl sekiz ay... Oysa Yunanistan’da Aleksandros Grigoropulos’un ölümüne sebep olan polis memuru Epaminondas Korkoneas müebbet hapis cezasına mahkûm edildi. Mahkeme hiçbir ‘hafifletici nedeni’ dikkate almadı.

Burada iki ayrı ülke var ve ‘yargısız infaz’lara farklı yaklaşım var. Şöyle düşünelim: Yunanistan’da bir polis böyle bir olayı tekrarlamak ister mi? Hayır, çünkü kendi meslektaşının ne konumuna düştüğünü görmüştür. Bu işe cesaretlenemez dersek daha iyi olur.

Dönemin başbakanı Kostas Karamanlis, Grigoropulos ailesinden özür diledi. Bizimkilerin yaklaşımı ortadadır. Her nedense Türk devlet erkânı “insan haklarından” söz etmede geri kalmamakta, fakat sözde söylenen pratik yaşamda yerini bulmamaktadır.

Türkiye’de ‘yargısız infaz’ davalarında çıkan bilinen en yüksek ceza 16 yıl 8 ay demiştik. Antalya’da 2008’de 18 yaşındaki Çağdaş Gemik motosikletiyle giderken ‘dur ihtarına’ uymadığı iddiasıyla vuruldu. Soruşturmayı yürüten savcılık, olayın ‘kasten adam öldürmeye’ girdiğini belirtti ve sanık Mehmet Ergin hakkında dava açtı.

Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Ağustos 2009’da davayı sonuçlandırdı. Hakkında müebbet hapis istenen sanığa ‘olası kastla insan öldürme’ suçlamasıyla 20 yıl hapis cezası verildi. Bu ceza daha sonra ‘iyi hal’den 16 yıl 8 aya indirildi.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın araştırmasına göre 2007 – 2010 yılları arasında 40 kişinin polis kurşunuyla öldüğü Türkiye’de Gemik davası bir istisna.

Kamuoyunun yakından takip ettiği dosyalardan biri 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve babası Ahmet Kaymaz’ın öldürülmesiydi. Uğur ve babası 21 Kasım 2004’te evlerinin önünde polislerce açılan ateş sonucu hayatını kaybetmişlerdi. Uğur’a 13 kurşun, baba Ahmet Kaymaz’a ise sekiz kurşun isabet etmişti. Olayla ilgili dört polis hakkında dava açıldı. Polisler önce açığa alındı, sonra dava başlamadan görevlerine iade edildiler. Tutuklama olmadı ve Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi, Nisan 2007’de dört polis hakkında ‘meşru müdafaada bulundukları’ gerekçesiyle beraat kararı verdi. Yargıtay da onadı.

11 Mayıs 2006 yılında Fatih’te 23 yaşındaki Aytekin Arnavutoğlu da ‘dur’ ihtarına uymadığı iddiasıyla vuruldu. Sanık polis Bayram Engin hakkında önce ‘ceza sorumluluğunun sınırının aşılması suretiyle adam öldürmek’ten 1 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. Fatih Asliye Ceza Mahkemesi’nde başlayan dava daha sonra ‘kasten adam öldürmek’ten yargılanması için ağır cezaya gönderildi. İki yıl süren yargılamanın sonunda mahkeme heyeti sanığa önce ‘kasten adam öldürmekten’ müebbet hapis cezası verdi. Daha sonra, suçun ‘olası kast’ kapsamında olduğuna hükmederek cezayı 20 yıl hapse, ardından ‘haksız tahrik altında’ işlendiğine karar verip beş yıla indirdi. Son indirim ise sanığın duruşmalardaki iyi halinden geldi, ceza, 4 yıl 2 ay hapise düştü.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (THİV) kolluk kuvvetlerinin neden olduğu ölüm olaylarıyla ilgili raporunda, “Bu ülkede yaşayan her meslekten her yaştan, her cinsten herkes kolluk kuvvetlerinin potansiyel hedefi durumdadır” yorumunu yaptı.

THİV Dokümantasyon Merkezi tarafından hazırlanan rapora göre, 2007 yılında 24, 2008’de 37, 2009’da 48 ve 2010 yılının ilk üç ayında da dört kişi ‘yargısız infaz’ sonucu yaşamını yitirdi. THİV’in raporu göz önüne alınırsa, insan hakları yönünden iyi değiliz. Birde polisin uyguladığı şiddet vardır. Bunların önlenmesi gerekmez mi? Devlet erkânı polisleri korumaya devam ededursun, bizler tepkilerimizi üst seviyeye çıkaramadığımız sürece bu ülkede faili meçhul cinayetler, şiddet ve işkence hiç bitmeyecek. Bu ülkede Kürt oldukları için katledilen insanlarının failleri ortaya çıkarılmadığı sürece hangi demokrasiden söz edeceğiz.

NEWROZ GAZETESİ

Hiç yorum yok: