1 Kasım 2008 Cumartesi

KAPİTALİZMİN BUNALIMI ve SONUÇLARI


Yener ORKUNOĞLU / yorkunoglu@gmx.net

Bunalımlar, kapitalizmin yıkıcı ve akıl-dışı bir sistem olduğunu açık bir şekilde gözler önüne serer. Çünkü kapitalizmin bunalımları ilk etapta üretici güçlerin yok edilmesi demektir. 1929 yılındaki Dünya Ekonomik bulanımında 30 milyar dolara denk düşen üretici güçler yok edilmişti. Öte yandan kapitalizmin bunalımları (eğer bu bunalımlar devrimci bir yoldan aşılmazsa) faşizm, ırkçılık vb gibi karşı-devrimci gelişmelere gebedirler.

Kapitalizm, tarihinin en büyük bunalımını yaşıyor. Bu bunalım 1929 Dünya Ekonomik bunalımından daha kapsamlı ve küresel bir bunalımdır. 1929 bunalımı esas olarak ABD ile sınırlı idi. Ama kapitalizmin bu günkü bunalımı küresel boyutları olan bir bunalım. Küresel kapitalizme entegre olmuş tüm ülkeleri etkilemektedir. Bu bunalımın hangi boyutta bir yıkıma neden olduğu yıllar sonra tüm yanlarıyla açığa çıkacaktır.
Kapitalizmin geçirmekte olduğu bunalım, liberal teorilerin çökmesine yol açtı. Liberal teoriler, ‘serbest pazar ekonomisinin’ arz-talep ilkesine göre kendi kendini düzenlediğini ileri sürüyorlardı. Bu iddia pratik açıdan tekrar geçerliliğini yitirmiştir. Federal Almanya Başbakanı Angela Merkel bile pazar ekonomisinin işlemediğini, pazarın kendi kendini düzenleyemediği ilan etmek zorunda kaldı. Devletin ekonomiye müdahale etmesi gerektiğini vurguladı. Anlaşılan Adam Smith’in ileri sürdüğü ‘gizli el’ teorisi’ bizzat kapitalizm tarafından tarihin çöplüğüne fırlatılıyor.

Bütün bunlara rağman, burjuvazinin sözcüleri bu bunalımın, kapitalizmin iç doğasından değil de, bankaların yanlış politikalarından kaynaklandığını ileri sürüyorlar.

Doğu ve Afrika (EMEA) Bölgesi Global Varlık Yönetimi Direktörü Gary Dugan şöyle diyor: ’Tam bir küresel felaket yaşandı mali piyasalarda. Nasıl ki otomobilden yakıtını çıkarırsınız, uluslararası piyasalar da tam anlamıyla yakıtsız kalmış gibi oldu. Tam bir güven krizi yaşandı.’ Ama otomobilin yakıtının nasıl olup da boşaldığını sormuyor, sonucu konu ediniyor. Nobel ödülü alan Amerikalı ekonomist Joseph Stiglitz ise, bunalımı esas olarak mali sermaye alanındaki yanlış politikalara indirgiyor. Kapitalizmin kriz üreten doğasını görmezlikten geliyor.

Bunalım dönemleri devletin gerçek sınıfsal karakterini daha bariz bir şekilde ortaya çıkarır. Sermaye ve devlet, bu iki güç emekçilerin karşısına çıkar. Devletin sermaye düzeninin bekçisi olduğu anlaşılır. Bankalar/firmalar, kâr elde ettiklerinde işçi çıkardıklarında devletin sesi çıkmazdı. İşçilerin işyerlerini kaybetmelerine seyirci kalan devlet, şimdi bankaları kurtarmak için harekete geçiyor
Kapitalizmin doğası gereği, karlar özelleştirilirken zararlar kamulaştırılır. Krizin bedelini, krize neden olanlar değil, emekçiler öder. Kapitalizmin insan-karşıtı bir sistem olduğunu bankaları kurtarma girişimi gösteriyor. Amir Samin’in de vurguladığı gibi, patronlar ve burjuva politikacıları medya üzerinden hep şunu seslendirdiler:’Ücretliler, ücretlerin düşürülmesi gerektiğini anlamalıdırlar!’ Ama kimse şimdiye kadar şunu dile getirmedi: ’Kapitalistler kârlarının düşürülmesi gerektiğini anlamalıdırlar!’

ABD hükümetinin 850 milyar dolarlık yardım paketi, devletin sermayinin hizmetimde olduğunu daha belirgin bir şekilde gözler önüne seriyor. Oysa 200 milyar dolar, Asya, Afrika ve Latin Amerikadaki açlık ve yoksulluk sorununu ortadan kaldırılabilirdi.
Bankalara yapılan yardım, kaza geçirene kaza yerinde ilk yardıma benzetilebilir. Sakinleştirici bir ilaç vermeye benzer. Ama böylesi bir ilk yardım kazaya uğrayanı ayağa kaldırmaz. Emperyalist devletler, şimdi bir araya gelerek ilkin yangını söndürmeye çalışıyorlar. Yangın sonrası enkazın sonuçlarını dünya emekçilerin sırtına yüklenmeye çalışacaklar.

Kapitalizmin yaşadığı en büyük bunalım olarak kabul edilen bu bunalımın sonuçları ne olabilir?

Bu sonuçları bazı noktalar altında şöyle sıralayabiliriz:
1. Kapitalistler arası rekabet artacaktır. Bu konuda Marx şöyle diyor: ‘İşler yolunda gittiği sürece, rekabet, genel kâr oranının eşitlenmesi halinde gördüğümüz gibi, kapitalist sınıf arasında bir kardeşlik havası estirir ve böylece her biri, ortak yağmadan kendi yatırımı oranında pay alır. Ama sorun, kârın değil de zararın paylaşılması halini alır almaz, herkes kendi payına düşen zararı en aza indirme ve bunu bir başkasının sırtına yükleme çabasına düşer. Kapitalist sınıf için, kayba uğramak kaçınılmazdır. Her kapitalist, bu zararın ne kadarını yüklenmek zorunda kalacağı, yani bunu ne ölçüde paylaşmak durumunda kalacağı, göstereceği güce ve kurnazlığa bağlıdır ve o zaman rekabet, düşman kardeşler arasında bir savaşa dönüşür.’

2. ‘Piyasa ekonomisi’nin kendini düzenlediği mitolojisi çok ağır bir darbe almıştır.

3. Finanz kurumlarına ve bankalar olan güven müthiş derecede sarsılmıştır. Öyle ki, bankalar bile birbirlerine artık güvenmiyorlar.

4. ABD, dünya ekonomisinin tek lokomotif gücü olma özelliğini süreç içinde yitirecektir.

5. Dünya ölçüsünde üretim kapasitesi düşecektir. Nihayet bazı firmalar üretimi durdurmuşlardır.

6. İşsizlik artacak, ücretler düşecektir..Ekonomik bunalım ile siyasal mücadelenin yükselmesi arasında otomotik bir ilişki yoktur, ama etkileri ve sonuçları ağır olan bu ekonomik bunalım, sınıf mücadelesinin yükselmesine neden olabilir. 1980’li yıllardan beri, Neo-liberalizm bayrağı altında emekçilere yönelik tek-yanlı bir savaşım yürütülüyordu. Tüm sosyal haklar işçilerinde elinden alınıyordu. Emekçilere karşı yukarıdan yürütelen bu savaşımın tersine döndürülmesi gerekmektedir.

Kapitalizm, sosyalizmi insanlığın gündemine sokmak için gerekli olanı kendisi yaratmaktadır. Gerisi, kollektif irade meselesidir.

Hiç yorum yok: