2 Şubat 2011 Çarşamba

SİYASİLERİN SAÇMALIKLAR (ABSURD) TİYATROSU



Dr. İsmet Turanlı
dr_ismetturanli@mynet.com

40' lı yıllarda EXİSTANSİALİSM ( VAROLUSÇULUK) felsefesinin kurucusu SARTRE ile başlayan bir edebiyat türü SAÇMA (ABSURDES) tiyatro eserleri yayınlandı. Fransız (Cezayirli) CAMUS ( The Rebel) , İrlandalı Samuel BECKETT (godot'YU BEKLERKEN), Romanyalı IONESCO (Gergedan) bu tiyatro türünden eserleriydi. Bunlar ve ve bunlardan başka bir takım yazarlarda ortak olan şey saçmacılıktır. Bu sözcük özellikle ‘’ saçma tiyatro ‘’ bağlamında kullanılır. Bu ‘’ gerçekçi tiyatro’’nun karşıtı olarak ortaya çıktı. Saçma tiyatro genellikle sıradan olayları ele alır. Burada insanlar tam oldukları gibi gösterilir. Bu Şarlo’nun filimleri içinde geçerlidir. İzleyici gördüklerinden daha gerçek , daha doğru şeyleri kendisi bulmaya zorlanır.

Bizde de son zamanlarda sanki siyaset aktörleri saçma tiyatro sahneleri sergiliyorlar.

Mesela Alkol genelgesi ile başlayan polemik düşündürücü ve güldürücüdür.

Erdoğan’ın ‘’ tıksırıncaya kadar için ‘’ deyişine CHP.liler tepki göstermişler. Halbusu ki daha düne kadar AK partililere Tevfik FİKRET gibi ;

”Yiyin, efendiler, yiyin ; bu hÂn-ı iştihâ sizin;
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!”

Demek istemiyorlar mı idi?

Deniyor ki; 1.3 Lt alkol tüketimi adam başına Türkiye de. Ne lüzum var bu kısıtlamaya. Türkiye de çok yalan söylenir ama TİE ninde bu denli yalan söylemesine hayret ettim. Türkiye de halkın % 85 inin alkol alma alışkanlığı yoksa, bu 1.3 Lt nin hepsini % 15 halk içiyor demektir. Yani 1.3 Lt yi 73 milyonla çarparsak ,% 15 e düşen alkol miktarını hesaplamış oluruz. O içki içen halkında, senede adam başına 12 litre olduğunu buluruz. Tıpkı Yunanistanda olduğu gibi. Demekki içen içebildiği kadar içiyor. Batıda bir içki kültürü vardır. Hangi alkolun hangi yemekle içileceğinin adabı vardır. Bizdeki gibi ZOM oluncaya kadar, DUT GİBİ oluncaya kadar içilmez. Nara atılmaz. Bizde çok sevilen bir şarkıda vardır. ‘’ Sarhoş olamıyorum ‘’ diye.

Ama bakın koca şair BEDRİ RAHMİ EYÜPOĞLU ne diyor;

Sarhoşum çok şükür dilediğim gibi
Bir ben yok benden içeri
Onunla göz göze diz dizeyiz
Sarhoşum, sarhoşum, sarhoş,
Çok şükür biz bizeyiz.

Sarhoşum
Caddenin göbeğine oturmuşum
Aklıma eserse sırt üstü yatabilirim
Nara atabilirim
Kem gözler umurumda değil
Ben kendi gözlerimden kurtulmuşum

Bu şiiri bendeki bir tablosunun arkasına kendi el yazısı ile yazmıştı. Bir gece benim evde sabaha kadar türküler ve şiirler söyledikten sonra. Bir banda almıştım bütün geceki hasbıhalimizi. Maalesef o band ev taşınırken kayboldu.

Ben şahsen tıbbıyeden mezun oluncaya kadar ‘’YEŞİLAY’cı’’ idim. Ruh hastalıkları hocamız Prof.Fahrettin Kerim Gökay YEŞİLAY ( Anti-alkol derneği)’ın başkanı idi. Oldukça kısa boylu idi. O zamanlar küçük boyda rakı şişeleri vardı ve onun adı içenler nezdinde Fahrettin Kerim(!) idi.

İsveç’te çalışırken haftada 4 litre şarap satın almak serbestti. Cuma günleri alkol satın alanlar kuyruk oluştururdu. Ben labratuardan büyük bir şişe absolut ( %96 derece) alkolu eve götürürdüm. Arkadaşım eczaneden Anason extraktı alıp, karıştırırdı ve Rakı yapardı.

Londra da bir gece kulübüne gitmiştik misafirlerimle. Bir şişe Viski ısmarlamıştık. Garson beş dakika sonra gelip şişeyi masadan kaldırdı. Çünkü gece barlarda bile 2 den sonra içki içmek yasaktı. Misafirim Türkçe bir küfür savurdu garsona. Maalesef arkadaşım baltayı taşa vurmuştu. Zira garson ‘’buyurun efendim bir şey mi söylediniz ?’’ dedi. Meğer Kıbrıslı bir Türkmüş. Çok utanmıştık.

Kahta da bir alevi köyü vardır. Oraya akşam yemeğine davetli idim. Bir tas, içinde bir kaşık getirdiler ve içine su gibi bir içeçek koydular. Meğer orada BOĞMA rakısını kaşıkla içiyorlarmış. Kafalar tutunca bir kavga çıktı. Bayağı dövüşüyorlardı. Sebebini sordum. Biri diğerine ana avrat sövmüş. Bende o köylüye anasının nerede olduğunu sordum. Köyün mezarlığını gösterdi. Ve kavga sona erdi.

Atatürk kendi çıkarttığı alkol yasağı kanununa rağmen akşamları rakıyı masasından eksik etmezdi. Rakıyı leblebi ile içermiş. Sebebi ise, talebeliğinde daha fazla parası olmadığından derler.
Atatürk suikast teşebüsünde olanları istiklal mahkemesine vermiş , çok kimseyi dar ağacında sallandırmıştı. Hatta en yakın silah arkadaşlarından Ali FUAT Cebesoy’u, Kazım Karabekir’i, Rauf ORBAY’ı da istiklal mahkemesine vermişsed e İsmet Paşa onların idamını çok zorlukla önlemişti. Şimdi Ergenokoncular , güya Kemalistler senelerdir mahkeme kapılarında.

ISLIKLAMA

Islık çalmakdamı suç diyenler var. Islıklama başka bir şeydir. Muaşeret kaidelerine göre ,hele hele bir misafirinize karşı AYIP’tır., görgüsüzlüktür. Anketlerdede öyle bir netice çıkmış. Islıklama demokratik bir hak değil, bir hakaret tarzıdır.

Erdoğan stadyumu kendi parası ilemi yaptırdı? Devletin parasıyle elbette. Çifte yollarıda, hastaneleride, universiteleride kendi parasıyle yaptırmadı. Her çektiği nutukta yaptırdığı eserlerden bahsediyor. Övünüyor. Yani bütün emeklerinin hiç kıymeti yok. Boşuna boğazını yırtıyor. Çünkü bütün söyledikleri muhalefetin gözünde bir değer taşımıyor. Çünkü Erdoğan kendi cebinden yaptırmamış. Benim oğlanlara çok nadir babanın geceyi gündüze katıpta kazandığı bütün gelirimi onların yetişmeleri, sporları, giyimleri, seyahatları için harcadım. Bütün bu yaptıkların normal , her ebeveyn de yapar yaptıklarını deyip beni hayal kırıklığına uğratmışlardı. Muhalefette öyle, Hiç takdir hasletleri yok.

Sokrates 2500 sene önce Atinalılardan , zehiri içtikten sonra bir istekte bulundu. Çocuklarım büyüdükleri zaman, erdeme değil de, PARA’ya daha çok önem verirlerse , benim sizlerle uğraştığım gibi , siz de onlarla uğraşın, onları cezalandırın.

Halk Tunus’da, Mısır’da, Yemen’de sokaklara düşüp diktatörlerini alaşağı etmeğe kalkınca .CHP milletvekilleride milleti sokaklarda direnmeğe teşvik ettiler. Tıpkı 60 darbesinde yaptıkları gibi. Çünkü onlar için yegane maksat AK partiyi alaşağı etmektir. Hiç tarihten ders almamış gibi. Seçimlerde yine kaybedeceklerinden olsa.

MHP liler SUDAN’daki referandumla bölünmesinden ,Kosova’nın özgürlük hadisesinden sonra , Öcalan’ı asmadıklarından pişmanlık duymaktalar. Zira Kürdistan devletinin Irak’ta kurulduğunu görmezden geliyorlar. Güneydoğuya gitmekten korkuyorlar. DNA muayenelerinde tesbit edilen o ki; Türkiye’de % 5 Türk varmış..

Erdoğan’ın da, muhalefetin memlekette çakılmış bir çivisi yok demeğe hakkı yoktur. Elinde TC nin hazinesi ,istediği yere sanki lutufta bulunuyorcasına ,harcamalar yapıyor. Sadece Türbanlıların eşlerini kadrosuna alıyormuş. Muhalefete de elbette ki ancak laf ebeliğinden başka bir şey kalmıyor.Onların kışkırtmalarına sinirlenirse , önümüzdeki seçimleri kaybedebilir. Tek adam konumunu başkanlık rejimiyle pekiştirirse, muhalefetin korkuları gerçek olabilir.

Türkiye de yoksulluk var mı acaba ? %38 i köyde yaşadığına göre. kazançları, ve daha bir çok sınıfın gelirleri kayıt dışı olunca, milyonlarca vatandaşın istatistiki bir hata ile yoksul olduğu zannediliyor. Kentlere göçen topraksız köylülerin varoşlarda ki yoksulluğu yadsılanamaz. Yoksul görünenlerin bütün sağlık hizmetleri yeşil kartla garantide, okul kitapları, özürlülerin yaşamları devlet yardımı ile garantide v.s.

Saçma tiyatro hakkında daha çok yazacaklarım olacak…

Köln. 30.01.11

Hiç yorum yok: