26 Haziran 2009 Cuma

DEVLETİN KOLTUK DEĞNEKLERİ



Faiz CEBİROĞLU

Burjuvazi, sömürücü düzenini sürdürebilmek için, her türlü yola başvurur; sınıf savaşımında, “yer, zaman ve şartlara” göre de, kartlarını oynar. Bunu; bazen ajanlarını, bazen “ulusun” “ulusal devrimci”lerini, bazen de sözde sol örgüt ve aydınlarını birer “koltuk değneği” gibi kullanarak gerçekleştirir. Türkiye tarihi, bunun örnekleriyle doludur.
Tipik iki örnek vermek istiyorum: Biri, Murat Belge ve ‘sivil toplumcu’luk; diğeri ise Doğu Perinçek ve ulusalcılık.
Murat Belge, bir “çağdaş” ; Doğu Perinçek ise, bir “ilkel” sınıf uzlaşmacısı.

Çok iyi hatırlıyorum. 12 Eylül 1980’den sonra, sınıf savaşımının tekrar kıpırdanmaya başlayacağı bir zaman aşamasında, Murat Belge, sivil toplum kavramı adı altında sınıf savaşımını gözden düşürmek için epey çaba sarfetmişti. Yazılarında sınıf uzlaşmacılığı fikirleri öne sürerek, devletin sınıfsal karekterini gizlemeye çalışıyordu. Hatta, askeri darbelerin kaynağını, Türkiye’de sivil toplumun gelişmemesine bağlıyordu. Gerçekte sivil toplum, hakim olan sınıfın, burjuvazinin çıkarlarını yansıtan bir kavramdır. Bu biliniyor. Uzlaşmacılığın kod adı olan sivil toplumculuk savları tutmadı. Sınıfsal mücadeleyi sivil toplum kavramıyla örtmeye, Murat Belge’nin entellektüel gücü, yetmedi.

İşte şimdi de, işçi sınıfı ve Kürt halkının demokratik hakları için mücadelelerini yükselttiği bu aşamada da, devletin bir başka koltuk değnekçisi ön plana geçti: Doğu Perinçek. Devleti burjuvaziden daha iyi savunan Perinçek, faşistlerle büyük bir yarış içinde, “Asıl milliyetçi benim!” diyor. Faşistlerle birlikte, “2. Kıbrıs Harekâtı”nı gerçekleştirdi! Bu yetmedi. Daha yeni, Lozan’ı fethetti!

Doğu Perinçek, nedir?

Kısaca şu: Perinçek’e göre, Türkiye’de hiç bir şey sınıfsal temelde gelişmiyor. Türkiye’de sınıf diye bir şey yoktur. Yani, hepimiz; “İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz!” Onun için, herkes (sağcısıyla- solcusuyla) ‘ulusa’ ve ‘ulusal değerlere’ sahip çıkmalı!

Anlaşılan Perinçek, başka bir çağda ve yerde yaşıyor veya kendini böyle göstermek istiyor. Bu, onun bileceği bir iş. Ama Türkiye’de, toplumun sınıflara bölündüğünü, buna göre iki temel sınıfın, burjuvazi ve proleteryanın olduğunu herkes biliyor.

Acaba Perinçek, Türkiye’de herkesin bildiği bu sınıfsal ayrımı, söylediği ve yazdığı her sözün başına “ulusal” ekleyerek, gizleyeceğini mi sanıyor? Gerçekte, ne boş bir çaba!

Artık, bu “ulusalcılık” safsatasına son vermek gerekiyor. Ulusun, sınıflardan oluştuğu/sınıfsal niteliği, siyasal tarihin ABC’sidir. Bu, bir.
İkincisi; ulusallık, ülkedeki tüm sınıfları kapsamak demektir.

Üçüncüsü; ulusallık, hakim olan sınıfın, burjuvazinin çıkarlarını yansıtır.

Onun için; vatanı, insanlarını sevmek ayrı; ulusallık ayrı şeydir.

Dördüncüsü; ulusallıkla yurtseverliği birbirine karıştırmamak gerek. Yurdunu sevmenin, halkına bağlılığın en yüksek biçimi, sosyalist yurtseverliktir. Bu da, hem ülke, hem de başka halkları kucaklayan bir enternasyonalist içerik taşır.

Ve beşincisi de şu: Bugün Türkiye’de ulusal sorun, hala hiç bir hakka sahip olmayan bir halkın, Kürt halkının sorunudur. Yani, Kürt sorunudur.

Peki, tüm bunlar böyleyken ve açıkken; sınıf savaşımını, dün ‘sivil toplumculuk’la; bugün ise “ilkel ulusalcılık”la gizlemeye çalışmak, bir sahtekârlık değil midir?

Ama unutmamak gerekiyor: Hangi sıfat, hangi kavram altında olursa olsun; Anadolu gibi, toprağında sürekli devrimci yetişen bir ülkede, devletin hiç bir koltuk değnekçisi, sınıfsal mücadeleyi örtbas edemez!

-----
ATILIM Dergisi, 2007

Hiç yorum yok: