9 Haziran 2010 Çarşamba

BİR TL’NİN NESİ VAR; 362 YILIN NESİ VAR!

Hüseyin Habip Taşkın
habibtaskin@gmail.com

Kanunlar Türkiye’de kişiye/ kişilere göre farklı uygulanıyor diye düşünüyorum. Bu kanunlar kime göre ya da nasıl bir anlayışla yapıldı? Aslında bu kanunlarla mizahi öykü oluşturacak kararlara imza atıldığını görmekteyiz.

Diyarbakır’da 1 TL gasp ettikleri iddiasıyla yargılanan 4 çocuk hakkında 362 yıl hapis cezası istenmiş. Diğer yanda ise dokunulmazlık zırhını kanunlarıyla sağlamlaştıran milletvekillerimiz sayesinde, Meclis’te yolsuzluk, rüşvet ve sahtecilik gibi gerekçelerle haklarında 350 dosya bulunan 112 milletvekili yargılanamıyor. Bu ‘vekiller’ dokunulmazlık zırhından cesaret alarak yollarına devam ederken, Kanunlarımızın adil olduğunu söyleyemeyiz.

1997 yılına doğru gittiğimizde Gaziantep’te yaşanan bir olay aklımıza gelecektir. Baklavacı dükkanının kapısını kırarak baklava ve fıstık çalan A.K , A.A, L.H. ve Metin Subaşı, “çete oluşturarak hırsızlık yapmak” suçundan yargılanmış; 18 yaşından küçük olan A.A, A.K. ve L.H. 6’şar yıllık cezalarını ıslahevlerinde çektikten sonra serbest kalmış, olay tarihinde reşit olan Metin Subaşı ise 9 yıl hapse mahkum edilmişti.

Bir yandan çocuklar, diğer yandan ülkemizi yöneten milletvekillerimiz! Çelişkiler içinde olan kanunlarımız. Kanunları yapan milletvekillerimiz değil midir? Elbette onlardır. Aşağı tabaka yargılanacak, üst tabakaya ‘serbest geçiş’ tarifesi uygulanacak. Adalet bunun neresinde? Elbette çocukların yaptıkları onaylanamaz ama ekonomik, sosyal koşullarına bakmamız gerekmez mi? Aynı anda sistemi sorgulamamız gerekmez mi?

***

18 Şubat 2010 tarihinde Diyarbakır’da 1 TL gasp ettikleri iddiasıyla yargılanan 4 çocuk hakkında 362 yıl hapis cezası istenmiş. Bu cezanın adil olduğunu kim iddia edebilir ki!? İlk önce yasayı yapanlar yasalara uymalıdır. Eğer uymuyorsalar orada bir başıbozukluk var demektir.

Bu ülkede Yahya Demirel, Engin Civan, Cem Uzan, Jet Fadıl ve diğerleri gelip geçmeye devam ediyor. Bunların birçoğu devleti dolandırdı. Halkı dolandırdı. Nasıl bir iş ise, beylerimiz kanatlanıp yurtdışında yaşamaya başladılar. Üstelik Interpol bile bunları yakalayamıyor. Nede olsa bunların yakalanmama zırhı olduğundan, ortaya sorgulamamız gereken birçok konu çıkıyor.

Ülkemizde cezaevi kapasitesi az diye durmadan cezaevi açan zihniyetin, IMF, ABD ve AB’nin emirleriyle ekonomimize yön verenlerin, kısacası her işimize burnunu sokanların ve bunları uygulayanların sorgulanması gereği ortaya çıkıyor.

***

Gasp eden ve edilenler ilköğretim okulu öğrencisidir. Şikâyetçi olan çocuklar şikâyetlerini geri alsalar da kanun onlar için işlemeye devam ediyor. Bu çocukların yaşları 13, 14, 15 olarak geçiyor. Çocuklardan bir tanesi Diyarbakır E Tipi cezaevine konulmuş. Bir tanesi de aranıyor. İkisi tutuksuz olarak yargılanıyor.

İddianamede, 4 sanık çocuk 4 mağdur çocuğa karşı suç işlediği iddia edilmiş.“Birden fazla kişi tarafından birlikte yağma” fillini düzenleyen TCK’nin 149/1 maddesi gereğince her sanık çocuğun 4’er kez, 10 ile 15 yıl arası değişen hapis cezası ile cezalandırılmasını; sanık çocukların, TCK’nin 109/2 maddesine göre 4’er kez ayrı ayrı 2 ila 7 yıl değişen hapis cezası ile cezalandırılmasını istenmiş. Aynı iddianamede, toplamda ise tüm çocukların 152 ile 362 yıl arası hapis cezası ile cezalandırılması talep edilmiş.

Yanlış uygulamalar ve yöntemlerle bu çocukların gelecekleri karartılıyor. Amaç çocukları kazanmak mı? Açılan davanın iddianamesinde cumhuriyet savcısı’nın talep ettiği cezalarla çocukları kazanmak mümkün değildir. Ortaya öyle bir tablo çıkıyor ki: Bu çocuklar çok kötü olaylar yapmış, ancak diğer tarafta dokunulmazlık zırhına bürünen milletvekillerine ‘adaletin keskin kılıcı’ neden uygulanmaz!.. Neden yiğit bir savcı çıkıp da, “Adalet varsa herkese eşit olalı” diyemez. Bu adalet denilen mekanizmanın ceza kısmı hep yoksullara, emekçi kesimlerine mi uygulanır!?

Farkında mısınız, bu ülkenin cezaevlerinde çocuk hükümlü ve tutuklu sayısı gün geçtikçe artıyor. Kürt çocukları güvenlik güçlerine taş atıyor diye cezaevlerini dolduruyor. Fakat bunun nedenleri sorgulanmıyor.

Dili, kültürü, rengi ne olursa olsun tüm çocuklar bizim çocuklarımızdır. Onlara cezaevleri değil, aydınlık yarınlar bırakmak için çözümler üretmeliyiz. Eğer bir çocuk suç işliyorsa, öyle kabul ediliyorsa, ilk önce devlet kendi işleyişini gözden geçirmelidir. Hatalarını doğrularını ortaya koymalıdır. Bu ülkede öyle bir işleyiş olmadığı gibi, kanunlar adamına göre işliyor. Sonradan deniliyor ki, “çocuklar saygısız, görgüsüz, suç makinesi…” Herkes kendini sorgulamalı; “bu hale nasıl geldik” diye…

NEWROZ HAFTALIK SİYASİ YORUM GAZETESİ

Hiç yorum yok: