6 Mart 2010 Cumartesi

KADIN VE ERKEK


M. Şehmus Güzel

8 Mart 2010 vesilesiyle gündemin yoğun olduğunu görüyorum ve bunun böyle olmasından sevinç duyuyorum. Geçmiş yıllarla kıyaslanınca aradaki fark son derece olumlu ve kadın erkek eşitliğinde ve kadınların özgürleşmesi meselesinde alınan yolu göstermesi açısından önemli. Bugün hemen hemen bütün kentlerde ve « benim diyen » kasabalarda kadınlık durumu, kadınların mücadelesi, tarihi ve geleceği konularında birçok eylem düzenleniyor. Birçok toplantı, konferans, seminer, kollokyum, açık oturum, gösteri ve yürüyüş, tiyatro oyunu ve daha bir dizi etkinlik yapılıyor... Kadınların meselelerini artık kadınlar üstleniyor.

Bu konularda 1970’lerden beri birçok makale ve 1990’ların ortasında Kadın, Aşk ve İktidar (Alan Yayıncılık, İstanbul, 1996) isimli bir kitap yayınlamış olmaktan, 1970’lerin başından beri öğrencilerime düzenli olarak kadın meselesini ve kadınların mücadelesini anlatmaktan, kadın isyanlarını, mücadelelerini, grevlerini ve işçi eylemlerindeki katkılarını tarihi örnekleri ve belgeleriyle değişik makale ve kitabımda yayınlamış olmaktan, birkaç öğrencimin bugün İstanbul ve Ankara fakültelerinde öğretim üyesi olarak hem bu konuyu derinleştirmelerinden, hem de bu konuda yeni kadın ve erkek araştırmacıların yolunu açmalarından memnunum.

Umarım önümüzdeki günlerde bu alandaki çalışmalar çoğalarak ve aralıksız sürer. Kadına ve mücadelelerine ilişkin makaleler ve yayınlar hak ettiği yeri bulur. Örneğin değişik savaşlarda kadınların rolü daha adil ve daha açık bir şekilde vurgulanır : İkinci savaş yıllarında nazilere karşı kazanılan savaşta kadınların her alanda ama gerçekten her alanda ve elbette erkeklerden fazla olarak kadınlık alanında da sorumluluklarını hakkıyla yerine getirdiklerini anlatmak, bir kez daha anlatmak olanağı da bulunur. Örneğin Madeleine Riffaud gibi bir kadın direnişçi asla unutulmamalıdır.

Kadın konusunda yazılacak dünya kadar şey var : Nasıl mücadele etmekten, örgütlenme biçimine kadar. Neler yapılması gerektiğinden kadın ve erkek ilişkilerine kadar.

Kadınların mesleki isteklerinin tarihi devinimi, elde etttikleri ve edemedikleriyle, mutlaka aktarılmalı ve anlatılmalıdır : Örneğin kaymakam ve vali olmak için yapılanların anılması son derece önemlidir.

Kadınların siyasi alandaki arzuları, hakları, bunların gerçekleştirilmesi için bizzat yaptıkları, değişik siyasi partilerdeki, siyasi yaşamdaki değişik türdeki çalışmaları da özel olarak incelenmeye değer...

Sinemada, resimde, tiyatroda, müzikte, medyada ve diğer sanat dallarında kadın(lar) ve kadına "BAKIŞ" ihmal edilmemelidir. Sinemanın kimi dallarında kadınların birincil konumda olması es geçilmemelidir. Örneğin Fransa’da kadınlar, filmlerin montaj alanında başat roldedirler. Günümüzde kadın yönetmen sayısı artmaktadır. Kadınlara yönelik, kadınlık durumunu ve sorunlarını konu alan filmlerin sayısındaki artış çok açıktır. (Bu konuda Kadın Sineması isimli kitabımda kimi bilgiler ve rakamlar bulunuyor : Pêrî Yayınları, İstanbul, 2006.) Kadınların medya alanında, bilhassa televizyonda elde etttikleri birincil ve etkin konum da görmemezlikten gelinemez artık.

Bugünkü kadın, sevgili, eş, anne, ailenin « çimentosu » rolünü üstlenen, yani parçalanan veya parçalanmaya yüz tutan parçaların birarada kalmasını sağlayan, yapıştıran, toplumsal dokunun « bekçiliği » rölünü üstlenen ana ve yaptıkları, yapmak istedikleri ve mücadelesi başlıbaşına incelenmeyi hak eden bir konudur.

Tarihten gelen örneklerin bilinmesinde dünya kadar yarar vardır : T büyük harfle Tarih’te kadın mutlaka irdelenmelidir. 20. Yüzyılın hemen başında, Osmanlı İmparatorluğu'nda kadına oy veren ERKEKLERİN bulunduğunun bilinmesi herhalde sıradan bir şey olamaz. Fransa'da 1789’un ihtilalci kadınları, Paris Komünü’nde ihtilalci saflarının en başında ellerinde tüfekleri ve çakaralmazlarıyla yürüyen ve bir cepheden diğerine koşan kadınları nasıl unutabiliriz ? İşte Louise Michel, başlı başına bir tarih ve baştan sona bir destan...

Bütün bunların yazılması, yayınlanması, bilinmesi ve toplumsal tarihimize bırakılması bir tür zorunluluktur. Toplumsal tarihi bilmek, yazıl(a)mayan tarihi bilmektir. Toplumsal tarih bizim tarihimizdir : Hani gözlerden uzak tutulmak, unutturulmak istenen tarih. Bu tarihi o zaman biz, evet bizzat biz, yazmalıyız. İşte kadınların mücadele tarihi de toplumsal mücadeleler tarihi içindeki diğer dallar gibi kendi yerini almalı ve toplumsal tarihimizin eksik kalan bir yanını daha böylece doldurmalıdır.

Kadın konusunda öteden beri erkekler de yazıyor. Yazmalı. Yazacaklar mutlaka. Ama kadının konumu, durumu, sorunları, mücadelesi, örgütlenmesi, erkeklere veya sadece erkeklere bırakılamayacak derecede önemlidir. Kadın ve erkek cumhuriyetleri, hakiki ve sıkı ve eşitlikçi ilişkiler içinde özgür yuvalar yaratılabilmesi için kadınların ve erkeklerin elele çalışması, yaratması, gerekirse mücadele etmesi de artık çok açık bir ihtiyaçtır. Kadın ve erkek birlikte ve elele, evet.

Hiç yorum yok: