5 Şubat 2009 Perşembe

Davos Fatihi




Abdulkadir Ulumaskan / ulumaskan@hotmail.de

Türk devleti; işgal, talan ve istilaya yani fetih etmeye çok hevesli olduğundan fatih ismi ve ünvanını çok sever. Onun için nihayet Recep Tayyip de Fatih Tayyip Erdoğan olmayı becerdi. Ne fark eder ? Biri sultan, öteki de başbakan. Mehmet Fatih istanbul’u fethetmiş ise, Recep Fatih de Davos’u feth etmiştir.

Doğrusunu söylemek gerekirse, Fatih Recep Tayyip Erdoğan, rol yapma anlamında Davos’ da gerçekten de ödüle değer bir oyun sergilemiştir. Onun için adamın hakkını yememek gerekir. Her tiyatrocunun yapabileceği türden kolay bir rol değildi bu rol.

Aslında Erdoğan’nın iç kamuoyuna yönelik oynadığı yorumları doğru da olsa - ki doğrudur da - olayın hepsi bu değildir. Ya da mesele sadece Erdoğan’nın Kasımpaşa kabadayılık veya yiğitliğinin tutmasının da ötesinde, bunun başka nedenleri de vardır.

Bu nedenlere geçmeden önce Davos fatihi Erdoğan’nın bu tavrını doğru, tutarlı ve dürüst olup olmadığına biraz değinmek istiyorum. Erdoğan’nın tavrı sahte, tutarsız ve dürüstçe bir davranış değildir. Sadece Davos’ta İsrailin öldürme becerisi ile ilgili söyledikleri söz olarak doğrudur. Tabi bu söylenenler de danışıklı döğüş olmazsa eğer ? Gerisi yalandır. Çünkü dürüst insan, dürüst hükümet ve dürüst devletin yaptıkları söylediklerini teyid etmiyorsa bu dürüstlük değil, samimiyetsizlik olur. Erdoğan’nın dürüst olabilmesi için dediklerinin gereğini yapması gerekir.

Peki nedir bu yapılması gereken ya da söylediklerini doğrulayacak olanlar ?

Erdoğan, ilkin dürüstlüğünü kanıtlayabilmek için daha iki hafta önce İsrail ile yapmış yüz milyonluk anlaşmayı iptal etmeli ya da en azından askıya almalı. Yine İsrail ile olan tüm askeri ve ticari ilişkilerini dondurmalı ve Konya’daki öldürmeyi çok iyi bildiklerini söylediği İsrail’in savaş uçaklarının pilotlarının eğitimine son vermelidir. İsrail konslosluğunu geri çekerek onlarınkini sınırdışı etmelidir. Yoksa bu iş öyle : „Bakkal dükkanı değil, devlet yönetiyoruz.“ Demeyle olmaz. Herhalde devlet yönetmek çöplükteki horoz gibi horozlanmayla da olacak iş değildir. Davos ta toplantıyı yöneteni protesto etmek için toplantıyı terk ettiğini söyleyip Türkiye’de İsrail’i protesto ettiğini söylemek de siyaset değil, tutarsızlık olur.

Kenan Evren’nin dediği gibi netekim Türkiye’ ye döndükten sonra Erdoğan ve sözcüsünün sık sık İsrail ile ilgili dostuk ve ilişkilerinin önemini belirtmeleri horozlanma konusunda pek de samimi olmadıklarını ya da bu işin sadece bir palavradan ibaret olduğunu gösteriyor.

Doğru tavrın iç politikaya yansıması elbette olacaktır. Ancak samimi olmayan rol tavırlarla iç siyaseti yönlendirmek, halkı enayi, aptal yerine koymak isteyen etik olmayan bir davranıştır. Erdoğan ile AKP bugün buna oynuyorlar. Umarım tarih bir kez daha - Aziz Nesin’i % 70 konusunda haklı çıkarmaz - ve Türk halkı Erdoğan’a kanmaz. Ancak eğer gerçekten anket sonuçları doğruysa, malesef şimdilik Erdoğan işi götürmüş gibi görünüyor. Aziz Nesin`nin bu orantısını başka bir yerde yazmış ve açıklamıştım. Ancak yanlış ve Türk kalkına hakaret olarak anlaşımaması için bunu bir kez daha anlatmak istiyorum. Aziz Nesin Türklerin % 70 inin aptal olduğunu ancak bu 70 lik oranın kendisini % 30 un içerisinde gördüğünü söylemişti.

Ancak bu oranın aptal olmadığını ama çirkin politikalarla aptalaştırıdığına inanıyor ve Aziz Nesin’nin de bunu kastettiğini düşüyorum.

Seçimler yaklaştıkça Fatihleşen, Fatihin torunu Tayyip yeni bir oyun fethetmiştir.

Bir önceki seçimlerde orduya karşı duran bir fatih edasıyla oyları toplarken, seçimlerden sonra foyası çıkıp askerlerin emrinde olduğu görülünce, bu sefer ki seçimlerde Ak Parti için, Gazze sorunu hazır biçilmiş bir kaftan oldu. Daha Erdoğan Davos toplantısına girmeden önce tüm hazırlıklar yapılmış, Filistin - Türkiye bayrakları ve „Davos Fatihi Başbakan“ pankartları havaalanında onu bekliyordu. Hem de sabaha kadar, metrolar, kalabalıkları taşımak için bedava hizmet vererek.

Şimdi de Davos fethinin yalnızca bir Kasımpaşalılık meselesi olmadığı konusuna dönmek istiyorum. Bu Davos kahramanlğı ile ilgili Türkiye’nin Amerika ve Avrupadan kopma sinyaleri veriyor yönündeki teori ve senaryolar, her ne kadar Avrasyacıların iştahını kabartsa da bunu çok fazla ciddi ve gerçekçi olduğunu düşünmüyorum.

Eğer varsa böyle bir durum bunun Türk devletinin bir blöf ve şantajından öte bir şey olmadığı / olmiyacağını sanıyorum.

Fakat olay, biçimi, yöntemi ve samimiyetsizliğiyle daha çok kurgulanmış bir seneryoyu andırıyor. Tük devleti komplocu bir zihniyetin ürünü ve komplocu bir cumhuriyeti olduğu için, Türkiye de bu konuda bolca komplo senaryo ve teorileri yapılır. Şimdi de Türkieye uygun bir senaryoyu da ben tahmin etmiş olayim. Olabilir ki Türkiyenin son dönemlerde Ortadoğuda arabuluculuk önderliğine soyunaması yada soydurulması belki de sadece kendi kendine gelin - güvey olma meselesi değildir. Bu konuda ABD. Türekiye ye bir yeni rol biçmiş olabilir. Özllikle Israilin başına bela ettiği HAMAS’ı Amerika’nın aracılığı ve Türkiyenin eliyle kontrol etme isteği Türkiye ye böyle bir rol verebilir. Tabi Türkiye’nin HAMAS’ı ikna edebilmesi için de ilkin HAMAS’ın gözünde bir fatih ve kahraman olması gerekiyor, ki onu ikna edebilsin. Ve bunun için zaten Erdoğan nerdeyse HAMAS’ın onursal lideri konumuna gelmiş ve hemde AKP ile HAMAS ‚ın idelojik kardeşlikleri de vardır. ılımlı islamın temsilcisi Erdoğan, bu ılımlı islamın mimarı ve kendi efendisi ABD. nin emriyle ılımlı bir HAMAS’a neden aracı olmasın? Ve işte buyrun size Türkiye’nin Ortadoğu’daki öncü, lider arabuluculuk konumu ve baş rolü...

Hiç yorum yok: