27 Mayıs 2012 Pazar

FUTBOL...





Dr.İsmet Turanlı
dr_ismetturanli@mynet.com

Futbol sporunun gençliğin saldırganlık duygularını yatıştıracağı psikologlarla iddia edilmişti. Son seneler de Futbolun bilakis gençlerde saldırganlık hislerini kaöçıladığı görüldü. Son olarakta Fenerbahçe-Galatasaray maçından sonra çıkan ilkel saldırılarutanılacak boyutlar kazandı. Bundan yüz sene önce Rus yazarı Petrov ‘’ Beyaz leylaklar memleketi Finlandiya’’ eserinde Futbola da yer vermiş. Bu kitabı okuyan ATATÜRK gençliğe, değil tavsiye etmek, okunmasını EMRETMİŞTİR: İleri görüşlü Atatürk daha o zaman Futbol’un bir spor olamadığını sezinlemiştir. Futbol benim kanaatıma göre de bir spor değildir. Maç seyretmek passif bir davranıştır. Bugün bir takımı tutmak bir KİMLİK halini almıştır. Bu kimlik şahısların hiçbir gayretine, eğitimine dayanmıyor. Bu hususta sözü bırakıyorum ve kitabındaki o kısmı aşağıya alıyorum.

Napolyonun İngilizler tarafından yenilmesinden sonra bütün Avrupada İngiliz taklitcilği almış yürümüştü. İngilizlerin çirkin ve gülünç davranışlarını örnek alıyorlardı. Sigara içmek, alkol tüketmek, yüksek sesle konuşmak, küfretmekle, İngilizlerin sapkın yaşam tarzlarının kötü kopyası haline geliyorlardı. Zengin yetişkinler İngilizler gibi yarışlara çok para harcıyorlar, İngiliz usulü viski içiyorlar, İngilizler gibi giyinip, saçlarını dahi İngilizler gibi kestiriyorlardı.

Gençlik İngiliz sporlarıyla ilgilenmeye başladılar. Özellikle İngiliz sporlarının en kötüsü olan FUTBOLLA. Bütün Avrupa’da futbol özgün bir din haline geldi. Futbolu bilim, sanat haline getirdiler. Manen fakir olan, cahil, kaba sokak basını gençlerin bu tutkusunun peşine düştü. Sömürdü. Nerdeyse her gün futbol kahramanlarıyla ilgili görüşler yazılıyordu. İnsanlarda ilginç fikirlere karşı ilgi yoktu.

Aylak, sağlıklı ve maalesef manen tembel olan Fin gençliği futbolla ilgilendi. Futbol ruhu saran mikrop gibi, Finlandiya’daki şehir gençliğinin bütün katmanlarını sardı. Futbol artık moda olmuştu ve bütün neslin fikirlerini ve kalplerini işgal etti.

Büyük paralar harcanıyordu. Gençlerin okulda geçireceği çok değerli zaman, bir başka şey için tüketiliyordu.

Snelman ve arkadaşları gençliğin entelektüel gelişiminin yerini bunların aldığını bir türlü kabullenemiyorlardı. Nesillerinin hem akli hemde manevi açıdan fakirleşmesine ciddiyetle bakıyorlardı. Bizim gençliğin tamamı neredeyse maneviyat tüberkulozuna yakalanmış.

Felsefeyi çok ileri götürmüş bir halk olan eski Yunanlar jimnastiğe, koşuya, uzun atlamaya saygıyla yaklaşmışlardı. Ama halkımızın kuvvetli bacaklı, fakat zayıf beyinli olmasını da istemiyoruz. Aşşağısı öküz bacakları, yukarısı ise koyun kafaları, kutu gibi boş, hafif bir kafatası.

Sizler Finlandiyanın futbol başarısına hayran kalıyorsunuz. Siz güçlü Ayak takımınızın İsveç’e, Norveç’e ve Danimarkaya galip gelmesine seviniyorsunuz. Sizin sevinciniz beni mutlu etmiyor. Eğer bizim Suomi’liler ‚Güçlü Düşünce’, Büyük İş, Süt üretimi, En iyi Yumurta, Seçkin Buğday ‘‘Temiz Vicdan, Yeni Fikirle,, Karnı doymuş halk gibi isimli topluluklar olsaydı bu beni daha mutlu ederdi.

Ben isterdim ki, siz gençler, sadece Fransızları, İngilizleri, Almanları da yenesiniz. Fakat bunu topa vurarak değil de, aklınızla, kalbinizle iradenizle yapasınız.

Sokrat ve Herkül’ün resimlerini karşılaştırdığınızda görürsünüz ki Sokratın büyük kafasına adeta beyni sığmaz. Halbuki Herkül’ün alnı geniştir. Herkülün kasları gelişmiştir. Fakat büyük zeka, maneviyat sahibi biri değil. Genç Finlandiya’ya deri topun arkasından koşturan insanlar gerek değil. Finlandiya’nın onun halkının ekonomik, sosyal, zihinsel ve ahlaki değerlerini yönetebilecek insanlara ihtiyacı var.

Futbolcuların kaslı bacaklarının savaşıyla fazla uzağa gidemezsiniz. Topa kafayla vurmak için en sağlam alına ihtiyaç var, alın ise koyundadır. S


Antalya. 26.05.12



Hiç yorum yok: