24 Haziran 2009 Çarşamba

Ağaçlarla MUTLU Dostluklarım

Dr.İsmet Turanlı
dr_ismetturanli@mynet.com


"...Malatyalıların yaşamında Kaysı, Malatyaca MİŞMİŞ, mühim bir yer tutar.İnsan zekasınıda müsbet etkilediği söylenir...

10-12 yaşlarında iken ben, annemin tavsiyesi üzerine bir kaysı fidanını bahçemize (bağımıza) dikmiştim.Ona gözüm gibi bakmış.sulamış,çapalamıştım.Zamanı gelince aşılattım.Onu kendimle tanımlıyordum.Zira ona İSMET’in ağacı diyorlardı..."


Eski yunan yazarlarından ESOP,sonraları La FONTAİN ve bazı yazarlar (Kelile i Dimne de) hayvan hikayelerini kaleme almışlardır.Fakat ağaçlar hakkında yazılmış bir eser hatırlamıyorum.Bende size ağaçlarla dostluğumdan bahsedeyim diye düşündüm.Onlarda birer canlı varlıklardır, fakat onların sesi çıkmadığı için dile getirilmeleri hiç düşünülmemiş.Benimse çocukluğumdanberi ağaçlarla çok hissi alışverişim olmuştur.İşte beni duygulandıran,mutlu kılan anılarımı hatırladığım kadar sizlere takdim edeceğim.

KAYSI ağacı

Malatya kaysısı ile tanınır.Onun lezzeti başka yerin kaysılarından üstündür.Bunda toprağın ve iklimin etkisi olduğu iddia edilir.Hem çok çeşidi vardır.Ondan çeşitli çerezler yapılır.Malatyalıların yaşamında Kaysı, Malatyaca MİŞMİŞ, mühim bir yer tutar.İnsan zekasınıda müsbet etkilediği söylenir.

10-12 yaşlarında iken ben, annemin tavsiyesi üzerine bir kaysı fidanını bahçemize (bağımıza) dikmiştim.Ona gözüm gibi bakmış.sulamış,çapalamıştım.Zamanı gelince aşılattım.Onu kendimle tanımlıyordum.Zira ona İSMET’in ağacı diyorlardı.İlk senelerde 3-5 meyve verdi.Geliştikçe meyve sayısıda arttı.O benim nazarımda ,kız çocuklarının bebeği,oğlan çocukların kuzusu,daha büyük gençlerin atı,bisikleti gibi bir varlık değerinde idi.Benim mülküm sayılırdı.Şimdiki nesilin bilgi sayarı,mandolini,elektronik cihazı gibi bir şeydi benim için.Boşuna dememişler atalarımız.’’Hayatta bir dikili ağacınız olsun ! ‚’’.Yaz gelince Sarı-penbe renkli meyvesi ile ağaç sanki süslenmiş gibi olurdu ve ben onu seyrederken çok mıtlu olurdum.

FISTIK ağacı

Susyan köyünde babamdan miras bir üzüm bağımızda iki FISTIK ağacı vardı.Annem onları babamın bizzat diktiğini söylerdi.Fıstıklar olgunlaştığında pembe kabukları olurdu.Yeşil yaprakların arasında o renkli meyveler sanki bir ressamın yağlı boya tablosunu andırırdı. .Resme merakımdan mı dır nedir ,o görünüşü beni mutlu kılardı.Van Gogh bize uğramış gibi gelirdi bana.O büyük ressam paleti ile tabiatı tablolarına aksettirirdi ya.Siz fıstık ağacının o halini hiç müşahede ettiniz mi?Asıl beni ilgilendiren ,içlendiren babamı anımsatması idi.Çünkü ben babamı hiç hatırlamıyorum. İki yaşımda iken babam araba kazasında vefat etmişti.Fotoğrafını bile ,kabrini bile annem bize göstermemişti ben on beş yaşıma girinceye kadar.Onun için ben onu hep hayallerdim.Kimseye söylemezdim.O hayal benim sırrımdı.’’Bonjour tristesse ‚’gibi bir şeydi o anılarım.

ÇAM ağaçları.

Bir gün piknik yapalım dedi dayım.Büyükadaya gidelim bu Pazar .O güne kadar adayı hiç görmemiştim.On dört yaşında ben nasıl heyecanlanmazdım ki?Büyükannem ,suböreği,irmik helvası yaptı akşamdan.Yumurta haşladı.Taze domates ve salatalığıda piknik çantasına koydu.Laleliden Aksaray –Harbiye tramvayı ile Galata köprüsüne geldik.Adalar vapurunun güvertesine kurulduk.Bir saat sürdü Maramara da seyrimiz.Adaya çıktığımızda o şahane beyaz köşkler ,bahçelerindeki çiçekler gözlerimi kamaştırdı.Bir faytonla Yörük Ali plajına kadar gittik.Yüzme bilen yoktu ailede.Mayolarımızda yoktu.Biz çamların altında çimenlikli bir köşe bulduk ve oraya sereserpe uzanıverdik.Çamların genzimize dolan yoğun bir kokusu vardı.Sanki güneşin huzmeleri onu kışkırtmış gibi idi.Aşşağıya doğru bakınca Marmaranın o türkiz rengi ise baştan çıkarıcı idi.O çam kokusu ve denizin rengi beni adeta sarhoş etmişti.Börekten,irmik helvasından yemek heyecanımı bastırmıyordu.O anki mutluluğumu unutamamıştım.O çam kokusu ve denizin rengi mest olmamın sorumlusu idi.MİRO’nun o renkler çümbüşü tablolarının birde kokusu olsa diye düşündüm.

Boğaziçinin LEYLAKLARI

Bak diyordu BEDRİ RAHMİ.Bu leylakların açtığı mevsimde BOĞAZİÇİNİ yaşayacaksın.Ressam olmamak,şair olmamak mümkün mü?Bu güzelliğin konservesini biz ressamlar müzelere taşıyoruz.Orijinali ise burada diyordu.

‚’Rumelihisarına oturmuşum,oturmuşumda bir türkü tutturmuşum’’ diyordu ORHAN VELİ.Onun içinde Bedri RAHMİ ‚’Canınız sıkıldığında TÜRKÜ söyleyin MUTLU olmak için .Leylakların MOR rengi Boğaziçindeki aşkları yoğun kılmanın mesuliyetini taşır.Mutluluk iksiri taşır.

JAPON KİRAZI

İster Washington da,ister Constanz gölünün çevresinde Nisan ayı gelince Japon kirazı ve MANOLYALAR bahar bayramını kutlarlar.İnsanı meftun eder bu şükufzarlar.Uzun sürmezsede ömrü, cennetten niyaz,seyrine doyum olmayan görüntüler,beni mutlu kılar her seferinde bahçemdeki iki ağaç.

SALKIM SÖĞÜT

Bu ne tevazu,bu hüzün gösterisi,secde-i şükran içinde ,salkım saçak toprağa yönlenmiş dalları ile Salkım Söğüt duygularınızı irdeler.Bahçemin baş köşesinde yeri.Nedamet duygusumudur onun bu mahzun hali.Hüzzam makamında bir beste yapmak gelir içimden.

Mayhoş bir mutluluk kokteyli içmiş gibi olurdum.

Bana mutluluk veren ağaçları tasvirlerim devam edecek…

Köln. 21.06.09

Hiç yorum yok: