18 Nisan 2010 Pazar

Anayasa Açılımı

Ertürk MARAL
ertuerk.maral@chello.at

Anayasa tartışmaları daha günlerce süreceğe benzer. Hatta aylarca, doğrusu yıllarca. Ne kadar değiştirilirse değiştirilsin, ruhu değişmez onun. 12 Eylül generalleri ve onların şakşakçılarının kokusu sinmiştir üzerine. Darbenin kokusu. O koku çok pis bir kokudur. 12 Eylül sürecinde işkence görenlerin çığlıkları vardır üzerinde. Metris’in, Mamak’ın ve Diyarbakır’ın çığlıkları. Bir gece yarısı evinden alınıp, cansız bedeni kimsesizler mezarlıklarına gömülenlerin çığlığı.

Evet bu darbe anayasası değiştirilmelidir. Anayasaya 12 Eylül devresinde konulan maddelerin hepsi değiştirilmelidir. Bu değişim evrensel hukukun, bağlı olduğumuzun Avrupa hukuk müktesebatının ilkeleri doğrultusunda toplumsal mutabakatla yapılmalıdır.

Sorun ancak burada kimin tarafından değiştirileceğinde düğümlüdür. Bütün milletvekilleri, 3 tane parti başkanının iki dudağı ararsından çıkan sözle seçilen milletvekilleri tarafından mı? Yüzde 10 barajı konarak toplumsal iradenin yansımadığı bir meclis tarafından mı? Soruları çoğaltmak mümkün…

Referandum sürecini yaşayacak mıyız? Referanduma hangi maddeler gidecek? Tümü mü? Topyekün bir anayasa oylaması olmamasına rağmen, kabul ettiğim maddelerden dolayı benimsemediklerime de evet demek zorunda mı kalacağım, benimsemediklerimden dolayı kabul ettiklerime de hayır oyu mu vereceğim? Sahi ne yapacağım? Evet desem de içim rahat değil… Hayır desem de… Evet desem de gerçekten evet değil. Hayır desem de gerçek hayır değil. Birileri bizimle dalga geçiyor. Milli irade bu olmasa gerek. Evet demediğime evet, hayır demediğime hayır demek milli iradenin tecellisi olabilir mi?

12 Eylülde işkence görmüş yüzbinlerce insandan birisi olarak geçici 15 inci maddenin kaldırılmasının içinde bulunduğu tasarıya nasıl hayır diyebilirim! Hükümetlerin icraatları dönemindeki yaptıkları nedeniyle yargılanmalarına gerekçe oluşturmamasına nasıl evet diyebilirim. Muhalefette söylediklerinden dolayı yargı yolu açık, iktidardayken kapalı… Böyle güzel bir demokrasi bizim ki… Kendisinin yargılanacağı tek yer olan yüce divan üyelerini, gene tek başına kendisi atayan bir cumhurbaşkanı yetkisine evet demem isteniyor… Beni yargılayacakları benim atadığım bir anayasa maddesi… O halde dolandırıcıların yargılandıkları mahkeme üyelerini de dolandırıcıların atamasına izin verelim… Bunun adı demokratikleşme öyle mi?

Yüzde 30 oy oranlarıyla mecliste yüzde 60 temsil hakkı veren seçim kanununu değiştirmemiz gerekmiyor mu? Hayır. Neden? Çünkü işimize gelmiyor. Evet bu darbe anayasası değiştirilmelidir. Bunu ancak milli iradenin temsil ettiği bir meclis yapabilir. Yüzde 10 barajının olduğu bir ülkede milli iradenin tecelli ettiğini kim iddia edebilir? Siyasal partiler yasasının Cibuti’nin gerisinde olan bir sistemde, milli irade tecelli edebilir mi? Hani demokrasi, çoğunluk içerisinde azınlığın haklarının korunması rejimiydi… Bunları çocuklara anlatın…

Özgürlüklerle ilgili maddelerin, referanduma gerek kalmadan çıkması kuvvetle muhtemel. Peki geri kalan 3 madde için bir referandum yolu gözüküyor mu? Bence hayır. Bu üç madde tüm yırtınmalara rağmen bir başka bahara kalacak. Peki ülkemiz daha demokratik mi olacak. Maalesef bunada hayır. Mevcudiyetleri tek tek ülkenin yüzde 9, 99 unu oluşturan bu kadar çok toplumsal kesimin bulunduğu ve onların iradesinin, hangi saiklerle engellenirse engellensin, parlamentoya yansımadığı bir ülke demokratikleşmeden fersah fersah uzaktır. Bu ülke hangi anayasayla yönetilirse yönetilsin, dünyada meşruiyetlerinin tartışıldığı hükümetlerce yönetilen ülke olmaktan öteye geçemeyecektir. Ha o tartışmalı 3 madde refenduma dahi kalmayacağı gibi bu yıl sonunda da bir seçim gözükmektedir.

AİHM kararlarını kendi iç hukukuna dahil etmeyen, orada kazanılan davalar hakkında gereken işlemleri yapmayan bir siyasal bakışın demokratikleşme havariliği ancak bu kadar olur. Anayasa değişikliği teklifine zorunlu din derslerinin çıkarılmasını koymayan hiçbir taslak demokratik olamaz. Bu zorunlu din dersleri, onların ifadesiyle “ Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi “ Misyonerlik dersleridir. Bu dersler Emevi misyonerliği yapmaktadır. Misyonerlik faaliyetleri yasalarımızda suçtur. Bu suçu da bizzat devlet kendisi işlemektedir. İşine gelen bu maddeleri savunan AKP iktidarı, bu suçun ortağı ve savunucusudur. Bunlar kendilerine demokrattır.

Türkiye’yi muhalefetin ve birkaç aklı başında milletvekilinin çabasıyla Irak bataklığına sürükleyemeyen bu koalisyonun ömrü dolmuştur. Her geçen gün bunu kanıtlamaktadır. AKP bir siyasal parti değil, bir Führer’ in başkanlığında yamalı bohça bir koalisyondur. Böylesi bir ucubenin muhalefette kalması imkansızdır. Bu yamalı bohçada yer alanlar çok kısa bir sürede kendi evlerine döneceklerdir. Anayasa açılımı bunun ilk göstergesi olacaktır. Herkes yeni durumu iyi okumalı ve buna göre konumlanmalıdır.

Ha bunların yaptığı hiç iyi bir iş yok mu? Var, elbette var. Türkiye’nin o kapalı, muhafazakar, özgürlük ve insan hakları sözlerini duymaktan nefret eden topluluğa, bu tılsımlı sözleri kullanmanın kötü bir şey olmadığını göstermeleri. Bir nevi onları bu sözleri kullanmaya alıştırmaları… Bu da onların sonunu biraz daha erkene aldı. Aldı ama iyi de oldu…

Viyana, 16.Nisan 2010

Ertürk MARAL
Viyana+4369919668916

Hiç yorum yok: