14 Ekim 2010 Perşembe

KILIK KIYAFET HAKKINDA



Dr. İsmet Turanlı
dr_ismetturanli@mynet.com


Bu mevzuda değil yazmayı hatta düşünmeyi dahi abes buluyor, akla ziyan addetmeme rağmen, gene de fikirlerimi duyurmağa çalışacağım.

Şu son senelerde Türban hakkında yazıp, çizilenlere, televizyonlardaki tarıtışmalara, hatta mitinglerde sarfedilen sözlere bakarak ne kadar lüzumsuz enerji kaybolduğunu üzülerek ifade etmem icap ediyor. Bu zamanı ve enerjiyi çok mühim olduğuna inandığım Kürt sorununa harcasalardı belki barış yönünde mesafe kaydedilirdi.

Türban taşıyanlara sorduğunuzda ‘’ İnancım gereği’’ diye cevap veriyorlar. İnancınızın gereği derken inancınızın maksadı ne olabilirdi ki diye hiç sordunuz mu? Benim duyduğum ‘’Güya Türban taşıyanların cennete gideceğidir.’’. Yani taşımayanlar cehennemlik olacaklarmış. Vatandaş bir tarafta dini korkular, diğer taraftan devletin baskısı , aslında kılık kıyafeti belirleyen MODA diktatörlerinin emirleri dışında özgür davranamamaktadırlar. Dünya da erkek-kadın eşitliği skalasında , 136 devlet arasında bizim 124 üncü sırada yer almamız kadınlarımızın hür davranış alanlarının ne derecede dar olduğunu kabul etmeliyiz. Bu durumdan kadınlarımız mı , yoksa erkek hiyerarşisi mi sorumludur?

Kendi yaşamımda giyimim hangi sebeplerle değişime uğradı ?

İlkokula gidinceye kadar entari giyerdirm, kız çocukları gibi. İlkokulda yerli malından bir önlüğümüz ve birde kısa pantolumuz vardı. Orta okula başlayacağım gün yataktan kalkmadım. Çünkü arkadaşlarım gibi uzun pantolonum yoktu. Annem elime bir kumaş sıkıştırdı ve onu terziye götürüp uzun pantolon diktirmemi söyledi. Lise son sınıfta iken gençlerin bir giyim modası vardı. İngiliz generali Montgomerry’nin (Şimdi Mont dedikleri) bir giyimi vardı, onun benzerini terzide diktirmiştik.

İngiltereye geldiğimde onların evrensel bir giyim kültürleri olduğunu gördüm. Bir balıkçının evindeki bir odada kalıyordum. Onların yerine ve zamana göre giyimleri olduğunu tesbit ettim. Şöyleki: Akşam dans edecekleri bir restorana giderken eşi uzun bir tualet giyiyor. Konsere gittiklerinde kravatlı, resmi bir kıyafet, plaja gittiklerinde mayo, kriket, yahut tenis oynamaya gittiklerinde spor kiyafetleri kullanıyorlardı.

Bugün artık bayanlar Moda dzayıncılarının esiri . Çinde bir zamanlar ”MAO LOOK” giyim erkek ve kadın içinde zorunlu idi. Uzakşark ve Hindistan’daki kadınların Sarilere bürünmüş, Arapların çarşaflı, Avrupalıların MİNİ yahut MAXİ kıyafetleri zamana göre değişiyor. Brazilya ’da çıplak yaşayanların bulunduğu bir köye götürmüşlerdi. Kanada’ da eskimo, Denver’ de Kızılderililerin kıyafetlerini görmüş, Toronto’ daki bir meslektaşım o zamanlar Avrupada pek moda olmamış Bluejean kıyafeti çocuklarıma hediye etmişti.

Kürt kadınlarının da giyimlerinde ki hususiyet şöyle idi. Genç kızların saçları açık, nişanlı olanların başları beyaz bir tülbentle kapalı, evli kadınlar ise ilaveten PUŞU taşırlardı. Baş bağlama tarzına göre onların nişanlı mı, evli mi olduğunu tayin etmeniz mümkündü.

Bu Türban ise güya şehirleşmiş, modernleşmiş genç kızların dini inançlarına izafeten başlarını, daha doğrusu saçlarını örtme biçimi olduğu söyleniyor. Bense Türban takanların samimiyetlerine pek inanamıyorum. Bluejeanli , yüzleri makyajlı bayanların Türbanları bana pek inandırıcı gelmiyor. Asırlardır islami memleketlerde böye bir baş sarması yoktru. Onların inançlarını sorgulamak gerekmez mi?

Osmanlı padişahlarının kavukları, sonraları FES, daha sonra Atatürk’ün Şapka kanunu gösteriyor ki zamana göre bu giyim tarzı devamlı transformasyon gösteriyor. Dünyanın çeşitli memleketlerinde, çeşitli zamanlarda insanlar değişik kiyafetler giyiyorlar. Giyim tarzı ile kendilerine değer biçenlerde var. Almanların bir sözü var. ‘’Kleider machen Leute’’. Hani Nasrettim Hoca’nın ‘’Ye kürküm ye !’’ fıkrası gibi.

Bugün Türkiye’deki giyim tarzına göre insanların maddi durumlarına, yahutta eğitilme durumlarına göre kategorize etmek mümkün. Köylü kadınlar şalvarlı, el örmesi uzun hırkalı, orta direktekiler ,yani memurlar, emekliler v.s. yerli mamulatı, yahut marka takliti giyimli, üst tabaka ise avrupa marka giyimleri olanlar.

Kongrelerde tanıştığım hakiki ilim adamları ise hımbılca giyimler içindedir. Onlar giyimleri ile değilde şahsiyetleri, ilmi kaliteleri ile insanın değerlendireceğine inanırlar. Bir orkestra idare eden belki frak

I ile sahneye çıkar fakat evinde kord pantalonu ve kazağı ile dolaşır.

Her dekolte giyinen kadının exibinist olduğunu söylemek mümkün değil. Ayrıca giyimine titiz nice devlet adamı vardır. Atatürk’te bunlardan biri idi.

Zabitlerimizin merasimlerde hala kılıç kuşanmalarını, generallerin de beyaz eldiven giymeleri bana acaib geliyor.

Görüyorsunuz ki dünyanın her tarafında , zaman zaman , yerine göre değişik kıyafetler kullanılmaktadır. TÜRBAN’ a bukadar zaman ve enerji harcanmasını , kusura bakılmasın cahilce buluyorum. Kadınlarımızın kıyafetlerine bukadar karışmayalım, onlara da giyim kuşamlarında özgürlüğü çok görmeyelim.

Antalya. 12.10.10

Hiç yorum yok: