23 Aralık 2009 Çarşamba

SİYASİLER ZAMANIN HEP GERİSİNDE KALDILAR!



”Türkiye şu anda bir yol kavşağındadır. Ya birlikte yaşamanın sihirli formüllerini bulacak, yahutta tarihin akışına boyun eğecek bölünecektir. Bölünmenin önünde çeşitli engeller mevcuttur. Derin devlet, muhalefet, milliyetcileşen Türklerin çoğunluğu buna müsaade etmeyecektir…”

Dr.İsmet Turanlı
dr_ismetturanli@mynet.com

Bilmem 14 Mayısta Demokrat Parti’nin seçimleri kazandığının ertesi günü gazetelerdeki İsmet Paşa’nın fotoğrafını hatırlayanız var mı?. Hayretler içinde ağzı açık bir İnönü fotografı. Tarih o gün CHP tek parti devrinin kapandığını yazarken İnönü , milli şef olarak zamanın gerisinde kaldığını idrak etmişti.

Atatürk dahi, kazandığı savaşların ardından TÜRK devletini kurmuş olmasına rağmen, Serbest Fırkaya halkın aşırı katılımından korkmuş ve partiyi kapatmıştı. Daha sonra Kürtlerin Şeyh Sait, Dersim isyanlarında , Koçgiri isyanında onbinlerce Kürdü katlettirerek zamanın gerisinde kaldığının farkına varamamıştır. Seneler sonra İnönü itirafta bulundu. ‘O partileri kapatmasaydık zamanında Demokratikleşirdik’’.

‘’Milletlerin savunma refleksi’’dirki Osmanlının müstevli olduğu Trablusgarp’ta ve Suriye’de Atatürk’ün mağlup düşmesi ve zar zor İstanbula kaçması onun tarihin gerisinde kalmasının diğer bir kanıtıdır.

Halkın demokratikleşme zaferi İngiltere’de 1215 de Magna Carta ile gerçekleşmişti.

Leipzig’te 80 bin Alman vatandaşının yürüyüşü Doğu Almanya’da komunist idarenin çökümünü sağlamıştı.

Menderes’in son zamanlarında demokrasiyi hırpalaması 27 Mayıs ihtilalini getirirken zamanın gerisinde kalmış olmasının bir göstergesi sayılmıştır.. 12 Eylülde Ecevit ve Demirel kapışmasının günde 30 gencin ölümüne sebep olduklarında zamanın gerisinde kalmış oldular.. Halkın , Kürtlerin demokratik taleplerinin silah zoruyla yok edilmeğe çalışılması , TSK nın silahlarına karşı Kürtlerinde PKK ile silahlı mücadelesini doğurmuştur. O TSK ki defalarca anayasayı ihlal ederek demokrasiyi katletmiş, muhturaları ile hükumetleri vesayet altına almış, Jitem kuruluşu ile faili meçhul katliamları gerçekleştirmiş ,ve nihayet Kürt halkını inkar etmiştir, Genelkurmay başkanı Büyükanıt ‘Ne mutlu Türküm’ demeyeni düşman ilan etmiş, PKK nın silahlı davranışını kışkırtmıştır. Generaller Kürt milletvekillerinin mevcut olduğu TBMM ini dahi protesto etmiş, mecliste bulunmaktan sarfınazar etmişlerdir. Bütün bunlar bir kurum için şaibe sayılmazmı? Devlet terörü zamanın gerisinde kalınmışlığın eseri olduğu için PKK nın terröristik davranışlarına sebebiyet vermiştir. Dağa çıkan özgürlük fedaileri gerilla taktikleri uygulamış, dolayısıylede terörist unvanı ile yaftalanmıştır. General MOLTKE 1834 de yazdığı Türkiye mektuplarında ayni şeyi söylüyor. ‘ Osmanlının Kürtlere yaptığı muamele onları küstürmekte, dağa çıkarmaktadır. Askere alınanKürt gençleri onbeş seneliğine cepheye gönderilirdi.’’ Hadisenin temelinde Türkiye’deki siyasilerin zamanın gerisinde kalmış olmalarıdır.

Olayları tek taraflı düşündüğünüz müddetçe hata yapmanız ihtimali artar.

12 Eylülde Diyarbakır cezaevinde Kürtlere yapılan zulüm ve işkenceler, idamlar devlet terörü değilmi idi? O yapılanları unutup ,o vahşetten kaynaklanan PKK nın varlığını terrörizm olarak deklare etmek ‘İnsan hafızasının nisyan ile malul olduğu anlamına gelmez mi?. Kediyi duvara sıkıştırırsanız yüzünüze sıçrar ve sizi tırmalar. Bu instinktif bir davranıştır.
Tarihin gidişi bir sel afeti, bir deprem gibi sosyal neticelere dönüşür. Bugün Demokratik AÇILIM’da yapılmak istenilenler çok geç kalındığına delalettir.

25 sene boyunca 40 bin KÜRT gencinin ölümüne sebep olan TSK nın silahlı baskısının netice vermemesi siyasilerin tarihin gerisinde kalmalarının neticesidir. Dağa çıkanlara terrörist denileceğine onların isteklerinin tarihin gidişine ne derecede uygun olup olmadığının analizi gerekirdi. Öldürülen her PKK lı Kürdün 3-5 kardeşi ve akrabasının dağa çıkması motive edilmekte, ölenlerin çocuklarının taş atmağa tahrik edilmesi, canlı bonbalıların intihar girişimcisi genç akademisyenlerin çığlıkları olacağı anlaşılmamış, hepsine terörist damgası vurup yok edilmeleri için devlet silahlı müdaheleyle netice alacağını ummuştur.

Akreplerin etrafını ateşle çeberlediğinizde kendi kendilerini sokarak intihar ettikleri hayvanlar aleminde bilinen bir gerçektir. Bu durum siyasilerin zamanın gerisinde kaldıklarının en bariz misalidir. Bugün hala o geriden takip uygulanmakta. Gelinen noktada MHP ve CHP Fıratın ötesinde faaliyet gösterememekte, DTP yi kapattırarak mesafe alacağı hevesi AK partinin demokratik açılım hayali ile netice alacağını ummaktadır. Son yerel seçimler bir nevi referandum görünümündedir. Doğu ve güneydoğu Anadoluda halk gerek DTP ve gerekse AK partinin Kürt kökenli adaylarına % 100 oy vermiş olması Türkiyenin bölünmüş olduğunun göstergesi sayılmaz mı?

Damarlarında asil kan taşıyan anayasa mahkemesinin 11 TÜRK üyesi DTP yi kapayarak bölünmeyi adeta tescil etmişdir. Heyette tek bir KÜRT hakim yoktu. Anketlerde Türklerin % 70 inin Kürtlerle komşuluk istememesi bölünmüşlüğün alametidir. TSK elinde silah hudut dışında devletleşmeğe yakın duran Kürdistanı yok etmeğe amadedir. Emekli generaller TV söyleşilerinde bu arzularını açık açık beyan etmektedirler. 300 milyar doları heba etmişken , 12 milyar dolara uçaklar ısmarlamaktanda çekinmemiştir. Ne siyasilerden, nede köşe yazarlarından çıt çıkmamıştır. Bütün bu aptalca aksiyonlar, on binlerce gencin ölümüne sebep olurken hala siyasiler , aydın geçinen yazarlar zamanın nerkadar gerisinde olduklarının farkına varamadıklarını göstermişlerdir. Evet Tarih bir sel akımı hızıyla Türkiye’yi dönüştürmektedir. Artık bölünmüşlüğün bir gerçek olduğunun farkına varan Bahçeli ve Baykal çaresizliklerini Erdoğan’a hakeratamiz hezeyanları ile dile getirmektedirler.

DTP şayet PKK’nın uzantısı ise onlara oy veren 2 milyon Kürdün, aileleri ile birlikte en azından 10 milyonun PKK lı olduğu Anayasa mahkemesince kabullenmiş sayılmaz mı?. Birde silahı desteklemeyen milyonlarca Kürdün özgürlük talepleri göz önüne alınırsa, siyasilerin, aydın geçinen Türklerin tarihin gidişini kavramaları ve realiteye uygun akıllı tedbirlere baş vurmaları gerekir. Aksi takdirde korktuğumuz bir iç harbin kaçınılmaz olacağı endişemizi haklı çıkaracaktır. Öymen’in Dersimi hatırlatmasıda tarihin daha, daha da gerisine gidileceği alametidir. Dersimlilerin, Zazaca konuşanların Türk asıllı oldukları iddia edilmektedir. Anlaşılan ATATÜRK’ün asılsız, saçma GÜNEŞ DİL teorisi geçerli. Bu teoride, Türklerin üstün IRK iddiası kokmaktadır. Tıpkı Hitler’in üstün IRK hezeyanı gibi. Hatta bazı Türk tarihçileride Kürtlerin de aslen Türk olduklarını iddiasında bulunmaktadır. Güya ortaasyadan Anadoluya gelen bu kavimler Kürtleşmişler. Hatta kendi dillerini unutup Kürtçe diye bir dil öğrenmişler. Benim aklımın almadığı bir milletin hangi motivasyonla Kürtleşmiş olmaları ve hangi hafıza kaybına uğrayarak Kürtçe diye, güya mevcut olmayan (!), bir dile itibar etmeleridir. Bu tip gülünç iddialarla kimleri ikna edeceklerini zannediyorlar.

Muhalefetin ‘Yeni bir millet yaratılmağa çalışılıyor’ demesi Irakta kurulmakta olan Kürdistan devletini, orada yaşayan Kürt milletinin varlığını hiçe saymaları anlamındadır. Var olan bir milletin diline yasak koyanlar, Kültürüne yasak koyanlar hala 3 bin senedenberi yaşayan bir milleti inkar etmekle nereye varmak istediklerini anlamakta zorlanıyorum. Tarihte hiçbir Kürt devleti kurulmamıştır derken hem suçlu, hemde güçlü duruma düşmüyorlar mı? Her özgürlük isyanında onları silahla yok etmeğe çalış, hemde neden bir devlet kurmadınız de.Tarihin akışını hızlandırmak, bir iç harbin eşiğine Türkiyeyi sürüklemeğe katkı sağladıklarının, bölünmeği hızlandırdıklarının farkına varamamaları tarihin ne derecede gerisinde kaldıklarının alameti sayılomaz mı?.

Kürtlerin haklı özgürlük arzularının artık silahlada önüne geçilemeyeceğini siyasilerin kavradığını zannediyorum. Tarih göstermiştir ki Milletlerin SAVUNMA REFLEKSİ vardır. Kürtlerin DTP nin sesli, PKK nın silahlı, silahsız milyonlarca KÜRDÜN sessiz demokratik talepleri tarihin gidişine uygundur. Silah tüccarlarının ellerini kovuşturdukları, tahrikleri destekledikleri oyunlara kapılmamızın Türklere ve Kürtlere verecekleri telefiyatın önüne geçilemeyeceği kanaatı akıllı insanlarca beyan edilmektedir. Tek Millet, tek Bayrak , tek Vatan düşüncesi maalesef iflasın eşiğindedir.

Kürtlerin 29 uncu özgürlük savaşı kimliklerine bilinçlenmesinin eseridir. Bu tarihi olgu İLMİ bir analizin neticesidir. Bunun dışındaki tek taraflı ifadeler LAFI GÜZAF’tır , duygusaldır ve neticesiz kalacağı beni korkutmaktadır.

Siyasilerin ilmi verileri dikkate alarak TARİHİN GERİSİNDE kaldıklarının farkına varacaklarından pek ümitli değilim.

Türkiye şu anda bir yol kavşağındadır. Ya birlikte yaşamanın sihirli formüllerini bulacak, yahutta tarihin akışına boyun eğecek bölünecektir. Bölünmenin önünde çeşitli engeller mevcuttur. Derin devlet, muhalefet, milliyetcileşen Türklerin çoğunluğu buna müsaade etmeyecektir.

Türkiyede bir takım Paradox (Tenakuz) fikirler mevcuttur. Şöyleki: AK partiye Parlamentodaki çoğunluğu ile (aldığı oy çoğunluğu ile ) istediğini yaptıramazsın derken Türkiyede Türklerin çoğunluğu ile Kürtlerin onlara biat etmesini , Ne mutlu Türküm !‘ demelerini istemektedirler. Kıbrıs’ta Rumların çoğunluğunu kabullenmek istememekte ve eşitlik isterken, Türkiye’de Türklerin çoğunluğunun hakimiyetini istemektedirler.

Zamanın gerçeklerini kavrayan köşe yazarlarının, Hasan Cemal, M.Ali Birand, Ahmet ve Mehmet Altan , hatta eski CHP li Altan Öymen ve bazıları Açılımda Öcalan’ında söz sahibi olması gerektiğini yazmağa başladılar. Hani Bahçelinin o 12 kötü adam diye adlandırdıkları Virajı dönmeğe başladılar. Asıl Baykal’ın, TSK nın VİRAJ’ı dönmesi Türkiyeyi Kürt sorunundan kurtarabilir. Orgeneral Başbuğ harp gemisinden muharip giysileri ile, ordu kumandanlarının eşliğinde yazarlara, aydınlara, siyasilere tehditler savurması ile doğru yerde olmadığını söylüyor bazı köşe yazarları. Atatürk’ün sözünü dinleyip apoletini çıkarıp siyasi alanda bu tehditlerini savunabileceğini söylüyorlar. Aksi takdirde bir genelkurmay başkanı generalin bu tarzda konuşamıyacağını, bu durumun askeri ceza kanununada uymadığını iddia ediyorlar.. Başbuğ Başbakanlığa bağlı bir kurumun başındadır. Başbakan Erdoğan’ın işi çok zor. Ya cesaret gösterip onu vazifeden muaf tutacak, yahutta korkacak açılım gayretlerinden sarfı nazar edecektir. Evet Türkiye bir yol kavşağında bulunmaktadır. Zamanın gerisine düşerse Türklere de Kürtlere de yazık olacaktır. Bu Gordion düğümünü çözecek sihirli formülü bilen varsa ortaya çıksın. Fransa’da Cezayir problemini çözerken de Gaulle generallerini Concord’da asacağı tehdidini savurmuştu. Türkiye’ye ikinci bir Atatürk’mü lazım?. Fakat onunda zamanında tarihin gerisinde kaldığını görmüştük. Kürtlerin Atatürk’ün 1920 de söylediği gibi ‘’Ya istiklal, ya ölüm !’’ dediklerini duyar gibiyim.

Kitzbühel (Avusturya)

Hiç yorum yok: