5 Eylül 2009 Cumartesi

AMCAMIN DRAMI



”Karakterim icabı zorluklarda bile pozitif fikirler üretmeğe çalışırım. İşte bu çileden de bir ders çıkarmak mümkündü. O senelerde kasabada, köylerde çıplak ayakla gezen çok çocuk ve genç vardı. Onlara enpati yapmam imkanı doğdu. O zamana kadar hiçte umurumda değildi o fakir insanların bu durumu…”

Dr.İsmet Turanlı
dr_ismetturanli@mynet.com

Bir akşam amcam iki kadeh fazla kaçırmış olmalı ki, evvela iki eşini de palaska ile dövmüş, sonra konağın, ahırlarının üstündeki dama yürümüş, oradan 50 haneli köyün sakinlerine küfürler savurmuş… revolverini çıkarıp bir şarjör boşaltmıştı. Deli, dolu tarafı köylülerce bilindiği için kimse evinden çıkıp karşılık vermemişti. Feodal yapının gereği köyün bütün tarlaları, bağları, bahçeleri amcamın mülkiyetinde idi. Bir iki evin löküs, yahutta gaz lambası sönünce, köy gecenin karanlığına gömülmüştü. Yengelerimde önce sesli, sonra inleyerek ağlamış, YETER, YETER!.. diyerek amcama yalvarmışlardı. Alkolün etkisinden, daha sonra dayak seromonisinden, küfürlü naralarından sonra yorgun düşen amcam damdaki karyolasında sızıp kalmıştı.

Ertesi sabah köye gelen çerçiden eşlerine kumaşlar, hediyeler almış, eşlerinden bir nevi özür dilemek istemişti. Fakat yengelerde odalarının kapılarını kilitlemiş, küskünlüklerini dile getirmişlerdi. Ama asıl olan bana olmuştu. Zira o gün kasabaya dönmem için ön görülen atını bana müsaade etmemişti. Benimse beklemeğe tahammülüm yoktu. Birkaç gün sonra açılacak olan okuluma yetişmem gerekiyordu. Küçük heybeme çamaşırlarımı koyup yola düştüm. Ağustos'un son günleri idi ve güneşte sıcaklık elli dereceyi geçiyordu. Kasabaya 4 saatte ancak varabilirdim. Ayrıca iki akarsudanda geçmem icap ediyordu. Kasabaya bir saat kala ayakkabım parçalanmış ve benim yalınayak yola devam etmem icap etmişti.

Patika şeklindeki yolda çakıl taşları, dikenli otlar vardı. Alışık değildim bu tarzda yürüyüşe. Tabanımda ufak tefek kanamalar oluyor, yahut dikenler batıyordu. Bir müddet sonra alışmıştım bu zahnmete. Hintli fakirlerin çivili yerlere uzanıp yatabildikleri, yahut bazı meczupların ateş üstünde yürümeleri gibi. Karakterim icabı zorluklarda bile pozitif fikirler üretmeğe çalışırım. İşte bu çileden de bir ders çıkarmak mümkündü. O senelerde kasabada, köylerde çıplak ayakla gezen çok çocuk ve genç vardı. Onlara enpati yapmam imkanı doğdu. O zamana kadar hiçte umurumda değildi o fakir insanların bu durumu. Nasrettin hocanın ’Bana damdan düşen birini getirin’ demesini anlamağa başladım. Ayni çileyi çekmeyenlerden anlayış beklemeniz mümkün değildir.

CHP nin tek parti, jakobence sürdürdüğü hükumet devrinde yol vergisi veremiyen köylülerin haftalarca yol yapımında kullanıldığı günlerdi. Senelik yol vergisinin miktarı 10 lira idi. Bunu dahi ödeyemeyenler 50 derece güneş altında haftalarca, belkide yalınayak kazma kürek sallamalarına şahit olduğum için onların haleti ruhiyelerini, isyankar hislerini kavramaya başladım. Onlara merhamet duygumdan ziyade bende sosyal düşüncenin bilinçlenmesini pozitif algılıyordum.

Soğuk, karlı bir kış gününde ameliyathanede görevli Ali efendinin bıyıklarının buzlanmış halini görünce üstümdeki paltomu ona vermem ancak sozial düşüncemin tezahürü olsa idi.

Çıkınımdaki börek ve köfteleri, sadece yufka, soğan ve su ile akşam yemeğini katıklayan katırcılara vermem yine o empatimden ileri gelmişti diye düşünüyorum.

Aradan seneler geçmiş amcam siroz hastalığından ihtisas yaptığım hastanede tedavi ediliyordu. Ölümü yaklaştığı tesbit edildiği için onu memlekete götürmemi hocalarım tavsiye etmişlerdi. Yemekborusundaki varisler kanamağa başlamıştı. Ambulansla hava alanına götürürken, daha sonra uçakta ona defalarca kan transfusionu yapmış, ölmeden önce memelekete kavuşturmuştum. Üç gün daha kan vererek onu yaşatmış, morfin yaparakta şuurunun açılmasını önlemiştim. Zira gözlerini açıp bir tarafında 15 yaşındaki oğlunu, öteki tarafında 70 in üzerindeki dedemi gördükçe gözlerinden yaşlar akıyor, yanı başında kuran okunduğunu duyunca ölümünün yaklaştığını anlıyor ve üzülüyordu.

Şimdi geriye bakıp düşündüğümde bana atını vermekten imtina eden amcamın son günlerinde nasıl gece gündüz demeden, günlerce, şefkatle. bir kaç gün olsa da yaşamına hizmet etmemi, ne kadar üzüldüğümü unutmuyorum.

Köln, 04.09.09

Hiç yorum yok: