1 Ocak 2011 Cumartesi

FAHRİ PETEK NÂZIM HİKMET’İ ANLATIYOR...



M. Şehmus Güzel

24 Aralık 2010’da, Temmuz 1949’dan beri yaşadığı Paris’te 88 yaşının bilgeliği içinde aramızdan ayrılan Fahri Petek’i anmak umuduyla onunla Nâzım Hikmet üzerine yaptığım bir söyleşiyi aktarmak istiyorum :

MŞG : Nâzım Hikmet’i Mayıs 1958’de Paris’e ilk gelişinde gördünüz mü ?

Fahri Petek :
Nâzım’ı çok severim. Biliyorsun iki yılımızı harcadık serbest bırakılması için. Tabii Paris’e ilk geldiği zaman gördüm. Tanıştık. Ama, sen de iyi biliyorsun, Güzin’in bir huyu vardır, Nâzım’ın kimseleri ziyaret etmemesini, kimselerin de ondan [Güzin’den] habersiz pardon ondan izinsiz Nâzım’ı görmemesi için elinden geleni yapar. Duvarı örer hemen Nâzım’ın çevresinde. Bu yüzden bu ilk gelişinde uzun boylu görüşemedik. Saint-Michel’deki bir cafe’de bir parça görüşebildik, birazcık hasret giderdik.

Ama Paris’e ikinci gelişinde, Nisan1961’de, daha uzun boylu konuşabildik. Çünkü bu defa nasıl olduysa Güzin’in herhalde haberi olmadan, Nâzım evime geldi. O sırada Les Lilas’daki birinci evimizdeydik yanılmıyorsam. O ev birinci katta olduğu için Nâzım’ın kalp sorunu olmadan gelmesi kolaylaştı. Bu ikinci gelişinde Paris’te düzenlenen imza gününü de hatırlıyorum. İmza gününü Le Divan isimli Kitapevi’nde yaptı.

MG : Evet. O imza günü 21 Nisan 1961 cuma akşamı yapıldı. Bu vesileyle Paris, Ma Rose isimli yeni kitabını da imzalıyor. Le Divan Saint-Germain-des-Près Meydanı’nda. Muhteşem bir imza günü oluyor. Epey kalabalık filan. Siz oraya gittiniz mi ?

FP :
Hayır gitmedim. Çünkü o günlerde görmek istemediğim eski tanıdıkların, Türkiye Komünist Parti’li bazı eski tiplerin orada bulunacağını tahmin ediyordum, oysa ben bu adamlarların birkaçıyla hiç mi hiç karşılaşmak istemiyordum. Ama Nâzım kalktı evimize kadar geldi. Can adamdı Nâzım Hikmet.
(...)

MŞG : O gün Nâzım Hikmet’le neler konuştunuz ?

FP
: Bize gelince o gün epey sohbet ettik. Fotograflar çektik. Benimle, Neriman’la. Bu arada kitabını da imzaladı.

MŞG : Evet imzaladığı kitabı Gaye’de (Gaye Petek. Neriman ve Fahri Petek’in kızı) gördüm. Nâzım şunları yazmış : « Kardeşim canım Fahrettin Petek’e, Neriman Yengeye, güzeller güzeli Gaye’me ». Sonra Gaye’nin bana söylediğine göre, tarihi de Neriman Hanım atmış : 24 Nisan1961.

FP
: Doğru.

Bu sırada Neriman Hanım’ın Nâzım Hikmet’le yan yana olduğu fotoğrafa bakıyoruz. Neriman Hanım’ın gözleri kapalı. O zaman soruyorum :

MŞG : Neden gözleriniz kapalı ?

Neriman Petek : Gözlerim kapalı çünkü Nâzım o gün öyle şiirler okudu öyle şiirler okudu ki bize, çok duygulandım ve ağladım, ağladım, ağladım. Ben ağlarken Fahri bu fotoyu çekince gözlerim elbette kapalı olarak çıktı.

MŞG : Aa böylesi de güzel. Çünkü Nâzım Hikmet’le berabersiniz. Eşsiz bir an.
Oysa Neriman Hanım ağlarken çekilmiş olan bu fotografta kendisini beğenmediğinden bu fotografın birçok örneğinde kendi tarafını kesmiş. Ne iyi ki Fahri Petek’te orijinali duruyordu. Ondan ödünç aldım. Fahri Petek şunu söyledi hemen :

FP
: Dikkat et, bu fotografları şimdiye kadar hiç kimse görmedi. Nâzım’ın tek başına çektiğim fotografı da öyle. Bunlar gerçekten ilk kez görülmüş olacaklar. Eğer kitapta yayınlanırlarsa.

MŞG : Tamam hiç merak etmeyin. Arkadaşlarımın gereken özeni göstereceklerinden eminim. O günlerde Nâzım Hikmet’i nasıl buldunuz ?

FP :
Nâzım hep 7 yaşındaki bir çocuk gibiydi. Müthiş bir hafızası vardı. Her şeyi hafızasına nakşediyordu.

Nâzım’ın aşk, evlilik konusudaki zevkini ise tartışmalı buluyorum doğrusunu istersen. Vera öyle ahım şahım, öyle aman aman bir kadın değildi. Daha önceki eşi Doktor Galina da öyle. Hatta bana kalırsa Doktor Galina başbayağı çirkin bir kadındı. Ama Nâzım Doktor ile yaşamını sürdürseydi, mutlaka o kadar genç yaşta aramızdan ayrılmazdı. Düşün Moskova’daki evinde vefat ettiğinde, fenalık geçirip düşüyor ve düştüğü yerde otuz dakikadan daha uzun süre kalıyor. Doktor Galina olsaydı mutlaka hemen gereken müdahaleyi yapabilirdi.

MŞG : Vera daha genç bir kadın. Gezmek, dolaşmak, şık ve önemli magazalardan alış veriş yapmak meraklısı. Zaten biraz da bu nedenlerle Nâzım onu Paris’e, Milano’ya, Floransa’ya, Roma’ya filan götürüyor. Ama aşkın da dili yoktur, biliyorsunuz.

FP :
Doğru doğru , ama gönlüm isterdi ki Nâzım bir süre daha yaşasın. Ama olmadı işte.

MŞG : Kasım 1962’de Nâzım Hikmet yine Vera ile önce Milano ve Floransa’ya ve Roma’ya gidiyor, müzeleri dolaşıyorlar, mutlaka iyi mağazaları da ve sonra Paris’e geliyorlar. Nâzım, Vera, Abidin, Güzin, Jean Marcenac, Charles Dobzynski ve daha birçok yoldaşıyla yılbaşı gecesini Paris’te Doktor Hershel ve iki dirhem bir çekirdek eşi Dora’nın evinde geçiriyor. 4 Ocak 1963’te, eşiyle Moskova’ya dönüyor Nâzım. Bu gelişinde görüştünüz mü ?

FP :
Hayır görüşemedik. Zaten bu son evimizde oturuyorduk Ve o yılllarda asansörümüz de henüz yoktu. Nâzım’ın bu kadar kat çıkması mümkün değildi. Ve yine tahmin edeceğin gibi Güzin ve Abidin tarafından Nâzım’ın etrafında sıkı ve yüksek bir duvar örülmüştü. Onu aşmak zordu, ve doğrusunu istersen Nâzım Hikmet için bile olsa onlarla ugraşmak istemedim. Bıkmıştım bu tür duvarlardan çünkü.

MŞG : O yıllardaki Abidin ve Nâzım’ı kıyaslayabilir misiniz ?

FP :
Tabii. Bana göre, Abidin tam bir « kapalı kutuydu ». Öyle ne yaptığını , nereye gittiğini, nereden geldiğini anlatan biri değildi ve öyle biri hiç olmadı. Sen de biliyorsun, ilişkilerini kompartımanlara ayırır ve birindekinin diğerlerindekilerle ilişkisinin olmaması için özel bir gayret gösterirdi. Bu konuda Güzin de ona fevkalede yardım ederdi. Biliyorsun işte. Evine gittiğinde başka biriyle karşılaşman mümkün değildi, asla mümkün değildi. Ben mesela bir tek Fransız arkadaşını bile tanımam...

MŞG : Biz ama Abidin’lerde karşılaştık. Ajandama not etmişim. 1984’te. Çok iyi anımsıyorum : Ancak beş dakika ve ayakta konuşabildik. Çok iyi anımsıyorum hatta siz bana « Bize de bekleriz » deyip teleofon numaranızı ve adresinizi vermiştiniz. Ama doğrusunu isterseniz tamamen haklısınız, Abidin genel olarak aynı gün iki ayrı kişiye randevu vermezdi. Haydi diyelim çok ivedi bir iş çıktı veya önüne geçilemez bir zorunluluk sonucu iki ayrı kişiye aynı gün, aynı öğleden sonra randevu verdi diyelim, ne yapar ne eder diğeri gelmeden birinciyi yolcu etmek isterdi. Bu konuda da elbette en önemlli görev Güzin’e düşerdi. O zamana kadar bürosunda çalışan veya güya bir şeyler yapan Güzin birden çıkagelir, salondaki alçak koltuğa oturur ve gitmesi gereken « misafirin » gözlerinin içine gözlerini dikerdi. (...) Bunlar ne birini ne öbürünü sevmemize engel olmadı ama böyle bir mesele de vardı ve birçok insanı küstürmesi yüzünden çok ta iyi olmadı. Özellikle Abidin açısından. Ama o gün siz ayrılmakta biraz geçikince karşılaşmıştık. Çok ta iyi olmuştu. Daha sonra da birkaç başka yerde karşılaştık. Ve sizi tanımak olanağı buldum.

Nerimen Petek :
İnsanların bu şekilde karşılaşıp tanışmalarını istemezlerdi, istemezlerdi..

FP : Evet evet işte bir « filtration » [« filtreleme »] yapıyorlardı. Ve dahası Abidin’in ajandasını Güzin tutuyordu. Abidin’e « Gülüm gel şurada buluşalım » dersin o kalkar « Dur Gügüş’e sorayım » derdi. Güzin’e sorunca da Güzin kompartıman teorisi ve uygulaması icabı gereken « filtration »u yapardı. Ama Abidin’i yine de çok severdim. Bence Abidin ressam, yazar, sanatcı, tek sözçükle gerçek bir « artiste complet »ydi.

MŞG : Ben de aynı kanıdayım. Abidin aynı zamanda mücadele adamıydı. Sizin bu konudaki değerlendirmeniz nedir ?

FP :
Şimdi Nâzım’la Abidin’i kıyaslayınca, Nâzım daha saf, inanmış bir adam, Abidin daha entellektüel bir adam. Eminim ki Abidin de inanmış bir adamdı. Ama Nâzım’a göre biraz daha entellektüel bir tarafı vardı. Abidin hakında bir sürü uyduruk şeyler de çıkardıar. Ben bunların hiçbirine zerre kadar inanmadım. Benim için her zaman çok kıymetli bir insan olarak kaldı.

MŞG : Bu kadar mı ?

FP :
Bu kadar.

---------------------

Prof. Dr. M. ŞEHMUS GÜZEL’den Yeni Bir Kitap: FAHRİ PETEK : BİR HAYAT ÜÇ CAN :
http://ortaklikicin.blogspot.com/2009/04/prof-dr-m-sehmus-guzelden-yeni-bir.html

Hiç yorum yok: