1 Mayıs 2009 Cuma

LİBERALİZM ve MARKSİZM




Yener Orkunoğlu

y.orkunoglu@fbi.h-da.de

‘Ekonomi politik emekten yola çıkar, ama emeğe bir şey vermez. Her şeyi özel mülkiyete verir.’ Marx

Mehmet ve Ahmet Altan kardeşler, son zamanlarda liberalizmin ve Marksizm’in uzlaştırılması gerektiğini ileri sürüyorlar ve ve uzlaştırılabileceğini söylüyorlar.
Altan kardeşlerin bu çabası haklı olarak iki soruyu gündeme getiriyor: Liberalizm ve Marksizm birbiri ile uzlaştırılabilir mi? Altan kardeşleri böylesi bir çabaya iten nedenler nedir?

İlk soruyla başlayalım. Liberalizm ve Marksizm birbiriyle uzlaştırılabilir mi?
Gerek Liberalizm gerekse Marksizm, kapitalizm ile birlikte ortaya çıktılar. Bir başka deyişle her ikisi de kapitalizmin çocuğu olarak dünyaya geldiler. Yani liberalizmin ve Marksizm’in ortak bir yanı var: Her ikisi de kapitalizmin ürünüdür. Ama kapitalizm iki temel sınıfa ayrılmış bir toplum. Bir tarafta üretim araçlarına sahip olan burjuvazi, öteki tarafta üretim araçlarından mahrum olan kol ve kafa emekçileri. Dolayısıyla liberalizm ve Marksizm arasında temel bir fark var: Liberalizm, burjuvazinin çıkarlarını temsil eder. Marksizm üretim araçlarından yoksun olan ve kol veya kafa emeği ile çalışan sınıfın (proleteryanın) çıkarlarını savunur. Bir başka türlü ifade edersek: Liberalizm, burjuvazinin çıkarlarını ve niyetini ifade eder. Marksizm, işçi sınıfının acılarını ve ümitlerini dillendirir. Liberalizm, bireyin (yurttaşın) düşüncesi olarak doğdu. Liberalizm, yurttaş adı altında, üretim araçlarına sahip olan kapitalisti anlar.

Burjuvazinin temel amacı, sermaye biriktirmek ve karını artırmaktır. Sermaye ve kar, özel çıkarın genel çıkara karşı cisimlenmiş biçimlenmesidir.

Liberalizm konusunda geçmiş yüzyıllarda çok önemli saptamlar yapıldı.

Liberalizmin iktisadi doktirini olan Ekonomi Politik bilimi için şöyle diyor Marx: ‘Ekonomi politik emekten yola çıkar, ama emeğe bir şey vermez. Her şeyi özel mülkiyete verir.’
Marx’a göre liberalizmin iktisadi görüşü burjuva toplumunun sonsuzluğundan hareket eder: ‘İktisatçılar, burjuva üretim ilişkilerini, işbölümünü, krediyi, parayı vb. sabit, değişmez, ölümsüz kategoriler olarak ele alırlar. [...] İktisatçılar, üretimin yukarıda sözü edilen ilişkiler içinde nasıl yapıldığını açıklar, ama bizzat bu ilişkilerin nasıl üretildiklerini, yani onları doğuran tarihsel devinimi açıklamazlar.’

Louis Blanc ise şöyle diyordu: ’Liberalizmin benimsediği iktisadi doktrinlerin özü: dağıtımı düşünmeden mal üstüne mal yığmaktı. Devlet endüstriye karışmayacaktı. Kalbi yoktu bu doktrinlerin. Güçlüyü koruyor, zayıfı tesadüfen kaprisine bırakıyordu.’
Rosa Lüxemburg, (ki o ne yazık ki Marx’ı bir ekonomist olrak görüyordu. Marx’ın aynı zamanda bir filozof olduğunu yeterince dikkate almamıştı) Ekonomi Politik bilimi konusunda şunu dile getirmişti. ‘Marksizm, Ekonomi Politik’in çocuğu olarak doğdu. Çocuk (Marksizm) doğduktan sonra, ana (Ekonomi Politik) öldü.’

Rosa’nın sözlerini şöyle anlamak gerekir: Ekonomi Politik bilimi, kapitalizmi tümüyle analiz etmekten yoksundur. Klasik İktisat kapitalizmde ekonomik krizlerin olabileceğini öngörmüyordu. Marx, ekonomik krizleri ön görmekle kalmadı, aynı zamanda, krizlerin nedenlerini ve sonuçları açıkladı ve kapitalizmi aşan bir toplumun nasıl olması gerektiğini ana hatlarıyla ortaya koydu.

İngiliz tarihçisi Eric Hobsbawm tarihten koparılmış, ekonomi politik konusunda şunları söylemektedir: ’Tarihten koparılan dümensiz bir gemi gibidir ve tarihsiz iktisatçılar da geminin rotasının ne olması konusunda fazla düşünce üretemezler.’
Son dönemlerdeki yazarlar ise Neoliberalizmi tanımlıyorlar: Neoliberalizm, Roberg. W. McChesney’in deyişiyle, Ekonomi Politiğin çağımızdaki paradigmasıdır.
Noam Chomsky’nin ‘Profit over People’ adlı kitaba önsöz yazan Roberg. W. McChesney Neo-Liberalizm konusunda şunları yazıyor:

‘Otuzlu yıllarda Faşizm, ‘maskesi olmayan kapitalizm’ olarak adlandırıldı, yani, demokratik hak ve örgütlenmelerden yoksun olan saf kapitalizm. Bu tanımın çok basit bir tanım olduğunu biliyoruz, fakat bu tanım Neo-liberalizm için geçerli bir tanımdır. Neo-Liberalizm gerçekte ‘maskesiz bir kapitalizmdir’, tekellerin güçlü ve saldırgan olduğu, örgütlü bir direnişle karşılaşmadığı bir dönemi temsil eder.

Politik koşulların kendileri için elverişli olduğu bir durumdan faydalanan tekeller, tüm cephelerde kendi etki alanlarını genişletmektedir. Öyle ki demokratik ve diğer muhalif güçlerin yaşaması olanaksız hale gelirken, tekeller kendilerini daha emniyetli durumu getirmektedirler.

Tam da güçlerin böylesi bastırılması olayında görüldüğü gibi, Neo-liberalizm yalnızca ekonomik bir sistem değil, aynı zamanda politik ve kültürel bir sistem olarak hareket etmektedir. Burada faşizm ile olan farkı çok açık bir şekilde göze çarpmaktadır. Faşizm, ırkcı ve milliyetçidir, iyi örgütlenmiş sosyal hareketlerden nefret ettiği gibi biçimsel demokrasiden de nefret eder. Buna karşılık Neo-Liberalizm, en iyi biçimsel bir parlamenter demokraside işler, böylesi bir demokrasi de, halkın karar sürecine katılmasını sistemli olarak dışlamaktadır.’

Liberal ve neo düşünürler, liberalizm hala yaşarken, Marksizm’in öldüğünü ileri sürdüler ve sürüyorlar. Oysa Marksist teori iki temel üzerine yükseldi. Birincisi. Kapitalizmin genel işleyiş yasalarının açığa çıkarılması; İkincisi, 19 yüzyılda kapitalizmin aldığı temel biçim olan fabrika ve sanayinin durumunun incelenmesi.

Kimileri bu nedenle Marks’ın 19. Yüzyılın bir düşünürü olduğunu, onun düşüncelerinin 21. Yüzyılda geçerli olamayacağını ileri sürüyorlar. Oysa küreselleşme üzerine tartışmalar, Marksizm’in ne kadar güncel olduğunu ortaya koydu. Marksizmin en temel özelliklerinden birisi, kapitalizmin genel yasalarını kavramış olmasıdır. Bu nedenle kapitalizm yaşadıkça, Marksist teori de güncelliğini koruyacaktır.

Sartre, Marksizm konusunda şöyle diyordu: ‘Marksizm çağımızın aşılamaz felsefesidir.’ Burada çağ ile kastedilen galiba 20. yüzyıldır. Bence Sartenin söylediğinde şöyle bir değişiklik yapmak doğru olur: ‘Marksizm kapitalist çağın aşılamaz felsefesidir.’

Fabrika üretimini temel aldığından Marksizmin 19. Yüzyılın düşüncesi olduğu konusundaki liberal iddialara gelince, Marx, teorisinin veya teorisinin bazı unsurlarının kapitalizmin aldığı biçimlere göre değişebileciğini kendisi öngörmüştür. Grundrisse’de bunu açıklar. Konumuz bu değil. Ama bu konunun tartışılması büyük önem arzetmektedir. Burada şunu belirtmekle yetinelim: Marksizmi ‘yenileme’ ve ‘revize’ etme çabaları, genel olarak Marksizm’den sapmaya ve Marksizm’i tahrif etmeye götürmüştür. Gerekli olan, Marksizm’i yenilemek değil, sürekli geliştirmektir.

Liberalizm ve Marksizm arasındaki temel ayrılıkların bazıları şöyle ifade edilebilir:

Liberalizm, gerek ekeonomik alanda gerekse politik alandaki sorunlara bireyin, yani kapitalistin perspektifinden bakar. Liberalizme göre, ‘hür teşebbüs’ bütün ekonomik faaliyetin kaynağıdır. Marksizm, liberalizmin bireysel ideolojisinin karşısına toplumsal bir bakış açısını çıkarır.

Liberalizme göre, toplumsal yaşamın dayandığı temel ilke ve ulaşmak istediği hedef, ‘hür teşebbüs’ ve bireyin özgürlüğüdür. Marksizm’e göre, insanlar hür teşebbüs için veya hürriyet için bir araya gelmez. Toplumun dayandığı önemli ilke üretimdir.

Liberalizm, birey-toplum çelişkisinden hareket eder. Bireyin çıkarını toplumun üstünde görür. Marksizm, insanın toplumsal bir varlık olduğu gerçeğinden hareket eder. Birey ile toplumun çıkarlarının biribiriyle uyumlu olabilecği bir toplumun mümkün olduğunu ileri sürer.

Liberalizm, toplumsal zenginliğe küçük bir azınlık tarafından elkonulmasını savunur.

Marksizm, küçük bir azınlığın toplumsal zenginliğe el koymasına itiraz eder. Çoğunluğun zenginlikten yararlanmasını mümkün kılan bir toplumsal düzeni savunur.

Liberalizm, üretimi özel mülkiyete göre düzenler. Marksizm, özel mülkiyeti üretime göre düzenlemeyi savunur. Özel mülkiyetin aşılmasının, toplumun ihtiyaçlarına göre üretimin yapılmasını mümkün kılacağını savunuır.

Liberalizm, ekonomik ve politik alanı birbirinden ayırırlar. Parlamenter demokrasi ve faşizm politik açıdan birbirlerine zıt olmalarına rağmen, ekonomik açıdan burjuvaziye hizmet eder. Çünkü servet üretimi ve sermeye birikimi, hem Parlamenter demokrasi ve hem faşizmde varlığını sürdürür.

Burjuvazinin çıkarlarını ifade eden liberalizm, kapitalizmin sonsuza kadar sürecek bir sistem olduğunu ileri sürerken, Marksizm, kapitalizmin de tarihsel bir sistem olarak geçici olduğunu, yerini daha insancıl ve dayanışmacı bir topluma bırakması gerektiğini savunur.
Liberalizm, barış ve özgürlükten bahseder, sınıf mücadelesi gibi sözlerden uzak durur.
Dolayısıyla, liberalizm ile Marksizm’i uzlaştırmaya çalışan, tüm ‘üçüncü yol’ arama çabaları başarısızlığa mahkumdur. Mao Zedung’un liberaller konusuında ilginç bir görüşü vardı. Şöyle diyordu. ‘Bazı insanlar biraz Marksizm’den biraz da liberalizmden etkilenmişlerdir. Bunlar Marksizm’den bahsederler, ama liberal gibi davranırlar. Başkalarına karşı Marksist görünmeye çalışırlar, ama gerçekte liberaldirler.’

Şimdi geliyoruz ikinci soruya, yani Altan kardeşleri liberalizm ile Marksizm’i uzlaştırma çabasının nedenlerine.

Altan kardeşlerin, liberalizm ve Marksizm’i uzlaştırma çabalarının toplumsal ve öznel olmak üzere iki nedeni olduğu kanısındayım. Birinci neden, Altan kardeşlerin , liberalizm veya Marksizm konusundaki yüzeysel bilgileridir. Aksi takdirde , amaç, araç ve yöntem bakımından birbirine zıt olan iki görüşü uzlaştırma girişimi gibi umutsuz bir çabaya girişmezlerdi. İkinci neden, Türkiye’nin içinde bulunduğu toplumsal zemindir. 12 eylül sonrası dönem, sosyalist hareketin ve işçi sınıfı hareketinin, sendikaların vb. siyasal ve ögütsel gücünü kaybettiği bir dönem. Kısacası Marksizm’in güçten düştüğü/düşürüldüğü bir dönem. Böylesi dönemlerde liberalizmi ve Marksizm’i uzlaştırmaya çalışan eğilimler de güç kazanır.
Günümüzde teorik açıdan Marksizm’in bir rönesans yaşadığı liberalizmin de yerlerde süründüğü bir dönemden geçiyoruz. Sürünen liberalizmle, ayağa kalkan Marksizm’i uzlaştımaya çalışma girişimleri niyetlerden bağımsız olarak şu sonuca götürür. Liberalizme destek, Marksizm’e köstek olmak.

Avrupa’da çeşitli basın organları, Marksizm’in bir rönesans dönemi yaşadığını vurguluyorlar. Marksizm’in bir rönesans yaşaması, otomatik olarak Marksizm’in siyasal ve otomatik bakımdan bir güç olacağı sonucunu doğurmaz. Marksist özneler ve Marksizm’e eğilim duyan örgütler sayesinde Marksizm siyasal alanda güç kazanabilir.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Güzelve faydalı açıklama olmuş. Teşekkürler.