4 Aralık 2008 Perşembe

SÜLEYMAN OKAY




Prof. Dr. M. ŞEHMUS GÜZEL

Tanınması gereken insanlar vardır. Ama yeterince tanınmazlar. Tanınamazlar. Bu onların mütevazi olmalarından kaynaklanabilir. Onların yaşadıkları dönemlerin kendilerine özgü özelliklerinden gelebilir. Unutulmamasında yarar var : 1960’larda ve 70’lerde bu kadar dergi, bu kadar günlük gazete, günlük gazetelerin bu kadar bölgesel ve/veya edebi eki yoktu. Bu kadar yerel ve ulusal televizyon kanalı bulunmuyordu. Televizon denen « alet »in 1968’de ülkeye getirildiğini vurgulamak lazım. Hele internet denen « şey »den kimsenin haberi bile yoktu. İşte o koşullarda ve mütevazilik, alçak gönüllülük, zamanının kıtlığı ve benzeri kimi kişisel özellikleri nedeniyle kimi önemli yazarlar, şairler ve sanatçılar hak ettikleri ölçüde tanınmadılar. Tanınamadılar.

Bunlardan biri, belki de en önemlilerinden biri Süleyman Okay’dır. Türkiye’de ulusal düzeyde tanıyanı çok azdır, ama siz bir de onu Antakya ve çevresinde sorun. Tanımayanı, bilmeyeni olamaz. Çünkü o yaşadığı döneme damgasını vurmuş bir kahramandır : Yaşamıyla ve yaşam biçimiyle, siyasi faaliyetleriyle, yazarlığıyla, gazeteceliğiyle ve bilhassa şairliği ile. Bütün bu özellikleri bir arada bulunduran bir insan da sıradan çıkar ve kaçınılmaz bir şekilde ilgi merkezi olur. Çekim merkezi olur. Etrafında sevimli insanlar toplanır : Sevimli, sağlam ve sözü geçen insanlar. Her akşam biraraya gelen, iki tek atan. Veya bir ya da iki şişenin « ifadesini alan ». Ama konuşulanları, söylenenleri sır gibi saklayan sıkı bir « toplumsal aile ». İlişkiler çünkü yılların, günlerin ve bilhassa gecelerin damıtılmasından örülmüştür. Hoş ve güzel. İyi ve sağlam. « Kasanın » durumuna göre bir kebabı dört kişi paylaşan ama destek olsun diye salatasını, şusunu busunu yanında götüren sevimli insanlar topluluğu.

Böyle bir insan topluluğunda Süleyman Okay dikkat çeker elbette. Hem bakar mısınız lütfen, arkadaşları dostları ve yoldaşlarıyla meyhanede demlenirken ve daha meyhaneyi kapamadan, sabah ışıkları içinde ve kuşluk vaktinde ellerine ulaşan o günün yerel gazetesinde Okay’ın köşe yazısı, ya da şiiri, ya da takma isimlerinden biriyle döşendiği bir « yemek tarifi » veya hatta bunların tümüyle birlikte karşılaşan arkadaşları onca şişeye, kebaba, salataya rağmen aniden « uyanırar » ve « Yahu nasıl oluyor da sabaha kadar bizimle demlenen Süleyman can bu kadar yazıyı da yazabiliyor ? » diye meraklarını dillendirirler. İşte Süleyman Okay’ın çalışkanlığı, yaratıcılığı ve yaratıcılığını siyasi ve yerel kimliğini ortaya koymak için son derece akıllı ve iyi biçimde kullanmasının sırrı. Yazacağı konulardan, insanlardan kopmadan onlarla birlikte ve onlar için yazmak.

Süleyman Okay budur işte.

O sadece yakın dostlarının, sevenlerinin değil, aman anımsayalım Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşıyor ya, dolayısıyla « kötülük adamlarının » da dikkatini çeker. « Gölgesi » birken iki olur. « Gölgesine gölge edenlerden » şikayet eder : Şiirlerinde. Ama bu işi de özel olarak önemsemez, gereğinden fazla uzatmaz. Çünkü bilir olabilecekleri, başına örülebilecek çorapları. Yaşamı es geçmez. Yaşar ve iyi yaşarken yapması gerekenleri yapar. Bir yaşamda önemli olan da budur zaten : Zamanını, sayılı zamanını boşuna geçirmemek. Hayatını bozuk para gibi harcamamak.

Süleyman Okay GERÇEK YAŞAMI DA İHMAL ETMEZ : Ve üç çocuk babası olur. Evet üç çocuk. Onların yetişmesi için elinden geleni yapar. Yetişmesi derken eksik oluyor aslında : iyi yetişmeleri için demek lazım. Çocuk bitki değil ki. Çocuk çocuktur ve çocukken çocuk olduğunu bilmez. Ama baba burdadır ve ona çocuk bile olsa yapılması gerekenleri en doğal biçimiyle aktarır. Anlatır demiyorum. Aktarır diyorum. Baba çocuklarından birini, bu Adil’dir, elinden tutar örneğin Yılmaz Güney’in Umut filmini izlemeye götürür. Birine isim olarak « Hürriyet »i seçer. Büyük oğlunu, Arif’i, matbacı yapmak ister. Süleyman Okay’ın en büyük arzularından biri kurduğu matbaayı geliştirmek ve bir yayınevi yaratarak bölgesinde ve çevresinde sıkı ve sahici kitapları yayınlamaktır. Matbaayı kurar. Çalıştımaya başlar. Gazeteler,dergiler ve bildiriler basar. Matbaada basılan ilk kitab onun imzasını taşır : Mermi Konuşuyor. Yasak masak dinlemez Süleyman Okay. Nitekim o günlerin en iyi devrimcileri için o « Sülayman Abi »dir. Şimdi Mustafa Kuseyri yanımızda olsaydı Süleyman Abi’yi en iyi o anlatırdı. Mustafa Kuseyri evet : 1960’lardaki ihtilalci fırtınanın en güzel ve en iyi esen rüzgarı. Bir Mayıs günü Siyasal Bilgiler Fakütesi Yurdu’ndan çıkarken karşılaşığımız anı hiç unutamam : İkimiz de koşuyorduk. Ben Filiz’le randevum için Kızılay’a : Bir aradaşın birkaç saatliğine ödünç verdiği şık bir çeket sırtımda. Mustafa ise ihtilale doğru koşuyordu. Üstünde tiril tiril mavi gömlekle. Gözleri pırıl pırıl. O günün O’nun son günü olduğunu o anda ne o biliyordu ne de ben. Evet Mustafa Kuseyri : Gençliğimizin en güzel dallarından en sağlamı. Süleyman Abi işte böyle bir insandı : Yolu evinden geçenlere kapılarını açtı ve « sivrisinekler » girmesin diye pencerelerini iyi kapadı. Sıkı adamdı Süleyman Okay. Suriye hatı üzerinde gidip gelenler bilirler onu ve iyi tanırlar. Ve yardımlarını hele asla unutumazlar. İhtilal çünkü yoldaşlar sadace sıkı ve sahici makaleler ve iyi şiirler yazmakla olmuyor. Gerekli ama yeterli değildir bunlar. Eylem lazım. Eylem ise Süleyman Okay’lar olmazsa olmaz.

Evet üç cocuk : Benim de Arif Okay gibi bir oğlum olsa hemen alır başımı giderim diyesim gelyor : Çünkü Arif Okay babasını ve eserlerini yaşatıyor : Babasının kendi zamanında değişik nedenlerle, örneğin yeterli zamanı olmadığı için yayınlamaya fırsat bulamadığı makalelerini, şiirlerini, öykülerin, denemeleriini, tavsiyelerini, yemek tariflerini/reçetelerini Arif derledi toparladı ve tek tek yayınladı. Ve yayınlamayı da sürdürüyor :


İşte bu çabanın en son ama sonuncu olmayan örneğidir Nerde Benim Oruğum...Süleyman Okay’ın değişik takma isimlerinden ikisiyle, « Orukçu » ve « Çökelekçi » ile, kaleme aldığı ve Antakya’nın günlük gazetelerinde yayınladığı kısa ve vurucu makalelerinin derlemesidir. Kısa ve vurucu. Bu tür makalelerin en çarpıcı özelliğidir bu ikisi. Kitabın bir de alt başlığı var : Orukçu ve Çökelekçiden Antekece Hekiyeler.

Sadece bu kadar da değil : Süleyman Okay, yazında/edebiyatta artık unutulan bir yöntemi hakkıyla ve çok iyi bir biçimde uyguluyor : Bölgenin « diliyle »/ »ağzıyla » yazıyor. Buyurun işte tadımlık bir alıntı yapıyorum :

« Könçeği düşük, bellersin beli yok Yokardan aşşağı çuval kimi...Baktım hebiyeye dönük, ‘bire nanca çok yirsin ki bunca karnın şişik’ dedim...O şımıt yüzünü eşkitti. ‘Yok’ dedi ‘yiyik yiyik şişmeyiğim de, yidiğimi çıkaramıyom ondan şişiğim’ demez mi. Bire amman bu nasıl ekıl bele, ben sittin sene düşünsem bele bir coğap bulamam. »

Aynen böyle yazıyor yazar. Kitap baştan sona böyle gidiyor. Katıla katıla güldüğünüz sayfalar var. O anda komşularınız evinizde n’oliyir deyi merak bile edirler : Çünki duvarlarınız tireyiveriyo. Kitabı yayına epey zahmetle hazırladığı belli olan ama bu konuda hiç te renk vermeyen Arif Okay, kitabın sonunda « Yerel sözcükler ve deyimler » başlığı altında bir ek sunuyor. Çok ta iyi ediyor. Çünkü böylece hem Türkçeye katkı da bulunuyor. Hem de kimi sözcük ve deyimin ve özlü sözlerin yitmesini engelliyor. Engellemeye çalışıyor.

Deyimlerden birkaç tanesini aktarmama kimse mani olamaz burada :

« Ağzı köfte görmeyik » : Yani biçimsiz ağızlı. Ağzının tadını bilmeyenler için de kullanılır.

« Aşiret olmak » : Sıcakkanlı, samimi, içten olmak.

Hadi bir tane daha ekleyelim, herkese lazım olabilir :

« Avrat sekelli » : Evde sözü geçmez erkek için kulllanılır.

Evet kitap bu açılardan çok yararlı. Öte yandan Arif Okay’ın babasının dostalarından hayatta olanlarla yaptığı söyleşiler ve kitabın sonuna eklediği bir tür « kim kimdir ? » veya « kim nerede ? » « kim ne oldu ? » bölümünde tek tek tanıttığı isimler sayesinde Süleyman Okay döneminin Türkiye İşçi Partisi üye ve militanları hakkında toplumbilimsel ve siyasetbilmi açısından da dersler yüklü bilgiler ediniyoruz : Örneğin TİP’te siyasi faaliyet yapan insanların çoğu esnaf ve küçük tüccar. Terziler var aralarında. Bu çok bilinen bir mesele ama Antakya için de doğrulanıyor : Bu konuda « Terzi Fikri » (Sağlam), « Terzi Mehdi » (Zana) Türkiye çapında isimleri bilinenler. Terzilerin yanında kaportacı buluyoruz. İnşaat işleri yapanları da. Ahmet Medetoğlu gibi bir magaza sahibini de. Köfteciyi de. Gezici piyango bilet satıcısını da. Bunların hepsi « Piçağım hakkı için bir adam »dırlar. Hepsi harbi ve sağlam insanlardırlar. Süleyman Okay’ın yoldaşları işte böyle isimlerdirler.

Arif Okay kitabın sonunda Antakya’da yayınlanan günlük gazeteler ve dergiler hakkında da kısa bilgiler sunuyor. Antakya’nın öteden beri Anadolu’nun okumuş yazmışı en çok olan kentlerimizden biri olması boşuna değil. Öteden beri bu kentte insanlar okumayı, yazmayı, yayınlamayı sevdiler. Süleyman Okay bu konudaki en iyi örneklerden biridir. Kendisi dünya kadar şey yazdı. Oğullarından büyüğü Arif bunları kamuoyuna mal etmek için koşturuyor. Bu arada dayısı Kasım Yücel ve dedesi Mehmet Lütfi Rifai’yi (Yücel) de unutmuyor. Onların da anılarını, yapıtlarını derliyor, topluyor ve yayınlatıyor. Böylece Antakya tarihine ve giderek ülkemizin toplumsal tarihine son derece yararlı katkılar yapıyor. Süleyman Okay’ın küçük oğlu Adil Okay ise çok iyi şiir yazıyor ve yayınlıyor : Orhan Veli ile Sait Faik tadında şirin şiirlerdir bunlar : Herkese tavsiye ederim. Özellikle aşk yapmaya zaman bulamayanlara. Ama dikkat : Bu şiirler kimi zaman sizi kalbinizden tutuveren eserlerdir. Hazırlıklı olmadan okunmazlar. Adil de karınca türünden : Hiç boş durmuyor, o da çok çalışıyor, biraz « şahsi oynasa » bile, koşturuyor : Anılarını derliyor ve yayınlıyor. Maraton koşuçusudur Adil. Dünya kadar şey yaptı, ama bunlar henüz ilk kilometreler : Çünkü dahası var. Ve dahası gelecek Onun için Süleyman Okay bu kadar mutlu. Biz de.

Kitabı edinmek için : okayarif@hotmail.com
Veya 0537 724 79 40’DAN ARİF OKAY ARANABİLİR.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

İyi günler. Ben Antakyalıyım. Elinizde " Nerde Benim Oruğum "adlı kitap var mı? Kitap Anteke Ağzını geniş çevrelere ulaştırma adına iyi bir kaynak gibi görünüyor. Okuyup gülmek istiyorum. :)))) Teşekkürler...