6 Mart 2009 Cuma

TEKRAR MERHABA




Yener Orkunoğlu / y.orkunoglu@fbi.h-da.de

’ Hiç kimse başarı merdivenine elleri cebinde tırmanmamıştır.’ M.HEAD

Değerli okurlar, ‘Mola’ başlıklı köşe yazısında haftalık yazılarıma bir süre ara vereceğimi ve Mart ayında yeniden yazmaya başlayacağımı duyurmuştum. 5 haftalık moladan sonra yine merhaba diyorum. .

Daha önce 12 yıl boyunca Özgür Politika ve Özgür Gündem gazetelerinde yazdım. Gazeteden ayrılırken, bir süre mola vermek istedim. Mola vermek için ayrıca başka özel gerekçelerim de vardı.

Hoşuma giden bir söz vardır: ‘Her gün birbirini görmenin tadı başka, ayrılıp kavuşmanın tadı başkadır.’ Bundan sonra beraber olmanın getireceği güzellikler ve de sorunlar bizi bekliyor.

Son 2-3 haftadır, güncel politik gelişmeleri hiç takip edemedim. Gazeteler ve sitelere göz atamadım. Bu nedenle bu yazımda güncel politik gelişmeler konusunda yorum yapamayacığım.

(Haa, bu arada Beybun Site’sinde yaşanan sorunlardan hemen haberim olmadı. A. Kadir Konuk’un siteden ayrılmasını çok sonradan kendisine telefon açtığımda öğrendim. Günay Aslan, sitede yazmaya başlamış. Hoş geldin Günay! Sitede, komşu olmuşuz. Fotoğraflarımız üst üste.)

Gazeteye yazı yazmak ile siteye yazı yazmak arasında belirli farkı hissettim hemen. Gazeteye gönderilen yazının, mutlaka belli bir zamanda gazeteye ulaşmış olması gerekiyor. Gecikme durumunda, sayfa sorumlusu telefon açar, ‘yazı ne oldu’ diye sorar. Dolayısıyla gazeteye yazmanın bir sorumluluğu var, gazetedeki köşe yazarı üzerinde tatlı bir ‘zaman basıncı’ ve ‘stress’ hisseder. İnternet sitesindeki köşe yazarlığı böyle değil. İnternet sitesinde yazan zaman baskısı ve ‘stress’ten uzaktır, çünkü ‘yazı nerede kaldı’ gibi sorularla pek karşılaşmaz.

İnternet siteleri de böyle bir şey yapabilirler mi? Yazarların günlerini saptayabilirler mi? Yazarlara, ‘yazının nerede kaldı’ diye sorular yönetebilirler mi? Böylesi bir yaklaşım, hem yazarı ‘ilerletir’ hem de sitenin ciddiyetini artırır, diye düşünüyorum.

Bir köşede iki üç ayda bir yazı yazmayı okur nasıl karşılıyor, bunu merak ediyorum.

Neyse, bunlar site yöneticilerinin düşünmesi ve yapması gereken şeyler, ben sadece bir noktaya parmak basmak istedim. Site köşe yazarlığı konusu tartışılabilir mi? Tartışma fayda getirir mi? Bu soruların muhatabı kimdir? Böylesi soruların yararı olur mu? Bunları tam olarak bilmiyorum.
Burjuva ideolojisi, mevcut tüm kanallar aracılığıyla insanlık üzerindeki egemenliğini sürdürüyor. 80’li yıllardan sonra, dünya gerici ve muhafazakar düşünce atmosferine girdi. Öyle ki, sınıf ve sınıf ideolojisi gibi kavramlar, neredeyse kullanılmıyor. Bu kavramlar, büyük ölçüde, sözlüklerden çıkarılmış. Burjuva, kapitalist, işçi, tarım işçisi, yoksul köylü vb. kavramlar unutulmuş gibi. Sınıfa ilişkin kavramlar, yerlerini, ‘ulusal kimlik’, ‘azınlık’, ‘kültürel kimlik’, ‘etnik kimlik’, ‘dinsel kimlik’ vb. gibi sözcüklere bırakmış durumda. Türk, Kürt, Alevi, Sünni vb. gibi ulusal- etnik ve dinsel kimliğe vurgu yapan sözcükler egemen olmaya başladı.

Örneğin Neşe Düzel’in, Barzani’nin Kürdistan Demokratik Partisi’nin Türkiye temsilcisi Ömer Merani’yle ile yaptığı söyleşide, Merani Kerkük’teki referandum konusunda şunları diyor:

‘Irak halkının yüzde 80’i yeni anayasayı onayladı. Bu anayasadaki Kerkük maddesine göre, Kerkük üç aşamada normalleşecek. Önce Saddam’ın yerleştirdiği nüfus Kerkük’ten kendi topraklarına gidecek. Saddam’ın Kerkük’ten göç ettirdiği Türkmen ve Kürt nüfus Kerkük’e geri dönecek. Ardından nüfus sayımı yapılacak ve kimin Arap, kimin Kürt, kimin Türkmen olduğu belirlenecek. Sonra da referandum yapılacak. Kerkük’ün kime ait olduğuna Kerkük halkı karar verecek.’

Günümüzde burjuvazinin gerici ve muhafazakar ideolojisinin, ‘sol’ ve solcular üzerinde de derin etkisi oldu.

Bu etkinin en belirgin özelliklerinden bazıları şöyle sıralanabilir:

- Sol, ideallerini yitirince, iktidar perspektifini de yitirdi. İktidar talebinde bulunmayan garip bir sol anlayış gelişti.

- Solcuların büyük bir çoğunluğu okumayı ve araştırmayı bıraktı. Kimileri sisteme entegre oldu, kimileri kapitalizmin dayattığı bireyciliğe teslim oldu.

- Gelecek perspektifini yitirenler, geçmişe takılıp kalıyor, geçmişin anılarıyla kendini tükettiğinin farkına varamıyor. Çünkü gelecek perspektifi olmayan sosyalist parti ve örgütlerin, gücünün artırması, güç toplaması mümkün değildir.

- Aydınlanma düşüncesinin ilerici düşüncelerinden taviz veren, ‘dinin gücüne’ boyun eğen solcu tipler ortaya çıktı.

Burjuvazinin gerici ve muhafazakar ideolojisinin etkilerine karşı direnmeyen ve gelecek - iktidar perspektifine sahip olmayan bir sol hareketin gelişme şansı yoktur. Oysa kapitalizm dünya çapında tarihinin en derin krizlerinden birini yaşıyor. Bankaların devletleştirilmesi üzerine yapılan tartışmalar, özel mülkiyete dayanan kapitalizmin sınırlarına işaret ediyor. Dolayısıyla kapitalizme karşı alternatif düşünceleri tartışmak her zamankinden daha acil bir hale gelmiştir.

Hiç yorum yok: