13 Ocak 2010 Çarşamba

MİLİYETÇİLİK ve ÖZGÜRLÜK


Yener Orkunoğlu
y.orkunoglu@fbi.h-da.de


‘Hür olmadığı halde kendisini hür
sananlar kadar köle yoktur‘
Goethe

Yıllar önceydi. Almanya’da uluslararası bir öğrenci toplantısına katılmıştım. Dünyanın çeşitli yörelerinden gelen öğrenciler, hangi ülkeden geldiklerini söylüyorlardı. Sıra bana geldiğinde, ‘tesadüfen Türküm’ demiştim. Bu cümlem kahkalara neden olmuştu, ama bir tartışmaya da yol açmıştı.

Milliyetçliğin, insanı ve ufkunu sınırlayan bir ideoloji olduğu her geçen gün daha berrak bir şekilde açığa çıkmaktadır. Çok derinden düşünüldüğünde, milliyetçilik, ulusal alandaki bencilliktir. Bir başka deyişle, milliyetçilik bencilliğin, ulusal alana kaydırılmasıdır. Dünyadaki anlamsız ekonomik rekabet mantığının, siyasal alandaki ifadesidir.

Milliyetçilik, çağımızın afyonudur. Nasıl din Ortaçağ’da insan düşüncesine kelepçe vurup, insanı uyuşturan bir ideoloji haline geldiyse, milliyetçilik de çağımızın ‘din’i haline gelmiştir. Dolayısıyla milliyetçilik esas olarak özgürlüğün düşmanı haline gelmiş bir ideolojidir.

Milliyetçilik, kitleler arasında yaygındır. Bu ise milliyetçiliğin ne kadar tehlikeli bir uyuşturucu ideoloji olduğununn göstergesidir. Milliyetçiliğin kitleler tarafından kabul görme konusunda, müsadenizle Tolstoy’un tanıklığına baş vurmak istiyorum. Sanat Nedir? adlı eserinde şöyle yazar:

‘Sanatın başarısı, bilime olan yakınlığıyla ilgilidir. Aradığı bilimsel özellikleri bulan ve inanan okuyucu, sanatın kendisine yüklediği misyonu anlayacak ve bunu başkalarına da taşıyacaktır. Fakat toplumdaki büyük kitleler, düşünceye ve düşüncenin karşısına çıkacaktır. Düşünceyi önemsemeyen ve yok etmeye çalışan kitlelerin saldırısına maruz kalan insanlar, her şeye rağmen düşüncenin değerinden taviz vermeyerek mücadele edecekler, gerçekleri araştırarak gerçek sanatı ortaya koyacaklar ve sonuçta, düşünceyle birlikte tekrar kitlelerin önüne çıkacaklardır. Yürüdüğü yolu bilinçle aydınlatan insanların çabası önemlidir ve iki yüzlülük, bu insanlarınn çabalarıyla ortadan kalkacaktır.’

Tolstoy’un söyledikleri başka alanda uygulayan bir insan vardı: Lenin.

Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında ‘Anavatan Savunması’ adı altında Avrupa’daki (o zamanlar markist olan) sosyal-demokrat partiler milliyetçilik akıntısına ve bataklığına kapılmışlardı. Lenin, şovenizmin akıntısına kapılmadı. Lenin’e göre emekçileri sömüren ve ezen şey, asıl düşmanı burjuvazi ve onun devlet sistemidir.

Almanya’daki sosyal-demokrat parti, savaş bütçesine oy verdiği zaman Lenin inanamamıştı. Zinovyev, Lenin’e Alman sosyal demokrat partinin ‘Vorwarts’(İleri) adlı resmi organında yayınlanan haberi gösterdiği zaman, Lenin şöyle tepki gösterir:

‘Bu mümkün değildir. Büyük ihtimalle, sefil Alman burjuvazisinın, bizleri yanıltmak ve şaşırtmak için çıkardığı sahte bir organdır. Bu sayı, bizi enternasyonalizme ihanet etmeye zorlama çabalayan burjuvazi tarafından sahte basılmış bir sayıdır.’

Ne yazık ki, haber doğruydu. Lenin’e göre emekçilerin birbirine silah çekmesi, sadece burjuvazinin ve onun devletinin işine gelir. Lenin, asıl düşmanın içeride olduğunu söylüyordu. İç savaşın gerekli olduğunu vurguluyordu.

Milliyetçilik, 20 yüzyılda büyük felaketlere yok açtı. Bu ideolojiden kurtulmadan, milliyetçiik aşılmadan, insanlığın büyük sorunları çözülemeyecektir.

Milliyetçiliğin iki yüzlü olduğuna inanıyorum. Kendi milletini yücelten, ama diğer milletleri küçümseyen bir ideoloji, çifte standartlı insan tipi doğuracaktır. Bu insan tipi, kendi milletinin yaptığı hataları görmezlikten gelirken, diğer milletlerin hatalarına aşırı vurgu yapacaktır. Örneğin, Türk milliyetçileri, Ermeni Sorununda ‘Ermeniler de bizi öldürdü’ diyerek, Türk milletinin vicdanını rahatlatmak istemiyorlar mı?

Tüm dünyayı küçük siyasal-kültürel alanlara bölen milliyetçilik konusu karmaşık bir konudur. Bu nedenle, milliyetçilik konusunda ortak görüşlere rastlamak mümkün değildir.

Ama olgular, milliyetçiliğin iki önemli özelliğini ışığa çıkarıyor:

Birincisi, milliyetçilik, geniş kitlelerin, egemen sınıflara ve devlete karşı olan kin ve nefretini, diğer ‘milletlere’ yönelten emniyet sipobudur. Bir başka deyişle, milliyetçilik, bazı toplumlarda iç gerilimlerin, ‘dışarıya’ veya ‘ötekine’ karşı yönlendirilmesine hizmet eder. Egemen güçler, milliyetçi ideoloji aracılığıyla bu iç gerilimlerin egemen sistemi sarsmasını engellemeye çalışırlar. Yığınları, toplumsal-ekonomik sorunlardan uzaklaştırmayı amaçlarlar.

Örneğin işsizlik, eğitim, sağlık ve yoksulluk sorunlarıyla boğuşan Türk halkının bu sorunlara karşı tepkileri, ‘Dünya Türkün düşmanıdır’ millyetçi söylemiyle dışa karşı yönlendiriliyor mu?

İkincisi, milliyetçi ideoloji, iç gerilimleri, ‘dışarıya yönlendirmek’ suretiyle militarizmi meşrulaştırır ve güçlendirir. Bu nedenle, milliyetçilik ile militarizm arasında bir ilişki vardır: Milliyetçilik, savaşların ve militarizmin anlamsızlığı gizler.

Vatanseverlik veye milliyetçilikten arınmış olmak, insanı çifte standartan kurtarıyor. İnsanın önüne büyük özgürlük alanları açıyor. Milliyetçi ideoloji ile şekillenmiş insan, özgürlüğün ve demokrasinin genişliğini kavrayamıyor. Milliyetçiliğin, özgürlükleri sınırladığını farkına varamayıyor. Milliyetçiliğin olduğu yerde, özgürlük ağacı kısırdır. Özgürlüğün olduğu yerde, milliyetçilik yoktur.

Hiç yorum yok: