17 Mayıs 2011 Salı

Seçimler‏…



Dr.İsmet Turanlı
dr_ismetturanli@mynet.com

Seçimler vesilesiyle yapılan yanlışlar.

65 seçimlerinden sonra Adalet partisi iktidara gelmişti. Ben de tesadüfen Ankara'da bulunuyordum ve TBMM nin kulisinde parlamentoya yeni giren, her partiden arkadaşlarımla birlikteydim. Turhan Feyzioğlu kürsüde 3,5 saat konuşmuş ve iktidarı sorunlara çare bulamadığı için tenkit etmişti. Kürsüye çıkan Demirel bir cümle ile cevap vermişti. ‘’ Bütün bu sorunları biliyordunuz da iktidar olduğunuz bugüne kadar,  neden çözüm sağlamadınız? Biz daha iki gündür iktidardayız. Bize yaptığınız ithamlarla haksızlık yapmıyor musunuz?’’


CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun da söylemesi gereken şu cümle olmalı.’’Sayın başbakan senin elindeki hazine ve hükumet imkanları bende olsaydı senin yaptıklarının çok daha alasını yapardım. O halde yaptığın icraatlardan bahsetmen abesle iştigaldir. Gel inde ilerde yapacağımız siyasetten bahsedelim.’’ Yoksa adaletsiz davranıyorsunuz. Maalesef Kılıçdaroğlu ilerde yapacağı siyasetten bahsetmiyor. Yaptığı önerileride nasıl gerçekleştireceğinden bahsetmiyor.

Şu anda yapılan mitinglerle millete zulüm yapılıyor. Milleti işinden gücünden edip ayni plakları çalıyorlar. Batı'da bu tür seçim mitingleri yapılmıyor. Televizyon kanalları karşılıklı münazaralara imkan veriyor. Kılıçdaroğlu'nun Kırkpınar pehlivanları gibi başbakanı bakanlar kurulu ile karşısına çıkmasını istiyor. Zaten mitinglerde soracağını, söyleyeceğinin hepsini, hakarete varacak şekilde söylüyorsun. Televizyonda söylemek istediğin ithamlar neler olabilir ki? Hani bazı kabadayılar ‘’ Tutmayın beni, parçalarım seni ‘’ diye yalancı pehlivanları andırıyor.

Gelelim Başbakanın övündüğü sağlık reformuna. Sigarayı yasaklatması büyük bir Sağlık hizmeti idi. Çifte yollarla trafik kazalarını, ölümleri azaltması büyük bir hizmetti Yanlız reform sırasında yapılan hatalar vardır. Bu hatalardan bir doktorlara yapılan haksızlıktı. Bunun için doktorlar yollara çıktılar, seslerini , şikayetlerini duyurmak istediler. Fakat sağlık bakanı ‘’ astığım astık ‘’ tarzında , bizde bakanlığa gelince herşeyi en iyi ben bilirim hastalığına kapıldı.

Askerler bizi korumak için hudutlarda vazife görüyorsa , doktorlar da sağlığımızı korumak için , sırasında 24 saat çalışıyor, çok ciddi sorumluluk taşıyorlar. Onları diğer bürokrat, memurlar, askerlerle mukayese edemezsiniz. 11 senelik lise tahsilinden sonra 6 sene tıp tahsili , 5 sene ihtisas , daha sonrada senelerce sürgün bölgelerinde zorunlu hizmet yapıyorlar. O halde yaptıkları hizmete karşılık adam gibi yaşam imkanları, daha mühimmi de yetişmeleri için gereken ilmi imkanları temin etmeniz gerekir. Ortaokul açar gibi Tıp fakülteleri açmanızla doktor sayısını artırabilirsiniz, fakat kalitelerinin garantisini sağlayamazsınız. Yahutta başbakanın çirkin ithamı, sanki bütün doktorlar etikten ırak bıçak parası sahtekarlığı ile töhmet altında bırakamazsınız. Ayda 30 dolara çalıştırlan ideolojik Kuba modeli saçmalığı bir tarafa, sosyal demokratların iktidar olduğu melmeketlerde, olduğu gibi,  yüksek kaliteli universitelerde yetişme imkanı, adam gibi yaşam sağlayan mali imkanları doktorlarınıza temin etmeniz gerekir. Sadece tek taraflı , millete daha iyi, daha kolay, daha ucuz sağlık hizmeti parolası ile doktorların isteklerinide göz ardı edemezsiniz.

Gerçi ben 50 sene evvel Ankara Üniversitesi'nde ihtisas yaparken maaş falan almazdım / almazdık. Kilinikteki 15 asistan da 5 sene volontor çalışırdı. Şimdi evinin önünde iki arabası olmayan doktor yok.

Kılıçdaroğlu'nun 600 TL lik önerisi kendi icadı değil. Almanya da hiçbir geliri olmayan vatandaşlara ayda 400 euroluk yardımda bulunurken, buna ilaveten ev kirasını karşılamaktadır. Tramvay biletinden ,tiyatro biletine kadar, diş macunundan , senede bir pijama yardımı , ve daha bir çok sosyal yardımlarda bulunmaktadır. Amerika'da 600 dolar verilmekte, sağlık hizmetleri için ödeme yapma ihtiyacı olmaz geliri olmayanların. Fransa'da az gelirliler sokaktaki telefıonu kullanmakta olduğu için, evdeki telefondan daha ucuz tarife uygulanmaktadır.

Türkiye' de 3 sınıf var. Birincisi köylüler ( %38), ameleler. Giyimlerindende tefrik edebilirsiniz. Köylüler gelirlerini deklare etmedikleri için yoksul sınıfından sayılmaktadır. Halbu ki onların kerpiçten de olsa bir evi vardır, ineği, keçisi olduğu için sütü, yoğurdu , tavukları olduğu için yumurtası da vardır.Giyiminin çoğunuda kendisi dikmekte,

Yahut ta en ucuzundan temin etmektedir. Bu sınıfın Batı'daki seviyeye getirmek seneler ister. Bu iktidar hiç olmazsa sağlık hizmetlerini garantilemiştir. Hatta özürlüler de yurt çapında yardım görmektedir. En üst tabaka ise arabsı olan, apartıman yahut ta villası olan, marka giyecekleri kullananlar tahsillidir. Koruyucu hekimlikten de faydalanmaktadırlar. Kitap okuyanı da vardır. Asıl yoksul olanlar emekliler, küçük esnaf ve köyleri boşaltılıp ta göçe maruz kalanlar. Onlar varoşlarda yaşarlar, gece kondularda, ancak ilkokulu bitirmişlerdir. Giyimleri de marka taklitleri ve tramvaya, minibuse binerler. Pek okumak imkanları olmadığı gibi, belki, türkü söyler, pop, yahut arabesk müziği dinlerler. 600 lira ile aile geçindiren emeklilerin durumu içler acısıdır. Bu üç sınıf eski yunanda da varmış, Marx 'da bu üç sınıftan bahseder. Dünyanın her tarafında bu sınıflama geçerli. Üst sınıfın kısa zamanda zenginleşmesi baş döndürücü.

Bu kapitalist sistemden kaynaklanıyor. O şahısların daha zeki ve çalışkan olmasından değil. İktidarlar bürokraside gerekli denetimi yapamamaktadır. Demokrasilerin zayıf karnı rüşvet mekanizması devreye girer.

Batı'da da işsizlere, geliri olmayanlara yapılan sosyal yardımlar çalışanlar da nefret duygusu uyandırmaktaır. Sosyal yardım alanlar kayıt dışı iş yerlerinde çalışıp ikinci kazanç sağlamaktadırlar.

Ben arada-bir yeşil kartlı vatandaşlara hizmet olsun diye sağlık hizmeti verirken yapılan suistimallerden haberdarım.

Basınımız da maalesef ciddi çalışmıyor. Kadın vucudunu istismar eden reklamlara yer vermekten , münferit hadisleri öne çıkarmkatan vatandaşın hakiki sorunlarına eğilmiyorlar.

Türkiye 'de genel çapta bazı sosyal hastalıklar mevcut. % 90 herkes yalan söylüyor, ‘’ milletin dini imanı para olmuş’’ deniyor. Futboldaki fanatizm kronik bir hastalık. % 38 i bütün yaşamında tek kitap okumamış. İnsanlar objektif, yani nesnel kelimesinden bihaber. Hadiseler şahsileştirilmekte, hissiyata dökülmekte. Akli vecibeler yerine getirilmiyor. İşte seçimlerde polemikten başka dişe dokunur bir laf yok. Gel de üzülme bu milletin haline.

Antalya. 17.05.11

Hiç yorum yok: