1 Ağustos 2011 Pazartesi

Atatürk’ün okunmasını EMRETTİĞİ kitap..



Dr.İsmet Turanlı
dr_ismetturanli@mynet.com


Atatürk’ün okunmasını EMRETTİĞİ kitap

( FİN halkının KÜRT halkıyla tarihdaşlığı)  

Rus yazar Grigoriy PETROV, yaklaşık 100 sene önce Finlandiya hakkında Beyaz Zambaklar Ülkesinde ( Bir milletin uyanışı ) adlı bir kitap yayınlamış ve bu kitap bestseller olmuş. Atatürk’de bu kitabın okunmasını , değil tavsiye., emretmiş.

Bu yazardan ve kitabından bahsettikten sonra Finlandiya tarihinden bahsedeceğim. Zire onların tarihçesi KÜRT halkınınkine çok benziyor.

1866’da Petersburg’ta doğmuş olan Grigoriy PETROV , ilahiyet tahsili görüp papaz olmuş. Petrov’un retorik sanatındaki yeteneği kadar edebiyattaki yeteneği de kuvvetliydi. Konferanslarında şunu tekrarlıyordu. ‘’Rusyanın yaşantısı iyi değil, halk cehalet ve fakirlik içinde . Ülkenin bütün bilinçli güçleri, halkın iyiliği için yorulmadan çalışmalıdır. Hayallerinizdeki sevgili halkınız bu değildir.’’

Liberal düşüncelerinden dolaylı kilise onu papazlıktan azletti. Ardından sürgüne gönderildi.Orada Rusların en saygın ressamı REPİN’ le tanıştı.Repin onun resmini yaptı. Daha sonra İstanbul’a kaçtı. Yogoslavya devletinin daveti üzerine Belgrad’a gitti. Orada orada uğradığı güçlükler karşısında şöyle diyordu: ‘’ Tanrım, beni dostlarımdan koru, düşmanlarımla kendim başa çıkarım’’.

Fince adı SUOMİ olan Finlandiya, 1809 da Rusya’dan ayrıldı, özerkliğine kavuştu. Daha önceleri de yüzlerce sene İsveç’in bir eyaleti gibiydi.Tek geçerli dil İsveççe’ydi. FİN dili ise halk dili olarak kabul ediliyordu. Ne Fin gazeteleri, ne de Fin dilinde edebiyat vardı. Netice olarak Fin dili, edebi dili gelişmedi. Ülkede İsveç kültürü baskındı. Finlandiya İsveç’ten ayrılıp da Rusya’yla birleştikten sonra , özel yasalarla yönetilen büyük bir il haline geldi.

Finlandiya sorunu ( Kürt sorunu gibi) , Rus toplumu için büyük bir problemdi. Rus toplumunda aşırı sağcılar, milliyetçiler ve oktobristler (Ekimciler), ‘’Finlandiye karşıtları ‘ safında yer aldı. Sağ basın her gün iğneliyici laflarla dolu anti-Fin makaleler yayınlıyordu. Milliyetçiler şiddet eylemleri başlattılar.

Onlara, aralarında solcular ve mantıklı düşünen memur kesimi de bulunan , ‘’ Profin’’ kampı karşı koydu. Finlandiya’nın özerkliğinin korunmasında esas rolü Rus liberalleri oynadı.

Petrov makalalerinde Finlandiya’dan ve ülkenin temizliğinden, vatandaşlarının dürüstlüğünden sevgiyle bahsediyordu. Yazarda hayranlık uyandıran şeylerden biri de Finlandiya’nın anayasal düzenidir. Bataklıklar Ülkesinde adlı eserinde şuynları yazıyordu.:

‘’ Rusya’nın burnunun dibinde , Petersburg’un hemen yanı başında, Neva nehrinden iki saat uzaklıkta, Rus vatandaşları için canlı, anayasal bir çekicilik duruyor. Güçlü bir Finlandiya duruyor ve gururla, ‘’ Kendimi idare ediyorum.’’ Benim halkım kendi küçük ülkesinin sahibidir.’’ diyor.

Petrov şöyle devam ediyor: ‘’Şunu unutmamak gerekir ki, Suomi gibi, kayalıklar ve bataklık arasında bir ülke yaratmak ve kültürünü geliştirmek çok zor ama her şeyi yıkmak çok kolaydır. Ancak bizim büyük Rusya’mızın merkezlerinde ya da civarlarında olsun, kültür seviyesi çok düşüktür. Bu yüzden Finlandiya sorunun getirilmesinde de çözülmesinde de çok dikkatli davranılmalıdır. Finlandiya Rusya ile kıyaslandığında , tehlike yaratabilme açısından çok küçük kalıyor. Finlandiya milliyetçiliğinin doğuşu , binlerce Finlandiyalının ülkelerinin gelişmesi için verdiği savaş, bütün bunların temelinde gerçek olaylar var.’’

Finlandiya’nın ekonomik ve toplumsal gelişiminin sorunlarını çözen yasama ve idare organları vardı. İsveç parası 1840’a kadar Rus rublesiyle birlikte kullanıldı. Kendilerini hiçbir zaman İsveçli olarak kabul etmeseler de, yine de milli duyguları daha oluşmamıştı. ‘’ Biz İsveçli değiliz,’’ diyorlardı. ‘’ Rus olmak da istemiyoruz, o zaman Finlandiyalı olmak için de çok çalışmalıyız. Öncelikle dilimizi korumalıyız. O var olduğu müddetçe biz kendimizi !’’ Halk ‘’ olarak hissedebiliriz. Atalarımızın dili kaybolursa, halk da kaybolur ve mahvoluruz..’’

Onu geliştirmek hatta statüsünü yükseltmek, büyük vilayetin resmi dili yapmak gerekirdi . SNELMAN, milli uyanışın önde geleniydi. Halkın kendi tarihi ve kültürel kökleri olgunlaşmadan, millet olamayacaklarını çok iyi biliyorlardı. Bunun vazgeçilmez temelini milli edebiyat oluşturulmalıydı. Fin halkının epik destanı KALEVALA’yı yayınladılar. Ve halk şiirlerinin ilk derlenmesi KANTELE’yi yayınladılar. (1831).

Yaşam mimarlarının çoğu, Finlandiya’yı kendi vatanları bilen İsveçli elit tabaka mensuplarıydı. SNELMAN şöyle diyordu.:

‘’ Halkın fakirliği hangi yöneticinin umurunda veya universitedeki hocalardan hangi biri cahil halkın eğitilmesi için kafa yoruyor.? Adaletin ve eğitimin dili İsveç dili olduğu sürece , halk asla bağımsız olmayacak.

Petrov’un kitabı gelişmiş, modern ve kültürlü milli bir devlet yaratrılmasında başvurulan bir reçete haline gelmişti. ‘’İnsanlar şahsi sorumluluklarının farkına varmadığı sürece, ülkelerenin kalkınması da mümkün olmayacaktır. Ülkenize ve halkkınıuza bedenizinin, aklınızın ve ruhunuzun bütün gücünü verin ‘’.

Değerli okurlar, bu yazdıklarımdsa FİN kelimesinin yerine KÜRT kelimesini koyup okuduğunuz zaman KÜRT sorununa empatiyle yaklaşabilirsiniz.

Petrov’un kitabında sözü edilen pek çok şey belki de eskidi fakat tazeliğini muhafaza eden bir mevzu FUTBOL’dur.

FUTBOl’la ilgili aşşağıdaki cümlelerle şovenist politikacılara ters düşeceğimi biliyorum. Ayrıca futbolseverleri üzebilir, kızdırabilirim. Ancak bütün okuyacaklarınız Petrov’a aittir ve maaleswef bu epidemi bütün dünyaya çok daha yoğun bir şekilde yayılmıştır.

‘’ NAPOLYON’un İngilizler tarafından yenilmesinden sonra bütün Avrupa ‘da İngiliz taklitciliği almış yürümüştü. İngilizlerin çirkin ve gülünç davranışları örnek alınıyordu. Sigara içmek, alkol tüketmek, yüksek sesle konuşmak, küfreymekle, İngilizlerin sapkın yaşam tarzlarının kötü kopyası haline geliyorlardı. Zengin yetişkinler İngilizler gibi yarışlara çok para harcıyorlar, İngiliz usulü viski içiyorlar, İngilizler gibi giyinip, saçlarını dahi İngilizler gibi kestiriyorlardı.

‘’ Gençlik İngiliz sporlarıyla ilgilenmeye başladı.; özellikle İngiliz sporlarının en kötüsü olan FUTBOLLA . Bütün Avrupa da FUTBOL özgün bir DİN haline geldi. Futbol’u bilim, sanat haline getirdiler. Manen fakir olan cahil , kaba sokak basını, gençlerin bu tutkusununun peşine düştü. Sömürdü. Nerdeyse her gün FUTBOL kahramanlarıyle ilgili görüşler yazılıyordu.İnsanlarda ilginç fikirlere karşı ilgi yoktu.

‘’ Aylak,sağlıklı ve maalesef manen tembel olan FİN gençliği futbolla ilgilendi. Futbol, ruhu saran MİKROP gibi, Finlandiya’daki şehir gençliğinin katmanlarını sardı. Futbol artık moda olmuştu ve bütün neslin fikirlerini ve kalplerini işgal etti.

‘’Büyük paralar harcanıyordu. Gençlerin okulda geçireceği çok değerli zaman, bir başka şey için tüketiliyordu’’.

SNELMAN ve arkadaşları , gençliğin entelektüel gelişiminin yerini bunların almasını bir türlü kabullenemiyorlardı. Nesillerinin hem akli ,hem de manevi açıdan fakirleşmesine ciddiyetle bakıyorlardı. Bizim gençliğin tamamı neredeyse maneviyat tüberkülozuna yakalanmış.

‘’ Felsefeyi çok ileri götürmüş bir halk olan eski Yunanlar jimnastiğe, koşuya, uzun atlamağa saygıyla yaklaşmışlardı. Ama halkımızn kuvvetli bacaklı, fakat zayıf beyinli olmasını da istemiyoruz. Aşşağısı öküz bacakları, yukarısı ise koyun kafaları , kutu gibi boş, hafif bir kafatası.

‘’ Sizler Finlandiya’nın futbol başarısına hayran kalıyorsunuz. Siz güçlü ayak takımızın İsveç,e, Norveç’e ve Danimakraka’ya galip gelmesine seviniyorsunuz. Sizin sevinciniz beni mutlu etmiyor. Eğer bizim Suomililer ‘’ Güçlü düşünce’’, Büyük İş, Süt üretimi, En iyi yumureta, Seçkin Buğday, Temiz Vicdan. Yeni Fikir’’ ile Karnı doymuş Halk gibi isimli topluluklar olsaydı bu beni daha mutlu ederdi.

‘’ Ben isterdim ki , siz gençler, sadece Fransızları, İngilizkleri, Almanları da yenesiniz. Fakat bunu topa vurarak değil de , aklınızla , kalbinizle iradenizle yapasınız.

‘’ Sokrat ve Herkül’ün resimlerini karşılaştırdığınızda görürsünüz ki SOKRAT’ın büyük kafasına beyni sığmaz. Halbuki Herkül’ün alnı geniştir, kasları gelişmiştir. Fakat büyük zeka , maneviyat sahibibiri değil. Genç Finlandiya’ya, deri topun arkasından koşturan insanlar ve ahlaki değerlerini yönetebilecek insanlara ihtiyaç var.

‘’ Futbolcuların kaslı bacaklarının savaşıyla fazla uzağa gidemezsiniz. Topa kafayla vurmak için sağlam alına ihtiyaç var, alın ise koyundadır. Sanmıyorum ki , Finlandiya’nın gençliği koyunun kafasıyla gurur duyabilir.

Finlandiya gençliği, unutmayın, sizin göreviniz topu yükseğe ve uzağa atmak değil, halkınızı yükseklere çıkarmaktır. Vatanınızı hızlı bir şekilde geliştirmektir.

PETROV’un bu kitabını 60 sene önce okumuştum. TÜYAP’ı gezerken yeni baskısını görünce aldım. Bu makaleyi okuyupta YORUM yapmanızı çok arzu ederim. Yorum yapmazsanız sizinde Futbol fanatiği olduğunuzu düşünürüm.

Köln. 23.07.11

Hiç yorum yok: