16 Ocak 2009 Cuma

Aftan Herkes Yararlanır






A.Kadir Konuk / Yenihayat1@t-online.de

Bir şeyler oluyor.
Gece saat üçte, dörtte, beşte onlar oradalar. Televizyonlarda gecikmiş olabileceğini düşündükleri bir haberi bekliyorlar. Bilgisayarı olanlar internette arıyor aynı haberi.
Çıkıyor mu acaba? Çıktı mı?

Beni şaşırtan, sevinçten zıplatan, duygulandırıp çocuk gibi ağlatan mektuplar düşüyor bilgisayar ekranına. Onların umutları umudum oluyor bir anda.

Ama biliyorum, umut etmek güzel, umudu gerçekleştirebilmek için mücadele etmek daha güzel, umudu gerçeklerin yerine geçirmek yanlış.

„Devrimciler duygusal olmazlar“ diyenlerin inadına duygu dolu yüreğim. Kırk yıllık siyasi yaşamımda bütün olan bitenin tanığı olduğum, çok daha korkunç olayları yakından bildiğim halde gelen mektuplar beni ağlatıyor, sihirli bir çubuğum olmadığı için onları isteklerine hemen kavuşturamıyorum, kendi güçsüzlüğüme sinirleniyorum.

Bu nedenle öncelikle bana gerçekten güç veren bir mektubu alıyorum aşağıya.

„„Merhaba içime çığ gibi düşen ses, merhaba... Bir şiirimde demiştim ki;

Nasılsa hesap vermiştim,
sesimle yargılandığım
gözaltı odalarında
ne çok kimsesiz çocuklardık biz
kısırlaşan
coğrafyada
ne çok iltihaplar armağan edildi
alın yazımıza
özgürlüklerimiz ne dardı
vurulduk düşüncelerimizden
gömüldük çürük kokusundan midelerimizin bulandığı
ağızların tavan aralarına
unutulduk…

En güzel mevsimimde mayıs ağrısı gibi çöreklendi, yuvalandı eşimin yokluğu.
Eşim de değilmiş hani, cezaevi öğretti bana ilk.
Sevdiğine dokunamamanın sancısını.
Resmiyet gerekirmiş, birinci derece yakın değilmiş. Yürekten yüreğe kurulan köprüler.
Demek ki devet baba sevdalık hiç çekmemiş.
Islah etmek değilmiş amacı, çok şey öğrendim aslında. Burada sayamayacağım.
Adli mahkum yakınları tanıdım. Afistiyorum.com'da.
Bizler af istemeye utanırdık dediğiniz gibi.
O yüzden siyasi suçlu yakınıyım diyemedim.
Sol dehlizi yüzünden yargılandı, ceza aldı, düşünce suçlusudur diyemedim.
Dinsizim, ırksızım hepinizi kucaklamaya geldim acım aynıdır diyemedim.
Oysa bizlerin yakını topluma en ufak zarar vermemiş, çalıp çırpmamış, tecavüz etmemiş, öldürmemişti kazara olsa bile...

Efsun tanıdım orada. Ne Efsun ama, adı gibi...
Sorgusuz kucakladı beni.
Sorgudan yorulan yüzümü öptü.
Onunla bağırmaya başladım ben de af istiyorum diye.
Yılmayın sayın Konuk.
Bizleri yıldırmaya çalıştıkları gibi siz de yılarsanız kim sesimize ses olabilir.
Adli mahkum yakınları tecriti bilmez, F tiplerini bilmez. Anlatın.
Sesinizle daha çok çoğalsınlar.
Öğrensinler.
NÂZIMLAR, DENİZLER BUNLAR DA BİZİM KAYIPLARIMIZ.
ONLAR ACILARIMIZI BİLSELER SESLERİ DAHA GÜR ÇIKAR.

Gününüz aydın olsun değerli Konuk, aynı sesin güzelliğinde Zindanlar boşaltılsın siyasi genel af, aynı sese kulak vererek, KOŞULSUZ GENEL AF... Sevgilerimle..."

Böyle yazmış sayın Ayşe Beyza.

Teşekkürler sayın Beyza. Güç verdiniz bana. İlk kez bir siyasi tutsağın yakını doğrudan ses verdi sesime. Biliyorum ötekiler de bir şeyler söylemek istiyorlar, ama nedense çekiniyorlar, utanıyorlar. Onların da seslerini yakın zamanda duyacağımıza inanıyorum.
Şimdi tartışma biraz daha boyutlandı.

Kime af?

Sözcüğün tam anlamıyla iğrenç suçlar için böyle bir talebim olmadı benim. Ama böyle bir talebin olmaması, çıkabileceğini varsaydığımız bir afta onların bu affın dışında kalacakları anlamına gelmiyor.

Yasalar kişilere, zümrelere göre yapılmazlar. Büyük aflardan biri olarak bilinen 1974 affı her ne kadar siyasiler gözetilerek ilan edildiyse de içeride olan herkes bu aftan yararlandı. Daha sonra yapılan yasal düzenlemeler, şartlı salıverilmelerle ilgili yasalarda da böyle oldu. Böyle olması hukuk açısından anormal değildi.

Bizim bazı suçlular için af istememiz yada istemememiz konuyu değiştirmez. Ben önceliği siyasi tutsaklara veriyorum, ama onlar için bir af çıkarıldığında bunun öteki tutuklu ve hükümlüleri de kapsayacağını biliyorum.

Bizi bırakın, onları içeride tutun şeklinde bir istemde bulunmak hem olanaksız hem de –bazı iğrenç suçları dışında tutarak- genelleme yapılınca insani değil.

Affın böyle bir yanı var işte. En iğrenç suçları işleyenler de yararlanıyorlar ne yazık ki.

Konuyla ilgili yazan bir okur mektubunu aşağıya alıyorum:

„SAYIN Abdulkadir Bey, ben de http://www.afistiyorum.com sitesinin bir üyesiyim, bugüne kadar sizin varlığınızdan bile haberdar değildim. sitede yazılarınızı yayınlamışlar kendimce sizinle orda tanıştım ve çok mutlu oldum,

ben 80 li yıllarda hiç suçsuz yere 8 yıl diyarbakır cezaevinde her türlü işkenceye maruz kalmış ve 8 yılın sonunda suçu sabit görülmediği için beraat etmiş bir adamın yiğeniyim,

şu anda cezaevinde abim var cezası kesinleşmemiş olmakla beraber 3 kez ağırlaştırılmış müebbet cezası isteniliyor. sitedeki arkadaşlarla bir çok konuda fikir ayrılıkları yaşadım, bunlardan en başta geleni ben ayrımsız şartsız genel af çıkması taraftarıyken sitedeki arkadaşların bir kısmı sadece kader mahkumu dedikleri adli suçladan cezaevinde yatan yakınlarına af çıkmasını savunuyorlar, tüm adli suçlardan yatanları kader mahkumu sınıfına sokmanın doğru olmadığını defalarca tekrarlamama rağmen bir türlü anlatamadım, adli suç sayılan tecavüz suçunu işleyeni dahi kader mahkumu sınıfına koymak ne kadar doğru_? bence hiç.... çıkacak olan bir affın siyasi suclular sayesinde çıkacagına eminim, bu sayede adli mahkumlarında faydalanacagınıda ama bunu anlamamakta ısrar edenler var aramızda, nedense rtak bir paydada buluşamıyoruz..!!

site açıldığından beri kayde değer bir adım attığımız söylenemez, bizim sesimize gönülden kulak veren tek kişi sizi gördüm diyebilirim... cumhurbaşkanına, başbakana, adalet bakanına faxlar çekiyoruz mailler atıyoruz ama bunlarla bir sonuca varamayacağımızı sitedeki bazı arkadaşlar anlamasa da ben çok iyi biliyorum..

sitedeki ne mutlu türküm logosuna yaptığınız eleştiriyi de çok yerinde buluyorum, hak vermekle kalmayıp bu fikrin doğru olduğunu ve kulak vermemiz gerektiğini de sitede yazdım.. YIKILSIN ZİNDANLAR !!“

İkinci mektubun yazarı büyük bir beklenti içinde. Konuyla ilgili bir gelişme olup olmadığını soruyor, benden bir müjde bekliyor. Önce mektubu okuyoruz:

“Sevgili Abdülkadir Bey! Sizi duyarlılığınız ve zekanızla tanıyoruz, bu ülkede istedikleri kişilere af çıkarılabilirken, içeridekiler kesin suçlu konumuna düşürüyor, emin olunki yakından yaşadık, kesinlikle tanıdık meselesi yüzünden ceza yiyenler var, o kadar haksızcaki herşey; ifade etmekte zorlanıyorum, istikbali sönen, onbinlerce insan var, madem suç var, nedeni de vardır, elbette gerçekten suçluluları savunmuyorum, ama suçsuz olanları gözlerimizle gördük, lütfen af konusunda bir gelişme var mı, hepimiz perişan olduk, hem maddi hem manevi olarak, lütfen bize bu konuda yardım edin, size güveniyoruz, sevgilerimizle öpüyoruz. 22 yaşında kardeşinin haksızca içeri alındığını gören bir vatandaş... Ayrıca bu konuyla ilgili sitemizi de lütfen kontrol edin, http://www.afistiyorum.com/ seviyoruz.“

1983 yılında İzmir Şirinyer Askeri Cezaevi’nden önce İstanbul Selimiye Askeri Cezaevi’ne oradan da Sultanahmet Cezaevi’ne götürülmüştüm. Tek Tip elbise giydirmek için insanlara işkence yapılıyor, saçları kesiliyor, fotoğrafları çekiliyordu. Bu elbiseyi giymemek için nelerini vermedi insanlar o günlerde. Kaç kişi öldü bir bez parçası nedeniyle.

Açlık grevinin dokuzuncu gününde İzmir’e sevkim çıktı. Bindirildiğim sevk arabası cezaevi avlusundan çıkınca bir yığın yaşlı kadın koşuştu arabaya doğru. Hepsi incecik tel aralarından içerideki kişiyi görmeye çalışıyordu. Hep oradaydılar, sadece geceleri yatmaya gidiyorlardı. Ne zaman bir araba çıksa dışarı, anında sarıyorlardı çevresini. Oğullarıydı belki o adam! Yüzü kafes telleri tarafından küçücük karelere bölünmüş olsa bile oğullarını tanırlardı elbet!
Ağlamıştım!


Bir çiçek göndermiş sevgili bir mahkum annesi bana. Başım gözüm üstüne. Biliyorum benden genç o anne, ama yine de bir oğlu da ben oluyorum, öpüyorum ellerinden saygıyla.
„Bu çiçek sana alev alev yüreyi yanan bir anneden nasıl teşekkür edebilirim ki. Sesimizi duydun demekki istenirse duyulurmuş kor olup küllenmeyen bu ateşe bir yudum su istenirse atılırmış ben size nasıl teşekkür edebilirim ki sessiz çığlığımızı duyup bize ses oldunuz...Biliyor musun uykusuz sabahlıyorum 19 ay/13 gündür nasıl ki sabah oluyor kaçıyorum evden ayaklarım beni nereye sürüklerse şuursuzca, deli virane dolaşıyorum bu kaçışlar bilinç altında belki de bir arayış ama yok, yok hiç bir yerde yok bütün baba oğullar oğluma benziyor gençler kız arkadaşları yanında ince uzun tertemiz hepsi oğluma benziyor ama oğlum yok, oğlumu ayırdılar hapismiş adı ceza eviymiş ne bilirim ben hiç bilmemki oralarda işim olmazki şimdi oğlum tutuklu kahretsin yaşanır mı böyle yaşanır mı akıyo yine gözlerim acıyo, çok acıyo canım biz bunları hakedecek ne yaptık ahhhh kadir bey ahhh bilemezsin bu acı nası yakıyo kendi çektiğim rezilliği hiç düşünmüyorum beş araba deyiştiriyorum oğluma giderken sabah beşte yoldayım kimsecikler yok bir ben...Yollara sor vallayi yollar dayanmıyo feryadıma.. O kapıları yumruklarımla kırasım geliyo, benim yavrumla arama giren o kapılar allahım çok soğuk canımı yakıyo o demirler benim canımı yakıyo beni yalnız siz anlarsınız diye yazıyorum... siz bize yardımcı olun biz sizinle birlikteyiz yeterki siz bizi yönlendirin benim canım çok acıyo allahım oğlum ne diyo biliyo musun anne diyo neden böyle kaliteli ayakabı aldın bir daha giymiycem ki diyo ay allahım bu ne zulm kulların ne vicdansız 23 yaşındaki filiz bunu söylüyo umudunu çaldılar bizim başımıza hasbel kader bu iş geldi ama bunların yaptıkları kasten insanı yokediyorlar benim canım çok acıyo çok zor,çok zor yaşanmıyo yaşanmıyo!“

Çocukları gözlerinin önünde kurşunlanan, öldürülen anneler o çocukların bir daha geri gelmeyeceklerini biliyorlar, ama yine de dönebilecek bir şeyleri beklediklerini biliyorum. İzmir Gültepe’de öldürülen, kucağıma bastığım, yüzüne gözyaşlarımı damlattığım sevgili öğretmen İskender Gül’ün ablasının „Kalk İskender“ diye bağırışı hala kulaklarımda.
Dışarıda öldürülemeyenler içeride bir bakıma çürütülüyorlar. Sapasağlam içeri girenler bin bir hastalıkla, genç yaşta kocamış olarak da tamamlayabiliyorlar cezalarını. On sekizinde cezaevine girip, otuşbeşinde, kırkında yaşlı kadınlar olarak çıkanları tanıyorum. Cezaevlerinde mektuplarla tanışıp, cezaevlerinde aşkı büyütenleri, nişanlananları, evlenenleri de biliyorum.

Acıları yakından tanıyorum, bu nedenle kendinizi yıkmayın diyorum sadece, kendinize özen gösterin, o çocuklar o duvarların arasından koca koca adamlar olarak çıkıp geldiklerinde sizleri yıkılmış, çökmüş görmesinler! Başınız dik olsun sokaklarda, kimse sizi ezik, bitkin, tükenmiş görmesin, kimse sizinle alay edemesin! Bu fırsatı tanımayın onlara. Sizin olmayan suçların ağırlığı altında ezdirmeyin kendinizi!

Yaşamımın tamamını bir ütopya uğruna harcamış, gelecek güzel günleri dilimden hiç düşürmemiş olsam da, insanlara boş ümitler vermeyi sevmiyorum. Ama önümüzdeki dönemde sınırlaması nasıl olursa olsun bir af olayının yaşanacağına inanıyorum.

Neden?

Cezaevleri alarm vermeye başladığı zaman Türkiye gibi ülkelerde yöneticiler geçici de olsa bir rahatlatma yolunu seçerler. Bu gün cezaevleri kapasitelerinin üzerinde dolu, bir yığın sorun taşıyorlar. Bir tutsak yakının belirttiği gibi cezaevi içi isyanlar bile yaşanabilir. Bu tür olayların özellikle af beklentisinin yoğunlaştığı günlerde yaşandığı biliniyor. İçeride tek beklentisi af olan insanlardan bazıları böyle anlarda kendilerine bile yönelebiliyor, özellikle uyuşturucu kullanma alışkanlığı olanlar, hapçılar kendi bedenlerini jiletlerle doğramaktan kaçınmıyorlar.

Bunların yanı sıra –belki kötü niyet sayılacak ama- sürdürülen Ergenekon operasyonları da bir affın öncüleri bana göre. Tutuklandılar, yargılanıyorlar, ceza verilse çeteden verilecek, yanlış bilmiyorsam altı ayla altı yıl arasında bunun cezası. Yatanlar yattılar, ötekiler yakalandı suçlu olarak lanse edildiler, sıra temize çıkarılmalarında. Böylece yargılanmış, cezalandırılmış insanlar olacaklar ama serbest kalacaklar. Bunun yolu küçük de olsa bir yasal düzenleme yada aftan geçiyor.

Yukarıdaki nedenler ve hızla yayılan herkesi pençesinde inleten ekonomik kriz iç huzursuzluğu artıracak. Burada af bir yerde devletin isteminin dışında rahatlatıcı bir olay olarak da değerlendirilebilecek.

Cezaevlerinin kısa sürede yeniden dolması engellenebilir mi?

Af elbette sosyal, ekonomik, eğitimsizlikten kaynaklanan sorunların çözücüsü değildir. Kader mahkumları, adli mahkumlar olarak isimlendirilen insanlar eğitimsizliğin, ekonomik yeterlisizliklerin, işsizliğin ürünleridirler. Bu sorunlar köklü bir çözüme kavuşturulmadıkça cezaevi kapıları onlar için her zaman açık duracaktır. Yazları parklarda bahçelerde yaşamayı becerebilen insanların küçük suçlarla kışı hapishanelerde geçirdiklerini biliyorum.

Siyasiler için sorun daha başka. Düşünce, örgütlenme, siyasi gösteri, kendini özgürce ifade edebilme, basın yayın alanlarında yasal düzenlemeler yapılmadığı sürece ve içeriden çıkanlar siyasi çalışmalardan vaz geçmedikçe onlar için de dışarıda sonsuz bir özgürlük olmayacaktır.

Tutsakların ve „Kader mahkumları“nın yakınlarına önerim; isteklerini tüm gazete yazarlarına, tüm televizyon çalışanlarına, ilgili kurumlara, sivil toplum örgütlerine, partilere bıkmadan yazmaları, onları bir anlamda bunaltmaları. Bir araya gelmeleri, tanışmaları, birlikte çay içip en azından acılarını paylaşmaları onları daha güçlü yapacak, buna inanıyorum. Sıcak günlerde cezaevlerinin çevresinde toplanmak, oraları birer picknick alanı haline çevirmek, birlikte yemek, içmek, şarkılar seslendirmek onları güçlendirir, birbirlerinin sorunlarına da çözücü yaklaşımlar getirir. Bu alanda yapılabilecek yasal gösterileri vazgeçilmez bir hak olarak kullanmaları onları çoğaltacak, seslerine yeni seslerin katılmasını sağlayacaktır.

Sizden oy istemeye gelenlere bir tek söz söyleyin:

„Af yoksa oy da yok!“

Ne yerel seçimlerde ne de genel seçimlerde vermeyin oyunuzu. Onlar cezaevlerini sizlere karşı silah olarak kullanıyorlarsa siz de oylarınızı onlara karşı kullanın! Önce çıkarsınlar affı, sonra istesinler oyu.

Biliyorsunuz, asıl af o ülkenin bütün yönleriyle demokratikleşmesinde yatıyor. Biz sadece insanların çektikleri acılara geçici de olsa bir çözüm istiyoruz. Af ne yazık ki şimdilik bu anlamdan pek fazla öteye gidemiyor.

Ama yine de „İsteyenin bir yüzü kara, vermeyen tandır deliği“ diyeceğim.

Zindanlar boşalsın! Siyasi genel af!
Zindanlar boşalsın genel af!

Hiç yorum yok: