20 Ocak 2009 Salı

VEDA YAZISI






Yener Orkunoglu / y.orkunoglu@fbi.h-da.de


İnsanın yaşamında bazı anlar vardır. Bir şeyi yapmak istersiniz ve bu bir şeyi yapmak için nedeniniz vardır, ama bir gerekçe eksiktir. Neden ve gerekçebir araya gelince, yapmak istediğiniz şey gerçekleşir.

İşin aslına bakılırsa, 2009 yılının hemen başından itibaren yazılarıma ara vermek istiyordum. Yazılarıma ara vermek için nedenim vardı, ama bir gerekçem eksikti.

İki nedenden dolayı, 2009 yılının hemen başında değil, Şubat ayından itibaren yazılarıma ara vermeye karar vermiştim.

Birincisi, devam etmekte olan bazı yazılarımın sonunu bağlamak istemiştim. Örneğin Rousseau’nun burjuva uygarlığını eleştirdiğini açıklamıştım. Ama Rousseau’nun burjuva uygarlığına eleştirilerinin tek-yanlı olduğunu açıklayamamıştım. Bu açıklamaya devam edecektim. Ayrıca Voltaire, Hegel ve Marx gibi filozofların Rousseau’ya yönelttikleri eleştirilere de yer vermek istiyordum. Öte yandan Liberal Ütopya ile Köylüğün Ütopyası konusunda mutlaka yazmak istiyordum. Doğal İnsan ve Uygar İnsan’ı yazacaktım. Negatif ve Pozitif Özgürlük konularını yazacaktım.

Amacım, tarihten dersler alarak, muhtemel yanılgılardan kaçmanın yollarını aramaktı. Okuyucuya söz verdiğimden, yazılarıma ara verme kararımı Şubat ayına ertelemek istiyordum;

İkincisi, 1997 Şubat ayında Özgür Politika’da yazmaya başlamıştım. 12 yıla yakın bir süredir yazıyorum. Şubat ayından sonra uzun bir süre ara vermenin daha doğru olduğunu düşünmüştüm.

Bu arada şunu da belirteyim. 12 yıllık dönem içinde yazılarım için para almadım. 12 yıl içinde mümkün olduğu kadar nesnel olmaya çalıştım. Yazılarımı olumlu bulanlar olduğu gibi, eleştirenler, kızanlar ve küfredenler de oldu.


***
Özgür Politika ve Gündem’deki yazılarıma son vermeye karar verdim. Beni tanıyanlar bilir. Duygusal kararlar vermem. Kararlarımda nesnellik daha ağır basar.

Selahettin Erdem’in yazısı bardağı taşıran son damla oldu. Selahattin Erdem’in ‘Maaşlı Yazarlar’ başlıklı yazısının ‘talihsiz bir yazı’ olduğunu belirterek şunları yazmıştım: ‘Selahattin Erdem’in yazısında bazı doğrularla bir çok yanlış iç içe geçmiştir. Öte yandan yazı, ince ayrımlar yerine, çok kaba genellemeler içeren bir yazı. Geçimini sağlayan yazarlarla, ticari amaçlar için yazanları aynı kaba koyuyor.’

Daha sonraki yazımda ise konuya açıklık getirilmesini söyledim: ‘Sonuçta ayırım yapmadan, kültür dünyasına katkı yapıp yapmadığını analiz etmeden, tüm yazarları aynı kaba koymak, ‘tüm kültür ve uygarlık dünyasını yadsımaya gider.’ Bu nedenle Selahattin Erdem, yazısına açıklık getirmek gibi bir sorumlulukla karşı karşıyadır.’

Selahattin Erdem açıklık getirdi. Kulaktan dolma bilgilere dayanarak şunları yazdı: ‘Duyduğuma göre, arı kovanına çomak sokma misali bu yazı bazılarını yerinden hoplatmış. Ben yazılanları okumuyorum. Türkçe'deki amiyane deyimle 'it ürür kervan yürür' deyip geçiyorum. Okuyanların söylediklerine göre, benim yazarlara hakaret ettiğimi yazıyorlarmış. Oysa ben onlara 'yazar' dememiştim. Doğrusu öylelerini 'yazar' olarak görmüyorum.’

‘İt ürür kervan yürür’ diyor. Evet, aynen böyle. Yazılanları okumuyor, başkalarının söylediklerine göre hareket ediyor. Bu ciddi bir tutum değildir. Yapılan eleştiriler arasında ayrım yapmadan, yine hepsini aynı kefeye koyuyor. Bu tutum, köylülüğün bir özelliğidir. Köylülük düşüncesi, ince ayırımlar yapamaz. Kaba genellemelere yatkındır.

Bu kadar yıllık siyasal tecrübesi olan Selahattin Erdem’in saldırgan bir üslup kullanmasını anlamak mümkün değildir. Eleştiri ve tartışma yerini hakarete bırakmıştır. Toparlayıcı olması gerekirken, dağıtıcı bir tutum almasını anlamak zor. Selahattin Erdem’in böylesi kaba üslupları hoş görülecek bir tutum değil. Sinir yıpratıcı bir davranış.

Ben Abdullah Öcalan’ın şimdiye kadar dışarıya karşı bu tür bir dil kullandığını hatırlamıyorum. Öcalan, içeriye karşı kullandığı dille dışarıya karşı kullandığı dili ayırmasını bilmiştir. Doğru olan da bu tutumdur. Selahattin Erdem, böylesi ince tutumu gösteremiyor nedense.

Son olarak Lenin’in vasiyetinden bir paragraf aktarmak isterim.

‘'Stalin gereğinden fazla kaba. Komünistler arasında, bizler arasındaki ilişkilerde kesinlikle rahatsızlık vermeyen bu eksiklik, bir genel sekreter için kabul edilemez nitelik haline geliyor. Yoldaşlar, ben bu nedenle Stalin'in başka göreve getirilmesi konusunu görüşmenizi öneriyorum. Bu göreve, Stalin'e göre her şey bir yana tek olumluluğu olan, yani daha sabırlı, ağırbaşlı, kibar, ve başkalarına daha çok dikkat gösteren kaprissiz vb. bir yoldaş önerilmeli.’

Sevgi ve dostlukla, hoşça kalın! Umut dolu yarınlara!

Hiç yorum yok: