19 Mayıs 2012 Cumartesi

HEKİMLER ALTRUİST (diğerkâm ) OLMALI...



Dr.İsmet Turanlı
dr_ismetturanli@mynet.com

Medyanın gösterdiği hassasiyetle son zamanlarda hasta sahiplerinin hekimlere saldırıları nerdeyse günlük havadis olmaya başladı.

Evvela şunun altını kalın hatlarla çizmemiz gerekir. Hasta yakınlarının yahut hastaların, hangi gerekçe ile olursa olsun, hekimlere saldırmaları af edilemez, kabul edilemez. Hekimlerin yapması muhtemel tıbbi hatalar sebebiyle müracaat edilecek merci etıbba oda’sı, veya mahkemelerdir. Hiç kimse şahsi infaz yapamaz. Yapıldığı takdirde suç sayılır.

Bir kavga olduğunda daima iki taraf vardır. Bu aile kavgalarında da böyledir, devletler arsında da. Bir taraf hep haklı, öteki tarafsa hep haksız olamaz. Bazen iki tarafta haksız olabilir. Mesela Arabasına arkadan gelen arabanın çarpması halinde ,öndeki arabanın sahibinin arkadan gelenin sürücüsünü dövmeye kalması haksızlıktır. Arkadan gelenin sürücüsü öndeki arabanın sürücüsünün ani fren yapması şeklinde suçlaması da haksızlıktır. Bazen her iki tarafta haklı olabilir. Yani hocanın her iki tarafı da haklı çıkarması üzerine ‘’ Hem o haklı, hem ötekisi haklı olabilir mi?’’ diyene de ‘’ Sende haklısın ‘’ demiş Nasrettin Hoca..

Hekimlere yapılan saldırıları lanetlerken Türkiye de hekimler de ki eğitim noksanlığına ve hekimlerin hasta karşısında ki davranışlarında ki hatalardan da bahsetmem lazım.

Türkiye de psikosomatik tıbbi eğitimi hemen hemen yoktur. Bu şu demektir: Hastaların sosyo-psişik yönden hastalanmaları hakkında eğitim verilmemektedir. Bir misal verecek olursam. Kanamalı bir kadın hastaya maalesef hiç sorulmaz. Kocan alkolik mi? Dövüyor mu?, Kaynanan zulüm ediyor mu? Çocuğun hastamı? Bu tip araştırma, sorgulanmadan ya kürtaj yapılır yahut hormon tedavisi uygulanır. Yukarda saydığım sebeplerden biri mevcutsa hasta ne kürtajla nede hormon tedavisi ile sağlığına kavuşur. Kısa bir müddet sonra ayni şikayet ile müracaatında ayni muamele yapılır. Halbuki sebebe göre tedavi etmek gerekir. Psikosomatik tababetin eğitimin de noksanlık olduğu için geçen sene ‘’ Türk psikosomatik jinekoloji derneğini’’ kurdum. Kongrelerde sempozyumla r da , seminerlerde bu hususta konuşmalar yapıyorum. Ümit ediyorum ki ana bilim bölüm başkanları bu mevzuyu ciddiye alıp eğitimine başlarlar.

Daha önemlisi de Türkiye de hekim meslektaşlarım hasta karşısında ( Tanıdığı değilse) çok nobran davranıyorlar ve hastayı bilgilendirmeyi ihmal ediyorlar. Hastayı hastalığı ve tedavisi, prognozu hakkında onun anlayacağı bir dilde, sabırla bilgilendirmeği ihmal ediyorlar. Türkiye de ‘’ Bilgilendirme ‘’ hakkında bir kanun bile vardır. Almanya da hekimlerin hastayı bilgilendirmede zahmete katlanmadılarını tespit ettikleri için sigortalar ‘’BERATUNG’’ bilgilendirmeyi ilaveten honore etmeğe , ödeme yapmağa başladılar. Hem bu hastalığın nevine göre de değişik tir. Eğer bu bilgilendirme fazla zaman icap ettiriyorsa ücret hekimi temahlandıracak kadar yüksektir. Türkiye de hekimlere böyle bir vazife ve ücretlendirme yoktur. Bu durum büyük bir eksikliktir. Gerçi hekimlerin ALTRUİST olmaları gerekir. Yani sırasında karşılık beklemeden de hastaya hizmet vermeleri mesleklerinin icabı olmalıdır. Bugün bütün dünya da her hizmet Para ile ölçülüyorsa hekimlerinde karşılığı olmayan bir hizmeti yapmaları beklenemez.

Ben 50 seneden beri mesleki yaşamımı Avrupa da geçirdim. Yaşım itibari ile de Türkiye de mecburen müracaat ettiğim meslektaşlarımdan hemen hemen hiç saygı görmedim. Hastayı karşılarken ayağa kalkan hekim yok. Ayakta karşılamağa dahi tenezzül etmiyorlar. Hastaya hal hatır sormak, şefkatle, güler yüzle hitap şekli yok. Öylesine anonim bir davranış ki hastanın itimadını sarsmaktadır. Bu mesleğin temelini atan, dört yüz yıl batıda kitapları okunan İBNİ SİNA hekimin davranışlarında bu nezaketi, bu tür yaklaşımı şart koşmuştur.

Daha kötü bir davranış şeklide SEMPTOMDAN TEDAVİYE geçilmesidir. Hocamız Cihat Babaoğlu’nun Semptomdan teşhise diye bir kitabı, sonrada Teşhisten Tedaviye diye vardı. Bugün hekimler hastanın arazına göre reçeteye sarılıp ilaç tavsiye etmektedirler. İstisnaları tenzih ederim. Buna Almanya da ‘’ Schubiladen Medizin) yani araza göre çekmecenin muayyen gözünden ilaç çıkarıp vermektir.

Bilgilendirmek ihtiyacı olan , beklentisi olan hasta ayak üstü sorup eline reçete tutuşturulunca infial gösteriyor. Hani ÇUVALDIZI kendimize de batırmamız gerekir.

Demek istiyorum ki hulasa olarak :

1. Hekimlerin hastaları iyi dinlemeleri, onları ciddiye almaları, hatta satır aralarındakini, söylenmemişleri duymaları( Söyleyenden çok dinleyen ARİF olmalı) , dinlemeğe zamanlarının olmadığı intıbaını uyandırmamaları gerekir.

2. Hastayı bilgilendirmeleri. Bakanlığın bu rubrik için ücret ödemeyi kabul etmesi gerekir.

Bu iki nokta halledilmediği takdir de daha çok hekim meslektaşım saldırıya uğrar. Bu iki davranışın sisteme girmesi ciddiyetini koruyor.

Bundan kırk sene önceydi Rahmetli Bedri Rahmi bana ‘’ Yarelerim göz göz oldu, cerrah gözleyi, gözleyi’ adlı tablosunu verirken bir sosyal davamıza parmak basmıştı. Bir hastanın merkeple naklini resimlemişti. O tablo hala evimin en mutena köşesindedir. Arkadaşım Yıldırım Aktuna sağlık bakanı olunca ona mektup yazmış on tane helikopter satın almasını ve , merkeple hasta nakline son verilmesini rica etmiştim. Şimdi bu arzumun gerçekleştiğini görüyorum. Buna rağmen arada bir TV. haberlerinde merkeple naklinin devam ettiğine de şahit oluyorum. Üzülüyorum.

Hekimlerimizin ALtruist olmasını bekliyorum. Para kazanmak önceliği olanlar ticarete ATILSINLAR. Hekimlik servet yapmak mesleği değildir. Hele hele kültür jeneralden uzak yaşayanlar mesleği olmamalıdır. Duvarlarında tek tablo olmayan, ömründe klasik müzik dinlemeyenlere Fazıl Say gibi tavsiyede bulunmak istemiyorsam da. RUHUN GIDALANMADSININ SAN’atta olduğunu söylemeyide yaşım icabı addediyorum.

Antalya. 08.05.12

Türk Psikosomatik Jinekoloji dern as başkanı.


Hiç yorum yok: