9 Şubat 2010 Salı

MENZİL’DE NELER OLUYOR?


Dr.İsmet Turanlı
dr_ismetturanli@mynet.com

Kahta’da bir kız çocuğunun diri diri gömüldüğünü gazetelerden öğrenince içim burkuldu. Tıpkı geçen sene bir genç kızın başının testere ile kesildiğini televiyonlarda izlediğimdede ayni hüsranla kahrolmuştum. Bunlar münferit hadiseler değil. Bir nevi yamyamlar ülkesi olduğumuzun ve bu konumla elbetteki batılı devlet adamlarının ve kamu oyu nezdinde muasır medeniyetin çok gerisinde olduğumuz kanaatlarına şaşmamak gerekir.

Bu cinayeti işleyenlerin MENZİL Nakşibendi tarikatına mensup olduklarını duyunca benim MENZİL köyü ile hatıralarım aklıma geldi.

Ondan evvel Ankara tıp fakültesinde bir müddet asistanlık görevimi sürdürürken bir kaç yaşantımı anlatmak istiyorum. Bir sabah doğum odasına uğradığımda kedi sesi gibi bir ses duydum. O kedi yavrusunu ararken korkunç bir tesbitim oldu. Çöp kutusunda yeni doğmuş bir bebeği buldum. Bu erken doğmuş bebeğin ölmüş olduğuna kanaat getirilerek çöp kutusuna atılmış olması idi.

Bir sabahta doğuma katkıda bulunurken doğumu gerçekleştirdiğim anne koluma sert bir tekme atarak bebeğin yere düşmesini temine gayretiyle karşılaştım. Allahtan çocuğun bacaklarını parmaklarımla sıkı sıkıya tutmuştum. Yoksa çocuk yere düşebilir ve bende ihtiyatsız davrandığım için bir insanın ölümüne sebep olabilirdim. O anda öfkelenmiş ve kadına bir tokat atmıştım. Sonradan öğrendim ki kadın evli değilmiş, belkide bir tecavüz neticesi gebe kalmıştı.

Son senelerde görsel ve yazılı basının bütün Anadoluyu içeren yayınları sayesinde binlerce çocuğun kaybolduğu, binlerce kadın ve genç kızların tasalluta uğrayıp, katlediklerini içimiz sızlayarak öğrenmiş bulunuyoruz. Bu korkunç olayları dile getirdikten sonra MENZİL’e ait bildiklerimi size anlatayım. MENZİL’in konumu yukarda anlattıklarım kadar mühimdir.

Menzil köyü, şimdi ismi değiştirilmiş köylerden biridir., Kahta kazasına 4 saatlik yürüyüş mesafesindedir. 70 sene önce ilk ziyaretiğimde 50 haneli bir köydü. Dedemin mülkü idi. Dersim baş kaldırısı sırasında hiçbir dahli olmamasına rağmen dedem feodal bir aşiretin reisi olması hasebiyle bütün akrabaları, çoluk çocukları ile Türkiyenin muhtelif vilayetlerine nefyedilmişlerdi (Sürgüne gönderilmişti) 1938 de. Menzil’de dedemin bir konağı vardı. Oradaki mülkünü amcama terketmişti. Konağın dışında kerpiçten yapılı çiftci evleri vardı. Köyün etrafında sebze ve meyve bahçeleri, üzüm bağlarıda badem, nar ve incir ağaçları ile çevrili idi. 1952 senesinde o konakta, yani amcamın evinde bir ay kalmış, bitişik Göçeri köyündeki mahsullerin paylaşımına ve pamukların toplatılmasına nezaret etmiştim. Köylülerle bir arada yaşamış, onların hayat tarzını yakından tanımam mümkün olmuştu.

Konağın bir selamlık, birde harem bölümü vardı. Avlusundada en azından 50 ye yakın misafirin atlarını bağlayacakları, yemlerini alabilecekleri ivmeler vardı. Ayrıca büyük ahırlarda öküzler, inekler, koyunlar v.s. barınıyordu. Oturma odasının duvarları renkli boyalarla boyanmış çiçek resimleriyle süslü idi. Her sabah yayıktan çıkmış taze tereyağı, taze yufka ile kahvaltı yapardım. Amcam misafir odasının bir bölümünün okul olmasını sağlamış, amcam oğlu Mehmet ve iki çiftci çocuğu orada ilk okula başlamışlardı. Cami falanda yoktu. köyde. İbadetide islamı kulaktan dolma öğrenmiş olan hacı, hocalar idare ediyorlardı. CHP nin tek parti devrinde dini tedrisat yasaklı idi. Amcamın vefatını müteakıp köydeki mülk tek evladı olan oğlu Mehmete intikal etmişti. O da tahsilini tanmamlamak için köyden ayrılmış. Önce kazada lise tahsilini, sonrada Dengir Fıratla, yani kuzeni ile birlikte Ankara’da hukuk tahsili yapmıştı. Dengir’in kız kardeşi ilede evlenmişti. Menzil köyü ile bir alakası kalmadığından orayı Siirt’en göç etmiş bir şeyhe satmıştı. Şeyh Nakşibendi tarikatı mensubu, temsilcisi idi. Kahtada cinayeti işleyenlerinde o tarikata mensup olduğunu öğrenince Menzil’in şimdiki durumu hakkında biraz malumat vermek istedim. Duyduğuma göre orası tarikat mensuplarının öylesine cazibe merkezi olmuş ki hergün otobüslerle yüzlerce müritleri şeyhi ziyarete geliyor ve külliyetli miktarda tekkeye maddi destek sağlıyorlarmış. Bildiğim kadarı ile 1927 çıkarılan bir kanunla şeyhlik, tekkeler, tarikatlar yasaklanmıştı. Menzile 10 dakika mesafede bir nahiye müdürlüğü, kazadada kaymakamlık olmasına rağmen böyle bir tarikatın saltanatını sürmesine neden müsaade edilmesini anlamış değilim. Deniyor ki oraya bakanlar bile geliyor, şeyhi ziyaret ediyorlar. Hastalar, sakatlar, kötürümler şeyhten şifa bulmağa geliyorlarmış.

Televizyon önünde siyasiler, köşe yazarları Anadoluda siyasetin tecellisi PKK nın, yahutta Fethullacıların etkisi vardır tarzında ahkam kesmekteler. Halbusuki orada iktidarın köylere kadar götürdüğü hizmetlerin geçerli olduğu intıbaını edindim. Artık köy yolları asfaltlanmış, köylünün evine su götürülmüş, ebeler, sağlık ocakları köylerde hizmet vermekteler. Demokratikleşmeden önce Jandarma hakimiyeti ,feodal yapı köylüyü sindirmişti. Muhalefet partilerinin bu durumu idrak edip köylüye hizmet projeleriyle yaklaşmaları gerekmektedir. Oralarda ne PKK nın nufuzu, nede Feodalitenin etkisi kalmış. Geçerli olan, vatandaş nazarında sadece hizmet değer taşımaktadır. Bir taraftan Türkiye değişirken hala tarikatların, eğitimsizliğin sosyal alandaki ilkelliği yok etmesi yönünden yapılması gereken hizmetler aydınlarımıza sorumluluk yüklemektedir.MENZİL’i basınında mercek altına alması dileğim, çağrım akis bulacağını ümit ediyorum.

Köln. 06.02.10

Hiç yorum yok: