21 Ağustos 2011 Pazar

Kürt Sorunu...



Dr.İsmet Turanlı
dr_ismetturanli@mynet.com

BAŞBAKAN BAĞIRINCA, ÖLÜMÜ GÖZE ALMIŞ PKK' LILAR KORKTULAR (!)

DP nin ağır toplarından Rize mebusu Osman Kavrakoğlu beni Armatörler birliğine götürmüştü. Başkanları meşhur Kalkavanlardan Ziya bey cemeate öfkeli bir konuşma yapıyordu ve bağırıyordu. Akrabanlarından Hasan Kaptan Ziya bey’e hitaben dedi ki : Sen bağırınca bizim korktuğumuzumu zannediyorsun.? Vaz geç bu bağırmadan. Çok gülmüştüm bu müşavereye . Şimdi başbakan Erdoğan’ın Kürtlere hitaben konuşmasında avazı çıktığı kadar bağırması, bana Ziya Kalkavanı hatırlattı. Ölümü göze alıpta dağa çıkmış olan PKK lı gençlerin korkudan titreyeceklerini hiç zannetmiyorum.(!)

Kürt sorununa kafa yorup ,bütün süreci takip eden gazeteci Ruşen Çakır’ın 3-4 gün süren bir makale serisi yayınlandı Vatan gazetesinde. Özeti şöyle:

‘’ Nerdeyse her yaz geldiğinde olduğu gibi 2005 yazında PKK, tek TARAFLI İLAN ETMİŞ OLDUĞU ATEŞKESİ BİR KEZ DAHA BÖZMUŞ VE ÜLKE YENİDEN BİR ÇATIŞMA ORTAMINA SÜRÜKLENMİŞTİ. Bu kötü gidişe müdahele etmek isteyen bir gurup aydın 150 imzalı bir bildiriyle silahların susması çağrısı yaptı. Ve Hükumet aydınlarla görüşme kararı aldı. Görüşmenin ardından Başbakan Erdoğan ‘’ beyaz sayfa açtıklarını ve tüm sorunları demokrasi içinde çözeceklerini söyledi.

Gerek AB’ye uyum çerçevesinde , gerek terörle mücadele kapsamında birçok adım atılmış, önemli reformlar hayata geçirilmişti. Ekonomik ,sosyal, diplomatik, psikolojik hamleler yaparak terörizm sorununu sonlandırmaya çalışıyordu, ciddi bir paradigma değişikliğine gidiyor; ayrımcı, inkarcı, yok sayan anlayışı ortadan kaldırıyordu.

Başbakanımız, büyük devletlerin, büyük milletlerin kendisiyle yüzleşerek, geleceğe yürüme özgüvenine sahip olması gerektiğini vurgulamıştı. Yüzleşmeden hiçbir sorun çözülemez.Doğru teşhis, doğru tedavi için şarttır. Açılım süreci ‘’ Analar ağlamasın’’ sloganıyle yürütüldü, gerçekçi bir şekilde çözülmesini sağlamaya çalıştı. Sorunun sürmesini isteyen kesimler süreci sabote etmek için ellerinden geleni yaptılar. Hükumet adeta yanlız bırakıldı. MHP nin hamaseti ile BDP nin aşırılıkları karşılıklı olarak birbirini besledi. PKK eylemleriyle süreci sabote etti. MHP bölünüyoruz hamaseti yaparak toplumu gerdi. Türkiye zaman ve enerji kaybetti. Buna rağmen AK parti demokratik adımlara devam etti, devlet-millet kaynaşmasını sağlamak için sosyal restorasyon çalışmalarını sürdürdü.

12 Haziran seçimlerinde ulaşılan başarı milletimizin bu politikaları takdir ettiğini gösterdi.

Başbakan Erdoğan 2005 te Diyarbakır’da o ana kadar devlet yetkililerinden duyulmaya alışık olunmayan bir konuşma yaptı. Her ülkede geçmişte hatalar yapılmıştır. .Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Benim sorunumdur. Bu ülkenin başbakanı olarak o sorun herkesten önce benim sorunumdur.

Kürt açılımı’nın telafuz edilmesiyle AK partibir yol açtı ama ondan sonra o yolu o kadar KAPATTI Kİ !

Öcalan’la görüşülmesinden bahsedilemezken, şimdi bahsediliyor. Diğer taraftan mevcut terörle mücadele yasasını uygulasanız milyonları içeri almanız mümkün. 6 yıl sonra , bugüne baktığımızda , o noktada , fazla bir ilerleme göremiyoruz. UMUTLAR KESİLDİ Kİ TERÖR YENİDEN BAŞLADI.

Tartışma açısından çok büyük bir ilerleme var. Herkes fikirlerini , düşüncelerini , isteklerini rahatça dile getiriyor. Demokratik özerklik gibi o zaman söylemeye çekinilecek bir çok şey konuşuluyor.

Başbakan sorunu demokratikleşerek , anayasal temelde ve Türkiye yurttaşlığı çerçevesinde çözeceğiz dedi.

Bugün devlet Kürt sorunun çözüm muhatabı olarak Öcalan’la görüşüyor. Altı yılda geldiğimiz yeri en iyi bu gösteriyor. TRT 6’in yayına başlaması önemli idi.DTP ile yapıcı bir diyalog olmadı. Meclis’te DTP’ye karşı alınan dışlayıcı tavır, Anayasa Mahkemesinin partiyi kapatması, Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’a ceza verilmesi bu umuda vurulan ağır darbelerdi.

Kürtlerle terörü özdeşlemenin hata olduğunu söyleyen siyasiler, Kürtlerin bu ülkenin eşit vatandaşı olarak algılamanın lüzumundan bahsediyorlar.

AK parti Kürdistanda birinci parti olduğunu söylerken , ora halkının 2/3 sinin oylarını aldığını zannediyor. Bu değerlendirme hatalıdır. Zira ora halkı Kürt adaylara , ister AK ister BDP li olsun, oylarını vermiştir. AK parti Türk kökenli adaylar gösterse idi CHP ve MHP gibi hezimete uğrardı. Bana kalırsa bu bölge halkı % 100 Kürt adaylara oylarını verdiğine göre , bu seçim neticesini bir referandum olarakta değerlendirebiliriz. Güya Kürt halkını ne Öcalan, ne PKK nede BDP temsil ediyormuş. AK partisi kendisinin Kürtleri temsil ettiğini söleyerek kendi kendine gelin güveyi olyor. Bulgaristanda Türkler sadece oylarını Türk adaylarına verirler. Bulgar partisine verirler mi. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu hataya bütün yandaş köşe yazarları ve AK parti mensupları düşüyor.

Habur buluşmasınıda Erdoğan, MHP liler düşmanca yorumlayınca, korkup onu bir felaket olarak değerlendirdi. Halbuki Kürtler evlatları dağdan iniyor diye sevinçle karşılamaya gitmişlerdi.

Demokratik özerklikten ilk defa Öcalan bahsettiği için tukaka yapıldı. Halbuki bu prensip itibariyle AK partisinin geçen devrede hazırlattığı, maalesef SEZER ‘in veto ettiği yerel idarelerin kuvvetlendirilmesi projesidir. Bunu AB de istemektedir.

Gülşünç olan diğer bir mevzuda Kürt alfabesindeki bazı harfleri kullanmanın yasak olmasıdır. İngilizce, yahut Fransizca bir kelime kullanırken o harfleri kullanabilirsiniz. Fakat Kürtçe bir isim yazarken suç işlemiş oluyorsunuz. O kanuna göre harfler mi, yoksa lisanlar mı yasak? Daha vahimi Milli eğitim bakanlığı mefrudatında , tarih, edebiyat, san’at, musik kitplarında Kürtlerin varlığı yok sayılmış. Nimet hanım bakanlık koltuğunu kaybettiğinde göz yaşları döktü. Fakat bir milleti inkar ederken hiç vijdan azabı çekmedi. İlelebet bakanlık koltuğunda kalacağını mı zannediyordu?. Tıpkı Erdoğan gibi. Erdoğan bilinçli, yahutta bilinçsiz olarak kendisini tek adam pozisyonuna getirmiştir. Tek adam olmak devlet idaresinde çok tehlikelidir. Atatürk’ün en yakın silah arkadaşları ,onun tekadamlığını önlemek isteyince nerdeyse darağacına gidiyorlardı. Hepsi istiklal mahkemesine verilmişti. Erdoğan da başlangıçta memleketi müşterek akılla idare edeceğiz derken Arınç’ı meclis başkanlığına, Gül’ü de Çankaya’ya göndermiş, kabinede ki ikinci adamı Şener’in ayrılmasına, Parti yönetimindeki ikinci adam mevkiindeki Dengir Fırat’ında ayrılmasına göz yummuş. Dört başı mamur TEKADAM pozisyonunu gerçekleştirmiştir. Artık TBMM sinide, kabineyide, yüksek yargıyıda ve askeri otoriteleride yanlızbaşına tanzim ediyor. Onun frenlenmsi sadece seçimlerle mümkün olabilir. Yoksa diktatörlüğe gidilir.

İsmet Paşa 14 mayıstan evvel İstanbula geldiğinde, Haydarpaşa garında toplanmış olan halkın İnönüye nasıl bağlı olduğunu zamanın valisi ve belediye reisi Prof.Fahrettin Kerim Gökay ‘’ İşte PAŞAM’’ diyerek takdim etmişti. 27 mayıstan önce deniz yolları genel müdürü Orhan Koraltan Menderesin İzmirde karşılanışını bana anlatmıştı. Kordon insan seli gibi idi. Menderes asıldığında o kitleden tek kişi gık dememişti. Menderes yaptığı icraatlara, hizmetlere güveniyordu. Şimdi Erdoğanın 81 ilde icraatlarının repetesini yaptığı gibi.

Prof. Köni Kanadanın fransızca konuşan Quebeck bölgesinde halka sormuş. Bütün demokratik haklarınız var, zenginsinizde ekon0mik olarak .Ayrılma isteminizin temelinde ne var. Cevap KİMLİĞİMİZ.

Kürt sorunuda ne ekonomiktir, nede kültürel haklar. Kimliklerinin Türklerle eşit olması, kendi yaşadıkları bölgelerde kendi sorumluluklarını kendilerinin üstlenmesi, ve ilerdede dörde bölük yaşamaktan , bu ayıptan kurtulmak istemeleridir. Bazı MHP liler şöyle soruyorlar. Siz yoksa ayrı bir devlet mi kurmak istiyorsunuz? Kürtler sanki insan haklarına aykırı, ahlaksızca isteklerde bulunuyorlar. Kürdistanın dağı taşı ‘’Ne mutlu Türküm diyene ‘’ yazılı iken, bir numaralı gazeteleri olan Hürriyet ‘’ Türkiye Türklerindir’’ derken, bu gariban, Kürtler hangi ahlaki gerekçe ile , mesela KKTC dekiler gibi self determination istiyorlar. Onlar istiyaorlarsa , onların haklarıdır. Çünkü onlar Türktür..Kürtler Türklerin varlığına canlarını feda etmezlermi, zira Türklerin damarlarında ASİL kan mevcuttur.

Suriye de, Libya da, Mısır da kendi vatandaşını vurma diyor Erdoğan. Ölü sayısına bakıyorum, 3-5 bin. Türk ordusunun etkisiz hale getirdiği kendi vatandaşı (40 000). Faili meçhulları, Dersimde katledilen 50 000 vatandaşı hesaba katmıyorum.

Genel kurmay başkanı Büyükanıt ‘’ Bütün orduyu Kürdistana göndersem, gene PKK yı bitiremeyiz.’’. Başbuğ ise ‘’ Dağa çıkmayı önlemekte başarılı olamadık’’ diyor. Ama bir mehmetciğe karşılık 7 PKK lıyı öldürdük. Her PKK lının en azından 5 kardeşi akrabası olduğunu, ve dağa çıkmağa ordunun oşpereatıonları motive ettiklerini düşünemiyorlar mı?. O halde PKK yı yok etseniz , Kürt halkındaki KİMLİK bilinçlenmesini yok edemiyeceğiniz için yeni yeni PKK ların dağa çıkacağını idrak edemiyormusunuz?. MARX’ın felsefesine göre bazı sosyal gelişimler insanların iradesi dışında gelişir.

Sorunun en akıllı çözümü FEDERATİON ile mümkün. Kürdistandaki halk de FACTO kendi dünyasını yaşıyor. Bu sebepledir ki Aysel Tuğluk kendibaşına Özerkliği ilan ettik diyor. 21 inci yüz yılda öldürmekle hakların kazanılamıyacağınıda PKK nın idrak etmesi gerekir. Hiçbir masum, askerin bu davada suçu olmadığına göre, siyaSİLERİN KİFAYETSİZLİĞİNİN VEBALİNİ HAYATINI KAYBETMEKLE ÖDEYEMEZ. Bu tarzda tehdidin PKK geride kalan gelinlere, yetim çocuklara, gözyaşıdöken analara özerklik istiyoruz diye cevap veremezler. Bu tarz hak aramanın GÜNAH olduğunu, vahşet olduğunu söylememin elini kana bulamışları uyarmanın mümkün olamayacağını biliyorum.

Orhan Veli’nin dediği gibi :

Kimimiz ( Mehmetçikler, Pkk lı gençler) öldük,

Kimimiz ( Erdoğan gibileri ) NUTUK söyledik.

Bazı vatandaşlar Erdoğan’ın sorunu çözmeğe, politika üretmeğe yeteneği olmadığı için Kürtleri oyalıyor (?) diyorlar. Bu algı Kürtler arasında çok yaygın.

Benim inancım o ki: Uniter yapı içinde federatif ,demokratik bir idare çözüm sağlayacaktır. Ya SABIR !


Antalya, 17.08.11







Hiç yorum yok: