6 Ekim 2010 Çarşamba

Çözüme Doğru...



Ahmet DERE

Anayasa referandumu öncesinde başlayan « olumlu » süreç, yavaş yavaş kendi mecrasında ilerlemektedir. Gerek türk ve kürt bazı art niyetli çevrelerin, gerekse de dış güçlerin negatif yaklaşımlarına rağmen, sağduyunun hakim olmaya özen gösterilen bir sürece girmeye yakın olduğumuzu görmek sevindiricidir. Uzun yıllardır bu mücadelede emek veren biri olarak, gelinen noktayı olumlu karşılamakla beraber, fazla hayalperest olmamak gerektiğinin de bilincindeyim. Bu mücadelede, samimi olarak emek vermiş, bedel ödemiş olan herkes açısından bu geçerlidir diye düşünüyorum.

13 Ağustos tarihinde, KCK’nin ilan ettiği eylemsizlik süreci doğru atılan bir adım olmakla birlikte, geçen süreçlerde atılan benzer tüm adımlardan da farklı pozitif bir atmosfer yaratmıştır. Ilk kez, « diyalog » ve « çözüm » kavramları samimi olarak görebildiğimiz bir şekilde, Türkiye’deki geniş çevreler tarafından tartışılmıştır. Kürt cenahından bazılarının pek beğenmediği çevreler olsalar da, ilk defa Kürt Sivil Toplum Örgütleri (STO) « merkezi » diye niteleyebileceğim bir pozisyon aldılar. Geçmişe baktığımızda, Kürt STO’lar, ya devletin hizmetinde olmuşlar yada, kimsenin suyuna, sabununa dokunmayan bir yerde durmuşlardır. Son süreçte, bu örgütlerin durdukları yer, BDP tarafından pek beğenilmese de, aslında hem kürt ve hem de türk kamuoyunun benimseyebildikleri bir noktada olduğunu belirtmek gerekiyor. Umarım önümüzdeki süreçte, Kürt STO’lar daha aktif ve çözümleyici bir rol oynayacaklardır. Zira, değişen dünya konjonktüründe de STO’ların önemi daha fazla öne çıkmakta, toplumsal sorunlara karşı sorumlulukları daha fazla artmaktadır.

KCK’nin eylemsizlik kararı kadar, onun uzatılmasıyla ilgili gösterilen yaklaşım da önem arzetmektedir. Kimi çevrelerin provakatif amaçlı çabalarına rağmen, KCK’nin sürece olan yaklaşımında oldukça sağduyunun hakim olduğunu görmek lazım. Buna paralel olarak, gerek türk devletinin, gerekse de hükümet partisi olarak AKP’nin de bu süreçte asgari bir hasasiyet gösterdiklerini takip ediyoruz. Son olarak BDP ile AKP arasında yapılan görüşme, bu yaklaşımın bir parçası ve aynı zamanda da « olumlu » olarak gördüğümüz sürecin başlangıcıdır.

Türkiye’nin yakın tarihine bakıldığında, özellikle kürt sorunuyla ilgili olarak, olumlu gelişmelerin zemini her yakalandığında, bir yerlerden emir verilerek sürecin seyri değiştirildiğini biliyoruz. Yakalanan atmosfere bakılırsa, böyle bir tehlikenin bugün de varolduğunu görmek durumundayız. Dolayısıyla, özellikle çözümden yana olup da emek sahibi olan çevreler açısından, en fazla dikkat gerektiren bir süreçten geçiyoruz. Son bir aydır yaşananlara bakıldığında, sağduyu ile provakatif amaçlı çabalar atbaşı gitmektedir.

15 Şubat 1999 tarihinden beri, Imralı adasında sayın Öcalan ile devletin çeşitli kademelerinden olan yetkililerle belli bir diyaloğun olduğu bir gerçektir, ancak onlar çok rutin bir muhtevaya sahip olan görüşmeler olduğunu da bilmekte fayda vardır. Bu nedenle, şimdiye kadar kürt tarafı söz konusu diyaloğu « olması arzulanan ve çözüme dönük » bir temas olarak görmedi. Fakat, Ağustos ayından bu yana bu noktada belli bir gelişme olduğu, bizzat sayın Öcalan’ın açıklamalarından da anlamaktayız. Türk devleti de bu gerçekliği redetmemiş, endirekt olarak doğrulamıştır. Içinde bulunduğumuz sürecin, belki de en fazla sağduyuyu müjdeleyen hususlardan bir tanesidir bu.


Geçmiş tarihimize pek uzanmadan, sadece son 30 yılki geçmişimize baktığımızda, Kürdistan’da çok acıllar yaşanmıştır. Bu acıların tek sebebi, Osmanlı’dan beri Kürtlere karşı uygulanan inkar ve Cumhuriyetten sonra da imha politikaları olduğunu, artık herkes kabul etmektedir. Son 30 yıl içerisinde açılan toplumsal yaraların kolay kolay iyileşmeyeceğini bilmekle beraber, daha fazla da acıların yaşanması, ne kürt halkının, ne de başka halkların yararına olmayacaktır. Dolayısıyla, sürecin olumlu yöne doğru evrilmesi, yaşanan savaş ve acıların son bulması, coğrafyamızda yaşayan herkesin çıkarına olacaktır.

Yukarıda yazdıklarım, sadece temeni niteliğinde değildir, son 20 yıldır süreci yakından takip eden biri olarak, bugün yaşananları önemli gelişmeler olarak görüyorum. Bundan 10 yıl öncesine kadar da, bazılarımızın hayalleri farklı olabilir, geleceği çok değişik renklerle tasavur edenler olabiliriz, ancak sağlıklı bir gözle etrafımıza bakıp, dünyanın genel gidişatının nereye doğru evrildiğine gözattığımızda, bazı konularda taviz verme pahasına da olsa, çözümden başka bir seçeneğin bulunmadığını tekrarlamak istiyorum.

Umarım sürecin önünde engel teşkil edenler bertaraf edilir, geç de olsa Türkiye ve Kürdistan’a barış ve kardeşlik duyguları yeşerecektir. Aksi halde, ve ne yazıkki, daha nice acıların yaşanmasına tanık oluruz.

-------------------

Web: http://farasintr.blogspot.com/

- Ahmet DERE'nin "21. Yüzyılda Kürtler" kitabı sipariş edilebilir;

http://farasintr.blogspot.com/2010/01/yeni-ckt.html

Hiç yorum yok: