27 Ocak 2011 Perşembe

Tunus, »Devrim« ve Kürtler


Murat Çakır
cakir@rosalux.de

Geçen haftaki yazıma bazı tepkiler aldım. Tunus’daki gelişmeleri »alel acele değerlendiriyorsun« diyen dostlarım olduğu kadar, tespitlerimi, daha doğrusu sorularımı, bir hayli sorunlu bulup, »devrime« devrim demediğime hayıflananlar oldu.

Yazımla bağlantılı olmasa da, Taraf gazetesinde Cem Sey benzer bir yaklaşımda bulunuyor. Bütün bu olanlara »devrim« denmez de ne denir diye soran Cem Sey, »bunun bir ›devrim‹ değil, sadece bir ›değişiklik‹ olduğunu savunanlar, herhangi bir politikayı ya da gelişmeyi sadece kendi kafalarına uygun olduğu zaman kabullenme eğiliminde olanlar«dır tespitini yapıyor. Ayrıca böyle diyenlerin, »sosyalizme ulaşamayacaklar« diye, Tunus’daki gelişmeyi küçümsediklerini ima ediyor.

Hani Cem’in yazdıklarını üstüme alınmadım değil. Evet, ben Tunus’da henüz bir »devrim« gerçekleştiği görüşünde değilim. »Devrim«in bir kaç günlük ayaklanmalarla olup-bittiğini düşünüyorsak, o ayrı. Ama »devrim«in köklü değişikliklere yol açan, verili koşulları dönüştüren ve hükümeti değil, iktidarı değiştiren uzun bir süreç olduğuna inanıyorsak, Tunus’daki gelişmelerin henüz bir kıvılcım olduğunu söylememiz lazım. Zaten söz konusu olanın da »sosyalizm« ile bir bağlantısı falan yok.

Bence söz konusu olan, Tunus’da başlayan ve Mısır’da da görüldüğü gibi Arap halkları arasında yayılmakta olan, iktidarlara karşı çıkma cesaretinin nasıl değerlendirilmesi gerektiği, sınırlarının hangi koşullarda nereye dayanabileceğinin araştırılması, nasıl bir değişim-dönüşüm sürecini tetikleyebileceği ve »cui bono?«, yani kime yarayacak sorularının sorulmasıdır.

Tunus’daki gelişmeleri »sosyalizm değil« diyerek küçümsemek, elbette ukalalığın daniskasıdır. Tam aksine, Tunus halkının bütün Arap despotlarını korkutan bir direniş başlattığını teslim etmek gerekir. Baksanıza, bütün Arap ülkelerinde egemenler hemen harekete geçtiler: Ürdün kralı benzin ve temel gıda maddeleri üzerindeki vergilerin azaltılmasını emretti; Kuveyt emiri halka para dağıtıp, yoksulların Mart sonuna kadar temel gıda maddelerini bedava almalarını sağladı ve Suriye fuel oil sübvansiyonlarını artırırken, Suudî kralı halkın gelirinin yükseltilmesi için yeni programları uygulamaya sokacağı sözünü verdi. Ama, Mısır’da da görüldüğü gibi, despotlar »tatlı ekmek ve kırbaçla« dahi halkı geriletmede zorlanacak gibi. Bu, kötü bir gelişme değil tabii ki.

Bir öğretim görevlisi arkadaşım bana hep, »salt görüngülere dayanarak analiz yapmamak gerekir, iktidar ve mülkiyet ilişkileri ile o anki toplumsal bloklara, ittifaklara bakarak politik gelişmeleri okumaya çalışmak doğru olur« derdi. Akademisyen olmadığımdan, kendimce bir formül geliştirdim: hep en zayıfın perspektifinden bakmak.

Böyle bakarak, gelişmeleri değerlendirmek için bazı kriterler koyarım: 1. Bu gelişme eşitlikçi, özgürlükçü ve kurtuluşçu bir sürece yol açacak mı? 2. Gerçek anlamda sosyal adaleti sağlamaya yönelik adımlar gelecek mi? 3. Kadının esaretini, cinsiyetçiliği kaldırmaya, en azından hafifletmeye yarıyor mu? 4. Yoksulların, zenginler kadar politik karar mekanizmalarına ulaşmalarını sağlayacak ölçüde demokratik mi ve 5. Barışa ve ekolojik dengenin korunmasına yol açacak mı?

Şimdi bu perspektiften bakarak ve bu kriterleri koyarak değerlendirelim: Bin Ali rejiminin devletin anahtar konumlarında olan artıklarının, orta katmanların temsilcileri ile birlikte oluşturacağı bir hükümet »devrim hükümeti« mi sayılacak? Bugüne kadar tiranlara destek çıkan AB egemenlerinin »Tunus’daki demokrasiyi geliştirme tedbirleri« sahiden »devrime« mi yarayacak? Herşeyden önemlisi, salt hükümet değişikliği ile yoksul halk ve emekçi kitlelerinin yaşam ve çalışma koşulları iyileşecek mi? Bütün bunlara »evet« diyorsanız, o zaman Tunus’da »devrim« oldu diyebilirsiniz.

Ama, »hayır« görüşündeyseniz, o zaman »evet« denilmesi için gerekli radikal talepleri sıralamalısınız – Bkz.: Rosa Luxemburg’un »Lokomotif« metaforu. Herhangi bir politikayı veya gelişmeyi, görüngülere göre değil, hangi perspektiften baktığınıza göre değerlendirmektir belirleyici olan.

Peki, bunun Kürtlerle ilgisi ne? Çok basit, aynı perspektiften hareketle Demokratik Özerkliğin nasıl şekilleneceğine varabiliriz. Yani, örneğin bir Galip Ensarioğlu ile, Gever’in köylerinden birinde hayvancılık yapan bir kadının veyahutta Hasankeyf’de turistlere rehberlik yapan küçük bir kızın, politik karar mekanizmalarına ulaşma, etkileme ve katılma olanakları ne kadar eşit olursa, Demokratik Özerklik de o kadar demokratik, o kadar özerk olacaktır. Zurnanın »zırt« dediği yer bence burasıdır.

Bu açıdan Tunus’daki ve diğer Arap ülkelerindeki kalkışmaların sonuçlarını doğru okumak, Kürtler ve Türkiye’nin radikal demokratları açısından, kendi geleceğimizi görmek için büyük önem taşımaktadır. Tunus’daki yoksul halk ve emekçi kitlelerinin söyleyeceği son sözden çıkaracağımız çokca dersler olacaktır.

Hiç yorum yok: