13 Kasım 2009 Cuma

Beşikçi: Gerilla federasyon gücü olsun


Güneş Ünsal
İstanbul (DİHA)

"Türkiye'de Kürt sorununa ilişkin yazdığı 36 kitaptan 32'si yasaklanan Beşikçi, AKP hükümetinin açılıma yönelik girişimlerinin, diğer hükümetlere göre daha donanımlı ve ileri bir anlayışta olduğunun görüldüğünü, bu nedenle çözüme daha yakın bir tutum sergilediğini ifade etti."

Beşikçi: PKK'nin mücadelesi açılımın en önemli gerekçesidir

AKP hükümetinin açılıma yönelik girişimlerini diğer hükümetlere göre daha donanımlı ve ileri bir anlayışta olduğunun görüldüğünü ifade eden Sosyolog İsmail Beşikçi, bu nedenle çözüme daha yakın bir tutum sergilediğini belirtti. Açılımın en önemli gerekçelerinden birinin PKK'nin yıllarca süren kararlı mücadelesi olduğunu belirten Beşikçi, 'Eğer bugün bu tür konuları konuşabiliyorsak yoğun bir tartışma yaşanabiliyorsa, bunda PKK'nin yürüttüğü kararlı mücadelenin büyük bir rolü vardır' dedi.

Erzurum'da bulunan Atatürk Üniversitesi'nde sosyoloji asistanı olduğu süreçte bir Kürt aşireti hakkında hazırladığı tez sonrasında çalışmalarını Türkiye'deki Kürt sorunu üzerinde yoğunlaştıran ve konu ile ilgili yayınladığı kitap ve makalelerden dolayı 17 yılını cezaevinde geçiren 70 yaşındaki bilim insanı Sosyolog İsmail Beşikçi, Kürt açılımı ile ilgili görüşlerini belirtti. Beşikçi'ye göre hükümet, Kürt sorununun temelini oluşturan noktalara henüz değinmezken, Kürt tarafı da istemlerinde daha kapsayıcı olması gerekiyor. PKK'nin uzun yıllar devem eden kararlı mücadelesinin bu güne gelinmesinde büyük bir rolü olduğunu ifadede eden Beşikçi, Kürtlerin de gelinen süreçte federasyonu ve hatta HPG güçlerinin de Federal Kürdistan Bölgesi'nde güvenlik gücü olarak değerlendirilebilmesini savunabilmesi gerektiğini söyledi.

'Hükümetin tavrı dikkate değer'

Türkiye'de Kürt sorununa ilişkin yazdığı 36 kitaptan 32'si yasaklanan Beşikçi, AKP hükümetinin açılıma yönelik girişimlerinin, diğer hükümetlere göre daha donanımlı ve ileri bir anlayışta olduğunun görüldüğünü, bu nedenle çözüme daha yakın bir tutum sergilediğini ifade etti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün tutumlarının bu bakımdan dikkate değer olduğunu söyleyen Beşikçi, açılımın yavaş ilerlemesinde bir sakınca olmadığını, Temmuz ayı sonlarından bu yana Kürt sorunuyla ilgili yaşanan yoğun tartışmaların sürmesinin bile başlı başına bir açılım olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti.

'Hükümet hep olmayacakları söylüyor'

Devlet ve hükümetin şimdiye kadar hep olamayacak durumlardan söz ettiğini kaydeden Beşikçi, 'Anayasa değişikliği yok, af yok, anadilde eğitim yok. Olabileceklerden ise söz etmemiştir. Devletin ve hükümetin bireysel haklar çerçevesinde bir çözüm üzerinde durduğu söylenebilir. Ortaöğretimde anadilde seçimlik dersler, bazı üniversitelerde Kürdoloji bölümlerinin açılması, yer isimlerinin iadesi, çocuklara Kürtçe isimler verilebilmesi, X,W, Q, Ê harfleriyle ilgili sorunların giderilmesi, özel radyolara ve televizyonlara Kürtçe yayın izninin verilmesi, seçimlerdeki yüzde 10'luk barajın düşürülmesi vs' dedi. Kürtlerin de taleplerinde daha kapsayıcı olması gerektiğini dile getiren Beşikçi 20 milyonu aşkın bir halk olarak seçmeli derslerle tatmin olamayacağını, bu nedenle Kürtlerin anadilde eğitimi ısrarla istemeleri gerektiğinin altını çizerek, 'Kürtler federasyonu savunabilmelidir. Gerillanın federe bölgenin güvenlik gücü olarak değerlendirilebilmesini savunabilmelidir' diye konuştu.

Türkiye aydınları sınıfta kaldı

Açılıma yönelik Türkiye halkının ve aydınların tavırlarını da değerlendiren Beşikçi şöyle konuştu: 'Halkın bakışında temel sorun, devletin 80 yılı aşkın bir zamandır özellikle de son 25 yıldır Kürt aleyhtarı yoğun bir propaganda geliştirmiş olmasıdır. Bu propaganda sürecinde Batı illerinde oturan Türkler Kürt illerinde nelerin olup bittiğine dair sağlıklı bir bilgiye sahip değildir. Koruculuk, korucuların işledikleri suçlar, cinayetler, JİTEM'in cinayetleri, 'faili meçhul' cinayetler hakkında sağlıklı bilgiye sahip değildir. Yine Kürt aleyhtarı bu propaganda sürecinde Türk halkı devletin Kürtlerin lehine herhangi bir gelişmeye önayak olacağı kanısında değildir. Aydınlar da Türk aydınları da devletin bu anti-Kürt politikaları karşısında bu politikaları geriletmek için sağlıklı bir tutum sergilememiştir.'

'Sahte kardeşlik anlayışı terk edilmeli'

19 Ekim'de 8'i Kandil'den, 26'sı Mahmur'dan 34 kişinin Habur'da büyük Kürt kitleleri tarafından coşkuyla karşılanışının Türkiye'de karşılaştığı tepkilere de değinen Beşikçi, Türk yönetimine, Türklere ve basına egemen olan 'Acaba Kürtlerin lehine bir gelişme mi oluyor? Kürtler bu kadar sevindiklerine göre herhalde onların lehine bir gelişme oluyor' anlayışı ile endişelendiklerini, bu tür bir endişenin de resmi ideolojinin 'kederde kıvançta ortaklık' şeklindeki görüşüne aykırı olduğunu dile getirdi. Kürtlerin dille, kültürle, yönetimle ilgili talepler ileri sürdükleri zaman taleplerinin önünün 'bin yıldır beraber yaşıyoruz', 'bin yıldır birlikte ağladık, birlikte güldük, kederde kıvançta ortağız' sözleri ile engellendiğini ifade eden Beşikçi, 'Bu aslında yaşanan gerçeği, fiili durumu hiç aksettirmeyen bir sözdür. Habur'daki durumun Türk yönetimince, Türk halkınca yorumlanışı bunun çarpıcı bir örneğidir. 19 Ekim ve daha sonraki iki-üç gün Kürtlerin yaşadığı sevinç Türk yönetimince, Türk basınınca 'kara gün' olarak algılanmaktadır. Bu süreç sık sık dile getirilen 'kardeşlik' anlayışının da ne kadar sahte olduğunu göstermektedir' dedi.

'Türkler artık Kürtlere olanları anlamalıdır'

Türkiye vatandaşlarının Kürtlere ve Kürt sorununa yaklaşımı sorununun öncelikle Kürtlerin, Kürt toplumu olmaktan doğan haklarına kararlı bir şekilde sahip çıkmalarıyla çözülebileceğine dikkat çeken Beşikçi, aynı zamanda 25 yılı aşkın bir zamandır Kürt bölgelerinde olup bitenlerin Türk gruplarına sağlıklı bir şekilde anlatılabilmesi gerektiğini kaydetti. 30 yıldır süren çatışmalı ortamın Kürt halkına verdiği zararlara ve bu zararların tazminine yönelik yapılması gerekenlere ilişkin de Beşikçi şunları söyledi: 'Köylerin yakılması, yıkılması, ormanların yakılması, temel geçim kaynaklarının tahribi, yüz binlerce ailenin yerini yurdunu terke zorlanması, faili meçhul cinayetler. Yeni bir toplumsal dinamik olarak bu nüfus hareketi üzerinde dikkatle durulmalıdır. Köyleri, evleri yakılanların yıkılanların, yerlerini yurtlarını terke zorlananların bir kısmı Mersin, Adana, İstanbul gibi Türkiye'nin Batı yörelerine göçmüştür. Diyarbakır, Van, Batman gibi şehirlere göçenler de vardır. Bugün, Diyarbakır, Van, Batman, Hakkari, Siirt, Yüksekova, Kızıltepe, Nusaybin, Doğu Beyazıt, Silvan, Tatvan, Patnos, Viranşehir, Malazgirt gibi şehirlerde muhalif Kürt kitleleri oluşmuştur. Bunlar devlet ideolojine, devletin tutumuna muhalif olan bir kitledir. 1920'lerde, 1930'larda bu şehirlerde feodal kökenli eşraf otururdu ve bu eşrafın büyük bir kısmı her zaman devlet yanlısıydı. Ayaklananlara karşı devletle birlikte mücadele ediyordu. Günümüzdeki kitleler ise muhaliftir ve emekçi kitlelerdir. Bu yeni toplum dinamiği iyice irdelenmeli ve değerlendirilmelidir.'

Kürt milliyetçiliği, inkâr, inha ve asimilasyon politikalarına karşı gelişti

Kürt halkını ve mücadelesini milliyetçilik çerçevesinde değerlendiren çevrelere de yanıt veren Beşikçi, milliyetçiliğin Kürtlerin içinde bulunduğu durum açısından olumlu bir gelişme olduğunu ve Kürt milliyetçiliğinin, devletin inkar, imha ve asimilasyon politikalarına karşı Kürt değerlerinin kazanılması süreci olarak geliştiğini belirterek, bu durumun herhangi bir etnik gruba zararı olmadığını ve Kürtlerin yaşaması gereken temel bir süreç olduğunu dile getirdi. 'Eğer bugün bu tür konuları konuşabiliyorsak yoğun bir tartışma yaşanabiliyorsa, bunda PKK'nin yürüttüğü kararlı mücadelenin büyük bir rolü vardır' diye konuşan Beşikçi, PKK'nin sürece ilişkin yaklaşım ve taleplerini ise yetersiz buldu.

'Kürt kimliğini alt kimlik olarak tanımlamamak gerek'

PKK'nin gelen barış grupları aracılığı ile yaptığı öneri listesini yetersiz bulduğunu da dile getiren Beşikçi şöyle konuştu:

'Bu listede 8-9 madde sıralanmaktadır. Bunlardan üçüncüsünde 'demokratik Türkiye ulusundan' söz ediliyor. 'Demokratik Türkiye ulusunun bir parçası Kürt halk kimliğimiz temelinde ve anayasal güvenceye sahip olarak özgür, eşit ve birlikte yaşamak' ifadesi bulunuyor. Demokratik Türkiye ulusu, zorlama bir kavramdır. Bu kavramın toplumsal karşılı yoktur. Toplumsal olarak Türk halkı vardır, Kürt halkı vardır. Laz, Çerkez, Süryani vs. halklar vardır. Bu Türk kimliğinin bir parçası olarak yani alt kimlik olarak Kürt kimliğini savunmak demektir. Hâlbuki Kürt kimliğini bağımsız bir kimlik olarak savunmak gerekir. Türkiye'de alt kimlik üst kimlik tartışmaları tek bir koşulda anlamlı olabilir. Eğer Türk kimliği de Kürt, Çerkez, Laz, Ermeni vs. gibi bir alt kimlik olarak benimsenirse, bunun dışında bu konudaki tartışmalardan ciddi bir sonuç çıkmaz.'

Hiç yorum yok: