3 Şubat 2009 Salı

Hain Demokrasi...!





Abdulkadir Ulumaskan / ulumaskan@hotmail.de


Cezair kurtuluş savaşı döneminde, bir çok Cezairliyi katleden emekli bir General 50 yıl sonra kendisiyle yapılan ve kitaplaştırılan bir röportaj da, çok yüksek bir uçuramdan bir Cezayirliyi atıp paramparça ettiğini söylediği için yargılanıp, ceza olarak da daha önce devlet tarafından kendisine verilen devlet nişanı madalyasını geri almış. Bunun üzerine 90 yaşındaki emekli General şu ilginç açıklamayi yapmıştır : „Aslında ben bunları öldürdüğüm için değil, fakat öldürdüğümü açıkladığım için bana bu ceza verildi.“ Yani beni cezalandıran aynı bu devlet, bir zamanlar bunları öldürüdüğüm için, bana madalya takarken ama şimdi aynı devlet, aynı sebeple beni cezalandırıyor demek istiyor. Olay açıklanana kadar General devletin şeref madalyalı bir kahraman iken, bunu itiraf edince de bu, şeref ödülü cezaya dönüşmüş oluyor.

Bu olayı, Türk devletinin Kürdistan’da işlenen suçlarala olan ortak mantığını anlatmak ve ortaya koymak için verdim.

Ergenekon konusunda cinayetlerin en yoğun olduğu Kürdistan’a hiç dokunulmamasına karşı olan tepki ve eleştiriler üzerine devlet göstermelik bazı adımlar atması ve bir kaç kişinin tutuklanması pek inandırıcı gelmiyor. Bunun inandırıcı olmaması bizim önyargılı olmamızdan çok, devletin artniyetli olmasından kaynaklanıyor. Çünkü Kürtlere yönelik olan tüm cinayet, faili meçhullerin hepsi devletin bilgisi ve emriyle olmuş ve bunun tüm failleri Fransız General gibi devlet tarafından ödülendirilmiştir.

Ancak burada Türkiye ile Fransa örnekleri arasında önemli bir fark var. Türkiye bu cinayetleri işleyen generallere dokunulmaz, sadece alt düzeydeki birisi işlediği cinayeti itiraf ederse belki yargılanabilir. Ama Türkiye de bu itirafı yapacak kimse de bulunmaz.
Ve Genral Kenan Evren kendisi bile suçlarını: „ yanlış yaptım.“ Diye bizzat itiraf etmesine rağmen, hâlâ herhangi bir yargılamaya tabi tutulmadan, devlet korumasıyla, krallar gibi yaşıyor ve yaşatılıyor.

Kürtleri öldürmek serbest ama öldürdüğünü söylemek suçtur. Çünkü Kürdistan’da ben kürdüm deyip bunun için çaba gösteren binlerce insanın faili belli ya da belirsiz öldürülmesi ya bizat devlet eliyle olmuş, ya bu desteklenerek korunmuş ya da göz yumulmuştur. Ancak bunlardan bazıları tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıp gizlenemeyince devlet bir kısmını kerhen yargılamak zorunda kalmıştır. Ne zaman ki devlet veya devletin güvenlik güçleri içerisinde Cem Ersever gibi bazıları artık Kürtleri öldürmekten bıktığını söyleyince, bu suç sayılmış ve bu gibi kişiler öldürülmüşlerdir.

Fakat Fransa da 50 yılda demokrasi, hukuk ve insan hakları konusunda çok şey değişerek, Fransa o noktadan, bugün dünyadaki en demokratik ülkelerden biri haline gelmesine karşın, Türkiye hâlâ kurulduğu 80 yıl önceki gibi olduğu yerde durarak, dünyada demokrasi, hukuk ve insan hakları konusunda sicili bozuk en kötü ülkelerin başında gelmektedir.

Türkiyede demokrasi konusundaki tüm talep ve eylemler hainlik olarak nitelendirilmekte ve demokrasinin kendisi de Türk devletine hain bir kavram olarak görünmektedir. Ancak burada bir terslik var. Çünkü demokrasi, anti - demokratik ülkelerin düşmanı gibi görünse de özünde demokrasi, hukuk ve insan hakları herkesin dostudur. Doğru olan demokrasinin Türk devletinin düşmanı olduğu değil, devletin kendisi demokrasinin düşmanıdır.

Bu meret devlet oldu olası demokrasi, hukuk ve insan hakları düşmanı olmuştur.
Türk devletinin temelleri düşmanlıklar üzerine kurulduğu için devlet düşman makinesi gibi habire kendisine düşmanlar üretip yaratmıştır. Bu düşman güçlerin bazıları hayali ve uyduruk da olsa, bazıları da gerçektir.

Ancak son yillarda Türkiye Cumhuriyeti devleti düşmanlarını nitelik değişikliğine uğratarak kendisine yeni yeni düşmanlar peydahlamış bulunuyor. Eskinin düşmanları olan „Kahpe Yunan“, „Gavur Rus“, „Alçak Ermeni“, „Kafir Avrupa“ ve bunların işbirlikçileri olan „Hain Kürtlerin“ yanısıra demokrasi, hukuk ve insan hakları gibi yeni düşmanlar da ortaya çıkıp Türkiye’yi bölüp paramparça etmek istiyorlarmış. Vay kahpe demokrasi, alçak hukuk ve hain insan hakları vay ! Şimdi Türkiye’nin alt edilmesi gereken temel baş düşmanı bunların her üçüsüdür. Demokrasi, hukuk ve insan hakları. Bir devlet için; demokrasi, hukuk ve insan haklarının düşman olması çağın bir uygarlık ve insanlık felaketidir.

Türk devleti ezelden beridir bu her üç kavramı kendine düşman olarak bellemiş ve halende öyle biliyor. Herhalde böyle bir devlet ile dost olmak demokrasi ve insanlık adına işlenebilinecek en ağır bir suç olsa gerek. Bunu böyle söylerken bu ne, Türkiyeyi suçlamak ve ne de ona iftira etmektir. Zaten insanhakları konusunda suçlu bir devlet olup Uluslararası insan Hakları Mahkemesinden yüzlerce ceza almış olması onun bu konuda sabıklalı bir devlet olduğunu gösterir. Galiba devletin ne kadar suçlu olduğunu tek tek örneklerle vermeye gerek yoktur. Bu konuda değil kitaplar dolusu, ansiklopediler dolusu çokça örnekler vardır. Yalnızca Ergenekon davasının tek başına 25 bin sayfa olduğu söyleniyor. Bu işin açığa çıkan kısmı. Gizli kalmış en az 50 bin sayfanın daha olduğunu varsayarsak artık gerisini siz hesaplayin. Diğer suçlar ise buna dahil değildir.

Sonuç olarak ; Türkiye, ya demokrasi, hukuk ve insan hakları kavramlarıyla olan düşmalığından vazgeçerek, bu kavramlarla barışık yaşamasını öğrenecek ya da çağdaş uygarlığın bu kavramları karşısında mirasyedisi olduğu osmanlı imparatorluğu gibi ezilip yıkılmaktan yakasını kurtaramıyacaktır.

Hiç yorum yok: