1 Kasım 2010 Pazartesi

TÜRBAN’IN DAYANILMAZ, VAZGEÇİLMEZ DİRENCİ...



"Bu beyaz Türklerin pseudo Anxiety (sahte korku) sendromundan daha çok Türban’ın vazgeçilmez, dayanılmaz direnci beni korkutuyor. Bu hadisenin gerisinde yatan acaba arkaik (eski) ‘’Dinle politikanın çatısması mı var?.."


Dr. İsmet Turanlı
dr_ismetturanli@mynet.com

Erdoğan’ın Türban’ı dayatma politikasına rağmen, ben Hayrunissa hanımın dün gece duygusal bir muhasebe yapacağını ve Orduyu, anamuhalefeti Çankaya’daki Cumhuriyet bayramı resepsiyonuna küsmelerine sebep olduğu için, vicdani azap duyacağını sanıyorum. Çünkü o ne de olsa bir kadın ve kadınlar hadiseleri erkeklerden daha ziyade duygusal değerlendirirler. Diğer taraftan generallerin ve politiklacıların protestolarını Türklere has KÜSME tarzında ifadeleri de bana çocukca gelmektedir. Gerek halk önünde ve gerekse tarih önünde küçük düştüklerinin farkında olmamaları üzüntü vericidir.

Gerekçeleride bana komik geliyor. Hayrunissa hanım cehennemlik olacağından korkuyor, generaller ve muhalif politikacılarsa Laiklik elden gidiyor paranoyasıyla maluller.

Aslında bu türban denen heyuladan korkmağa başladım. Neticede bir bez parçası olmadığı, TC. Anayasasına dahi dayatması muhalefetin geri adım atmasına sebep oldu.

Bir Banknot yahut bir ticari çekte aslında bir kağıt parçasıdır, ama onun insani ilişkilerde ne derece muktedir rol oynayabileceğinin bilincinde miyiz?. Bir Hoolywood filmi vardı. Bir milyon dolarlık bir çekin ne denli ahlaksız bir teklifi gerçekleştirdiğini hatırlıyor musunuz?.

Türban sadece Çankaya krizine sebep olmuyor, Türkiye’ de gerek politik, gerekse eğitim, gerekse medyatik enerji kaybına sebep oluyor. Muhalefete göre bu durum AK partinin ‘’Mağduriyet rolü’’ oynamasını sağlıyor. Sahilde yaşayanların ilerde yaşam tarzlarını etkileyeceği korkusunun müsebbibi oluyor. İran’a , Afganistan’a döneceğimizin ön basamaklarının işareti olarak algılanıyor. TÜRBAN inancın masumiyet sembolü mü?. Bu beyaz Türklerin pseudo Anxiety (sahte korku) sendromundan daha çok Türban’ın vazgeçilmez, dayanılmaz direnci beni korkutuyor.

Bu hadisenin gerisinde yatan acaba arkaik (eski) ‘’Dinle politikanın çatısması mı var?’’.

Tarihte Hiristiyanlığın 3 Papa’lı devrinde Kralların afaroz edildiği , Brahmanlarda imparatorların kutsal rahibelere karşı gelemedikleri, Osmanlıda Şeyhuslamların Padişahların azlindeki fetvaları, İngiltere’de 8 inci Henry’nin katolikleri yok etme çabaları, Martin LUTHER’in Osmanlı padişahı Süleymandan katolik krallara karşı desteğini istemesi, v.s. düzeyinde bir tarihi aşamada olduğumuz intibaını algılıyorum. Gidiş iyi bir gidiş değil. İki tarafında akıllarını başlarına almaları, ciddiyetini muhafaza ediyor. Bu gidişle darbeler, ekonomik krizler yaşayabileceğimizi düşünerek akil insanlarımızın ciddi uyarıları gerekiyor. Bu Türban sadece bir BEZ parçası değil. İki tarafında infialle değil, itidal içinde düşünmesi aciliyet kesbetti.

Bir başka ciddiye alacağımız mevzuda Cumhuriyet şenliklerindeki alışkanlıkların düzeltilmesidir. Dün akşam binlerce vatandaşın ellerinde fenerle yürürken 70 sene evvelki marşları söylemeleri idi. Biri ‘’Dağbaşını duman almış’’ İsveçlilerden çaldığımız, diğeride onuncu yıl marşı. 70 senede yeni bir şey üretememişiz. Hala ilkokulda öğrendiğimizle kalmışız.

Sanki CUMHURİYET’i biz icat etmişiz. Eski yunanda kaç bin sene önce vardı. Bayrağa da, istiklal marşına da, Türk olmaya da uhrevi bir mana aşılamışız. Mevlana kaç asır önce dünyevi öğütlerde bulunmuş. En azından AB nin objektif değerlerine sarılalım. Tevfik Fikret’in yüz sene önce söylediği gibi ‘’ Milletim nevi Beşer, Vatanım ruyi zemin’’ söylemini yeniden hatırlayalım. Hangi mevzuda dünyada kaçıncı sırada olduğumuza bilinçlenip, Çetin ALTAN’ın sık sık dile getirdiği gibi HAMASİ böbürlenmelerden uzaklaşalım. Bu dar kafa ile ne Kürt sorununu halleder, kan dökülmesini durdurabiliriz, ne alevi sorununu , ne Kıbrıs, yahut Ermeni sorununu halledebiliriz. Bir 80 sene daha tepinip dururuz. TÜRBAN kavgası ile ‘’ Yurtta sulh, cihanda sulh’’ gerçekleşmez.

Antalya. 30.10.10

Hiç yorum yok: