23 Nisan 2010 Cuma

Duyusal bütünleşme ve çocuğun kurtuluş yolu...




“Kavgamız duyuları çalınan çocuğun, duyularını kurtarma ve onları tekrar kendisine iade etme kavgasıdır. Tekelci ve işgalci bir Türkiye’de, pedagojik kavgamızın bir yönü bu oluyor.

Kavgamız, çocuklarımızı bu tekelci ve işgalci toplumdan, bu toplumun insani bakışından kurtarma kavgasıdır. Bu, çok yönlü ve zor bir kavgadır. Bu, özünde bir dönüşüm kavgasıdır. Bu son tahlilde bir devrim kavgasıdır. Pedagojik kavgamız, bunun içindir. Uğraşlarımız, yerelden, aileden başlamak üzere, ”aile devrimi” ile çocuklarımızı değiştirme, geliştirme ve dönüştürme kavgasıdır.”


Faiz Cebiroğlu
faizce@hotmail.com

Daha önceki yazılarımda vurgulamıştım: Türkiye’de çocuk ve çocukluk, her yönüyle ihmal edilmiştir. Türkiye’de ve Kürdistan’da çocuk, her yönüyle ihmal edilmiş ve işgal altına alınmıştır. Bu nedenle, Türkiye’de ve Kürdistan’da, ihmal edilen ve işgal edilen çocuk ve çocukluk devresi üzerine durmak, her zaman güncel ve vazgeçilmez bir görev oluyor. Bu yazı, bu perspektifle, ihmal edilen çocuğun duyusal bütünleşmesi ve önemi üzerinde bir yazıdır.

Yazıma şöyle başlıyorum: Çocuğu anlamak için, önce çocuğun nasıl bir toplumda geliştiğini bilmek gerekiyor. Burada iki soru var:

Bir: Çocuğun geliştiği toplum nasıl bir toplum?

İki: Çocuğun geliştiği toplumun insani bakış açısı nedir?

Çocuk ve çocuk gelişiminin anlaşılmasında anahtar sorular bunlardır.

Daha önceleri yazdım, tekrarlıyorum: Tekelci ve işgalci bir Türkiye’de çocuk, resmi otoriter eğitimin baskısı ve işgali altındadır.Böylesi bir toplum ve bu topluma hizmet eden bakış, tekelci ve işgalci sisteme hizmet eden bir bakış oluyor. Bu bakış açısından, zindancı, işkenceci ve çocuk katilleri doğuyor. Bu bakış açısının resmi ideolojisi, Kürt, Arap, Ermeni, Laz ve diğer Anadolu halkları için zulüm oluyor.

Tekelci ve işgalci toplumun bu otoriter eğitimi ve çocuğu ”tabula rasa’dır”. Tabula rasa, üzerinde yazı yazılmamış ”kara tahtadır”. Kara tahtaya çevrilen çocuk, dışarıdan, yani tekelci ve işgalci sisteme hizmet veren öğretmenler tarafından doldurulacaktır.

İşte, pedagojik kavgamız böylesi bir topluma karşı, bu toplumun yarattığı otoriter eğitime karşı bir kavgadır.

Kavgamız duyuları çalınan çocuğun, duyularını kurtarma ve onları tekrar kendisine iade etme kavgasıdır. Tekelci ve işgalci bir Türkiye’de, pedagojik kavgamızın bir yönü bu oluyor.

Kavgamız, çocuklarımızı bu tekelci ve işgalci toplumdan, bu toplumun insani bakışından kurtarma kavgasıdır. Bu, çok yönlü ve zor bir kavgadır. Bu, özünde bir dönüşüm kavgasıdır. Bu son tahlilde bir devrim kavgasıdır. Pedagojik kavgamız, bunun içindir. Uğraşlarımız, yerelden, aileden başlamak üzere, ”aile devrimi” ile çocuklarımızı değiştirme, geliştirme ve dönüştürme kavgasıdır.

Böylesi bir yola hizmet eden katılımcı pedagojik eğitim süreci, gelecek aile devrimi için birlikte bilinçlenme süreci oluyor. Birlikte bilinçlenme, yarının katılımcı toplumunu kurmak ve bu toplumun yeni insanını yaratmak oluyor. Bu devrimci toplumun insanı, duyularını topyekün olarak geliştiren ve bütünleştiren insandır. Bu bağlamda, duyusal bütünleşme, birincil derecede önem kazanıyor. Bu anlamda duyusal bütünleşme, ”eylemsel yetkeli” insan oluyor. Eylemsel yetkeli insan, içinde bulunduğu koşulları ile dünya arasındaki bağıntıyı gören, anlayan ve değiştiren insan oluyor. Devrimci insan oluyor.

Duyusal gelişim, bu süreçte, çocuk gelişiminde, ilerici niteliksel sıçramalarda, önemli bir süreç oluyor. Dönüşüm oluyor.

Eylemsel yetkeli insanın duyusal gelişimi ve duyusal bütünleşmesi, içinde yaşadığı tekelci ve işgalci toplumdan kurtulmak mücadelesidir. Bu; Kürt, Türk, Arap, Ermeni, Laz ve tüm Anadolu halklarının tekelci ve işgalci sisteme karşı topyekûn mücadelesi demektir. Birliktelik demektir.

Bu çerçevede, duyusal bütünleşme, toplumu içten hissetme ve tanıma süreci oluyor; yaşadığı tekelci ve işgalci toplumun verdiği ve yarattığı, korku, acı, red, inkâr, asimilasyon sürecini tanıma ve buna karşı mücadele etme durumu oluyor.

Duyusal bütünleşme bu evrede, beyinsel bütünleşmedir. Beyinsel bütünleşme, insanın özdeğeri oluyor. Özdeğer, duyusal entegrasyonun, beyinsel olarak ta butünleşmesidir. Bu entegrasyon bütünlük, devrimci insanı yaratıyor.

Türkiye’de ve Kürdistan’da, her yönüyle ihmal edilen ve işgal edilen çocuğu kurtarmanın yolu bu süreçten geçiyor. Bu süreç tekelci ve işgalci bir Türkiye’den kurtuluş sürecidir. Bu süreç, aile devriminde, çocuğun kurtuluş süreci ve devrimi oluyor.

Pedagojik kavgamız bunun içindir.

Pedagojik kavgamız, ”ezilenlerin pedagojisini” ”umudun pedagojisi” haline çevirmek içindir.

Hiç yorum yok: