15 Temmuz 2010 Perşembe

Sürgün Kürtlerine çağrı


Bir resim bazen her şeyi anlatmaya yetiyor. Başka ulusların bundan yüz-iki yüz yıl önce bazen savaşarak, çoğu zaman barışarak çözdükleri sorunları Kürtler ve Türkler 21.yüzyılın başında birbirlerini öldürerek çözmeye çalışıyorlar. Yerde bir asker ölüsü yatıyor. Genç bir ölü… Öldüğünün farkında olmadığı gibi, ne için öldüğünün de farkın da değil. Bu genç asker ölüsü elli yıl sonra dirilse, muhtemelen şöyle diyecektir: Diaspora Kürtlüğüne çağrı

Ahmet Alim/Hasan Bildirici

Bir resim bazen her şeyi anlatmaya yetiyor. Başka ulusların bundan yüz-iki yüz yıl önce bazen savaşarak, çoğu zaman barışarak çözdükleri sorunları Kürtler ve Türkler 21.yüzyılın başında birbirlerini öldürerek çözmeye çalışıyorlar. Yerde bir asker ölüsü yatıyor. Genç bir ölü… Öldüğünün farkında olmadığı gibi, ne için öldüğünün de farkın da değil. Bu genç asker ölüsü elli yıl sonra dirilse, muhtemelen şöyle diyecektir:

“Çok saçma gerekçelerle ölmüştüm. Vatandaşım olan Kürdün kendi dilinde okuyup yazması kanıma dokunuyordu. Bazı renkleri sevmesinden huylanıyordum. Ülkesinin adını andığında, ora neresi diye aşağılıyordum. Sonra vatandaşım olan Kürtten bir mermi geldi. Beni toz duman edip savurdu… Şimdi ne mi düşünüyorum? Ölüm gerekçem çok saçma idi… Çünkü onun köyünü ve dağlarını onun kadar sevmem mümkün değildi.”

Fiziği tanınmaz hale gelmiş bir gerilla ölüsü dirilse, muhtemelen o da şöyle diyecektir:

“Yıllarca, yaralı bir varlık olarak mağaralarda, kaya oyuklarında, kar sığınaklarında ölme ve öldürme psikolojisi ile yaşadım. Kendimi hep en iyi pusuyu atmaya endeksledim. Tamam, her şey çok zordu. İnsan yerine konmuyorduk. Fakat ölmek ve öldürmek dışında başka yollar bulabilirdik.”

Vurmak ve vurulmak bazen tek seçenekmiş gibi görünür. Ölümler, başka ölümleri kışkırtır. Zamanla baskının, pusunun ve ölümün olmadığı günler rahatsızlık vermeye başlar. Bir, iki, üç ölü yetmez. Çatışmalarda ve pusularda ortaya çıkan ölü sayılarıyla konuşuruz. Ölen Türk ve Kürt gençleri artık ölmüş birer rakam olarak zihnimizde yer eder.

Biz Kürdüz, elbette tarafız, ölümün değil, kendi toplumumuzu insanca yaşatabilmenin tarafıyız. Başka toplumların, halkların ve ulusların yüz yıllardır rahatça kullandıkları hak ve özgürlüklerin çok uzağındayız. Yazgımız yüz yıl önce böyle bağlanmış. Kabul etmemişiz, isyan etmiş, defalarca yenilmişiz. İsyan önderlerimizin bir mezarına dahi sahip olamamışız.

Fakat bu kez en uzun soluklu kavganın içine düşmüşüz. Bu nedenle Kürt tarihinin en büyük katliamlarına uğramış, en büyük göçertme hareketlerine maruz kalmışız. Şimdi, ülkemizden uzakta, uzun metrajlı bir savaş filminin hiç bitmeyen cenaze törenlerini izliyoruz. Görüntüler korkunç. Türk savaş makinesi Kürdistan’ın dağ ve ovalarında kendi çevresinde kıvranıp duruyor. Günlerce süren savaş operasyonlarında dağlardan birkaç gerilla cenazesi indirmekle rahatlayabiliyor.

Ardından PKK misillemesini yapıyor. Türk devletinin inkar ve zulmüne öfke duyanlar, gerillanın öldürdüğü asker sayısıyla kızgın yüreklerindeki ateşi söndürmeye çalışıyorlar. Bu, hiç bitmiyor ve bitecek gibi görünmüyor.

Tek taraflı ateşkeslerin hiçbir hükmünün olmadığı artık anlaşılmış bulunuyor. PKK silahlarının hiç işletilmediği zamanlarda Türkiye yönetimi sorunun üstünde yan gelip yatıyor. Ta ki, çözümsüzlükten bulanan Kürtlerin savaş homurtuları yeniden yükselene kadar. PKK, planlamasını yaptığı askeri birliğe ağır bir saldırı düzenliyor… Türk savaş makinesi, şiddet dozajını artırarak harekete geçiyor… Ankara toplanıyor, yeni güvenlik önlemleri devreye sokuluyor, daha çok gerilla öldürebilmenin siyaseti ve teknolojisi ele alınıyor.

Biz Kürt tarafı bu kez yenilmemekte ve teslim olmamakta kararlıyız. Dağlardaki PKK’lilerin harcanması ve yok edilmesi üzerine mutlu bir Kürt yaşamının inşa edilemeyeceğini de iyi biliyoruz. Türkler için Türk askeri ne kadar değerliyse, Kürtler için de artık dağdaki gerillalar o kadar değerlidir. Bu da aslında anlaşılmış bulunuyor. İtirazımız, Türk askerinin ve Kürt gerillasının öldürülmesi üzerine kurulu bir siyasetedir. Türk veya Kürt, insan yaşamı değerlidir. Türkün ölümü üzerine özgürlük kurulamayacağı gibi, Kürdün ölümü üzerin de teslim alınmış yeni bir hayat kurulamaz.

Öldürülüp kokmaya bırakılmış gerilla cenazelerinin derelerde toplu yıkanmasından Türk devletine ve halkına kalan tek şey, Kürt halkının öfke ve nefretidir. Basılmış karakollardan Türk şehirlerine götürülen asker cenazelerinden Kürtler düşen öfke ve nefrettir. Milyonlarca insanın ölümüne neden olan Birinci Dünya Savaşı’nın yıkıntıları arasından doğrulan insanlık:

“Savaş mı? Bir daha asla” demişti.

Fakat yirmi yıl sonra 60 milyondan fazla insanın öldüğü 2. Dünya Savaşı’nın çıkmasına engel olamamıştı. Onca insan kaybına rağmen, dönülen aynı sınırlar ve aynı noktalardı. Türk devleti ne kadar öldürürse öldürsün, PKK bunun ne kadar misillemesini yaparsa yapsın, savaşsız ve ölümsüz de varılacak nokta bellidir. Özgürlük ve eşitlik…

Birkaç gündür biz Kürdistan Post yazarları neler yapabiliriz diye konuşup duruyorduk. Öneri Yaşar Kaya’dan geldi. Sürgündeki ve ülke dışındaki Kürtlerin ölmeye ve öldürmeye dayalı yöntemlere karşı çıkmamız gerektiğini söyledi. Özellikle Türk basınının yazarları, sürgündeki Kürtlerin şiddet karşısında tavırsız kaldığını söylüyorlardı. Doğrudur, Diaspora Kürtlüğü rolünü oynamaktan çok uzaktır. Her görüşten Kürt aydınlarını ve siyasetçilerini bir araya getirip tartışacakları ortak ulusal kurumları yoktur. Naklen ölüm olaylarını kendi köşelerimizden izliyoruz…

PKK’yi ve Türk devletini karşılıklı silahları susturmaya çağıran kısa bir metin kaleme aldık. İstedik ki, bu tavır, Kürdün özgürlük ve eşitlik talebinden asla vazgeçmeyecek Diaspora Kürtlerinin silaha ve öldürmeye dayalı çözüm yöntemine karşı bir çığlığı olsun.

Belirli bir imzaya erişildikten sonra, hazırladığımız metin birkaç gün sonra Kürdistan Post’ta yayınlanacak. Bir süre sitenin ilk sayfasında bekletilecek. Dünyanın bütün ülkelerine dağılmış Kürtlerden ve dostlarından ve aydınlardan beklentimiz, hangi görüş ve inançta olursa olsun bu metni imzalamalarıdır…

Daha pratik olması açısından, çeşitli ülkelerdeki arkadaşlarımız yaşadıkları ülkedeki Kürtlerin imzalarını kendileri bir araya toplayıp, öyle gönderebilirler. Gelen imzalar Kurdistan Post’taki imza metninin altına alınacak ve bu böylece devam edip gidecektir. Savaş değil barış; korku değil özgürlük; ölüm değil, yaşam isteyen bu haykırışımızı Türkiye’nin duyarlı basın mensuplarına, aydınlarına ve siyasetçilerine de ulaştıracağız…

Savaşa, inkara, şiddete ve çözümsüzlüğe karşı bir ses…

****

Not: “Barış için silahlar susmalıdır” adlı metni okuyup imzalamak isteyenler, ahmalim@hotmail.fr e-mail adresiyle ilişki kurabilirler….


Kürdistan Post
http://www.kurdistan-post.com/

Hiç yorum yok: