13 Kasım 2009 Cuma

Beşikçi: Öymen'in Amcası Tunceli Kanununu Alkışlayanlardandı


Dr. Beşikçi, Dersim katliamını savunan CHP'li Onur Öymen'in amcası Hıfzırrahman Raşit Öymen'in de 1935 Tunceli Kanunu'nun onaylandığı, uygulandığı Dersim katliamının gerçekleştirildiği dönemde Meclis'teki mebuslardan biri olduğunu anımsatıyor.

"Tunceli Kanunu (1935) ve Dersim Jenosidi" kitabının yazarı Dr. İsmail Beşikçi, Meclis'te Dersim katliamını savunan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) sözcüsü Onur Öymen'in amcasının da, katliamın zeminini hazırlayan "Tunceli Kanunu"nu onaylayan mebuslardan biri olduğunu anımsatıyor.

Beşikçi, Öymen'in sözleri ve bu durumla ilgili bianet'in sorusunu yanıtlarken şu yorumu yapıyor:

"Jenosidin bu kadar kolay ve rahat bir şekilde savunulabilmesini resmi ideolojide aramak gerekir. Tunceli Kanunu'nun yapıldığı (1935) ve uygulandığı, Dersim'de jenosidin gerçekleştirildiği dönemlerde, Onur Öymen'in amcası Hıfzırrahman Raşit Öymen de TBMM'de mebustur.

"Prof. Hıfzırrahman Raşit Öymen, Münir Raşit Öymen (Onur Öymen'in babası) eğitimli kişilerdir. Almanya'da özellikle eğitim alanında eğitim görmüşlerdir. Ama bu eğitim, soykırımın yanında yer almaya engel olmuyor. Kürt varlığının ve Kürtçe'nin inkarı, imhası ve asimilasyonu yolunda politikalar ve uygulamalar her zaman, soykırım düşüncesi ve uygulamaları için elverişli bir ortam hazırlamıştır."

"Hukuk dışı yasayı oybirliğiyle onayladılar"

Beşikçi, "Hukuk dışı, çağ dışı, keyfi yönetimlere olanak veren bir yasa" diye nitelediği Tunceli Kanunu'nun Meclis'ten oybirliğiyle geçtiğini, o dönemde mebus olarak "tayin edilen" 60'a yakın profesör veya ordinaryüs profesörün hepsinin yasayı kabul ettiğini söylüyor.

Beşikçi, kitabında bu dönemi ve mebus profesörlerin tavrını şöyle anlatıyor:

Bu profesörlerin hiçbirisi, bu uygulamanın modern hukuk sistemlerine aykırı olduğunu söylemiyor, itiraz etmiyor. Üstelik onaylıyor, alkışlıyor.

Bu kanun Genel Müfettiş olan vali ve komutana, kişileri yakalamak, itham etmek, yargılamak, idam kararı vermek, idamları infaz etmek yetkilerini veriyor.

Genellikle Almanya'da, İtalya'da, Dolmabahçe Sarayı ve Çankaya Sofralarında "ilim" tedris eyleyen bu hukukçular bunun 1924 Anayasasına aykırı olduğunu söyleyemiyor, yargı ve icra görevlerinin bu derece bir tek kişinin uhdesine verilemeyeceğini belirtemiyor, sesini yükseltemiyor. Yükseltmiyor.

Üstelik, bu ulema takımı bunları onaylıyorlar, alkışlıyorlar, en münasibi budur, diyorlar. Şefe, resmi ideolojiye bol bol övgüler düzüyorlar.

Tunceli Kanunu'na göre getirilen yargılamada, sanığa iddianame verilmiyor, savunma hakkı verilmiyor. Mahkeme kararlarının kesin olup temyizinin mümkün olmadığı hükme bağlanıyor.

Ordinaryüs profesör ve profesör unvanlı "ulema"mn bunlara da itirazı yok. Bunları, yeri ve zamanına göre övgüler düzdükleri 1924 Anayasasına aykırı bulmuyorlar. En münasibi budur, diyorlar, alkışlıyorlar. Eşkıyalıkla, haydutlukla mücadele ediyoruz. Gericilikle, ağalarla mücadele ediyoruz, diye geniş kitleler sürgünlere gönderiliyor, kadınların kızların ırzına geçiliyor, gebe kadınların karnına kılıç sokuluyor, emzikteki bebeklerin başlan kesiliyor, kılıçlara takılıyor, iki-üç yaşındaki bebekler, başları taşlara vurula vurula öldürülüyor, tekmelenerek öldürülüyor, insanlar, mağaralara tıkılıp üzerlerine zehirli gazlar sıkılıyor, kadınlar, genç kızlar, çocuklar, ağzı betonlarla kapatılmış mağaralarda yakılıyor, "ilim" heyeti, bütün bunlan onaylıyor, alkışlıyor. En münasibi budur, diyor. Çünkü Şef böyle istiyor. Ve Şeflik düzenlerinde doğrunun ölçütü, olgular değil, Şefin dedikleri, tavır ve davranışlarıdır. (TK)

Hiç yorum yok: