3 Ocak 2010 Pazar

2010’ da ”Bizim de bir RÜYAMIZ neden olmasın?”



Dr.İsmet Turanlı
dr_ismetturanli@mynet.com

Martin Lüther KİNG, siyahların Amerika’da eşit haklara kavuşması için ‘’Benim bir Rüyam var’’ demişti. Onun Mahatma GANDHİ gibi pasif müdafaa siyaseti ile rüyasını gerçekleştirdiğini , NOBEL barış ödülü almasını sağladığı biliyoruz. Şimdi ben de Türkiye’de şiddet politikalarının terkedilmesini, Türklerin ve Kürtlerin müşterek bir rüyası olması gerektiğine inanıyorum.

Bir problemi çözüme kavuşturmak için tek taraflı düşünmek müsbet bir neticeye kavuşturmaz. Hele hele şiddetin 30 senede kimseye bir şey kazandırmadığını gözönüne alırsak, artık tarihin büyük önderlerinden GANDHİ gibi, Martin Luther KİNG gibi düşünmemiz gerektiğini ve müşterek bir rüyamız olmasını yeni senede diliyorum. Onlar kan dökülmeden gayelerine vardılar. Siyasilerin, yazarların hep İspanya’daki Bask yahut İrlanda’da ki IRA kanlı mücadelelerini örnek göstermelerini hayretle karşılıyorum. Oralardaki sebeplerde, şartlarda Türkiye’de mevcut değil. Hindistan’da ki ve USA’da ki durum ise bizden çok daha kötü idi.

Tıpta, cummulation diye bir tabir vardır. Türkçesine birikim diyebiliriz. Kürt isyanlarına karşı devletin orantısız bir güçle mukabelesi, hele 12 Eylül’de Kürtçeye yasak getirilmesi, Diyarbakır zindanlarında Kürtlere yapılan işkencelerin cummulationu , yarattığı travmalar PKK’nın ortaya çıkmasını, ve onun aynı hunharlıklara başvurmasını sağlamıştır. Bu tarihi gerçek nedense kaale alınmıyor. Sanki PKK durup dururken eylemlerine başlamış gibi bir mantık yürütülmekte. Fizik hocamızdan öğrenmiştik.’’ Yumruğunuzu duvara vurduğunuz şiddet sertliğinde bir kuvvetle karşılığını bulursunuz.’’ Hadiseleri tek taraflı, işinize geldiği tarzda, ilmi olmayan bir kafa yapısı ile izaha kalkarsanız vardığınız neticeler hata içerir. Şimdiye kadar yapılan askeri müdahelelerin netice vermemiş olması, onbinlerce gencin hayatına mal olması tarihi bir gerçektir.

Şiddeti yöntem dışı bırakıp, barışcıl yollar aranırken duygusal hareket etmemek, akıllı olmak gerekir. Ben çocukken kardeşlerimle kavga ettiğimde rahmetli annem beni kenara çekip ‘’ Sen akıllı çocuksun, kardeşlerine uyma ‘’ der, beni sakinleştirirdi o pohpohlayıcı nasihatları ile. Bende kendimi kardeşlerimden akıllı zanneder, kavgadan vaz geçerdim. Şimdi artık çocuk değilim. 80 yaşında, Türkiye siyasi tarihini bilen, tecrübeli bir ilim adamı olarak her iki tarafada akıllı hareket etmelerini tavsiye ediyorum. İlkokul ikinci sınıfta ‘’ İKİ keçi bir köprüde ‘’ hikayesini okumuştuk. İnatları yüzünden ,ikisininde suya düştüğü anlatılıyordu. Tek taraflı silahın bırakılmasının istenmesi abesle iştigaldir.

Yukarda cummulation efektiğinden bahsettiğim gibi, TSK’ nın etkisiz bıraktığı her PKK’lının kardeşlerinin silahlanması ve dağa çıkması motive edilmektedir. Bir Filistinli şairin anlattığını unutamıyorum. ‘’Ben çocukken pencereden İsrailli askerlerin kardeşlerimi öldürdüklerini gördüğümde İsraillilerden nefret duydum’’ TSK ‘nın ulaştığı hedefte aynı. Onun için Başbuğ’un ‘’ Gençlerin dağa çıkmalarını önleyemiyoruz’’ itirafı Filistinli şairin anlattığına benzerlik göstermiyor mu? Bayrağa sarılı köyündeki mezarlığa götürülen mehmetçiğin etkilediği halk aynı galeyana kapılmıyor mu? O halde silahın terk edilmesi iki tarafında prensibi olmalıdır. Yoksa inatçı keçiler durumuna düşmezler mi?

Aklımın erdiğince tavsilerim:

1. Silahların her iki tarafça terkedilmesi.

2. Kürtlerin kültürel haklarının tanınması.

3. Almanya’da Türkçe anadilde eğitimi istenirken, Türkiye’de Çince, Rusça eğitim verilirken Kürtçe’ye müsaade eilmemesi insan haklarına aykırılık teşkil eder. Türkiye’deki eğitim müfredatına Kürt tarih, edebiyat ve sanatların alınması kaçınılamaz.

4. Federalizme, özerkliğe geçmeden, İsviçre’de ki gibi yerel idarelerin güçlendirilmesi demokratikleşmenin önceliklerinden olmalıdır. Gerçi Lozan anlaşmasında ön görülen Kürt milletini dörde bölme haksızlığını ortadan kaldıracak günlerin geleceğini her Kürt düşünmekten vaz geçmez. Fakat o hale gelmek içinde 4 safhada bir gelişme olacaktır.

a) Dört devlettede demokratikleşmenin, neticede özerkliklerin gerçekleşmesi.

b) Dörde bölünmüşlüğün ortadan kalması. Uniter yapının oluşması. Türkiye fakir kuzey Kürdistan yükünden kurtulacak, Güney Kürdistanın petroldan zenginliği ekonomik eşitliği sağlayacak olabilmesi mümkün olacaktır.

c) Türkiyenin AB’ye girmesi.

d) Kürtlerin AB’ye alınması ile Osmanlı meclisi mebusanın öngördüğü Misaki millinin geçekleşmesi sağlanacaktır.

5. Her türlü şiddet içeren eylemlerden vazgeçilmesi, seçim barajının aşağıya çekilmesi ile Kürtlere siyaset yapma imkanlarının tanınması.

Bütün bu saydıklarım bilinmesine rağmen bir çok siyasinin ve yazarın ‘’Kürtler ne istiyor?’’ diye sormalarını saflıklarına veremiyorum. İnkar politikası geçerliliğini çoktan yitirdi.

Köln. 02. 01. 2010

Hiç yorum yok: