14 Kasım 2010 Pazar

Türkiye Gündemi




Ahmet Dere
farasinblognews@yahoo.com


Türkiye, gündemi sürekli belli çevreler tarafından tayin edilen ve genelde de tali sorunların ön planda tartışıldığı bir ülke olma özgünlüğünü terk etmemeye gayret eden bir ülkedir. Ortadoğu’nun en güçlü sayılan devletlerden biri olmakla beraber, bir türlü siyaset mekanizmasına prestij sağlayamayan, her kafadan bir sesin çıktığı bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla, Türkiye’de tartışılan gündem de dağınık ve muğlak bir muhtevaya sahiptir. Böylesi bir ülkenin yönetim erki ve çözüm gücü de net olamamakta, derin güçlerin hakimiyeti alenen hisedilmektedir. Bugünlerde gündemi meşgül eden hükümet-muhalefet-yargı + çıkar gurupları + halk kitleleri bağlamındaki tartışmalar, söz konusu bu ülkenin gerçekliğinin aynasıdır.

Bildiğimiz Türkiye’nin en derin ve çözümü kaçınılmaz olarak görülmesi gereken yara olan Kürt Sorunu, yukarıda bellirtiğim biçimde, tali ve hatta sunni diyebileceğimiz problemlerin gölgesinde tutulmaya, adeta gayret edilmektedir. Son iki yıldır Kürt Sorunu bağlamında, demokrat ve duyarlı çevreler tarafından kanayan bir yara olarak görülen KCK davası Diyarbakır’da devam etmektedir. Benim de ismim geçtigi söz konusu davanın duruşmaları devam ederken, turban tartışmaları bir anda ülkenin gündeminin merkezine oturtuldu. Iktidarı, muhalefeti, yargı kurumları ve en fazla da basın ve yayın organları, sırtını temel sorunlara, yönünü ise bu tartışma konusuna çevirmiş durumdadırlar. Ne zamana kadar bu halin devam edeceği ise belli değildir.

13 Ağustos tarihinden beri KCK’nin ilan ettiği eylemsizlik süreci devam etmektedir. KCK yetkililerinin açıklamalarına bakılırsa, söz konusu eylemsizlik sürecinin daha fazla sürmesinin pek anlamı olmamaktadır. Dolayısıyla, Ekim ayının sonunda yeni bir kararın çıkması büyük bir ihtimal dahilindedir. Eğer KCK eylemsizlik sürecini sonlandırıp, tekrar bir çatışma süreci –ki Türk ordusunun yaptığı operasyonalarla bu süreç tek taraflı olarak sürmektedir- başlarsa, ne yazıkki çözümden yana verilen tüm çabalar heba edilmiş olacaktır. Bu yıl yakalanan olumlu atmosferin tekrardan yaratılması çok zor olacaktır. Kürt halkı zaten türk devletine karşı güvensizdir, gerek eylemsizlik sürecinde yapılan operasyonlar ve gerilla kayıpları, gerekse de KCK operasyonları olarak bilinen gece baskınları sonucu yaşanan tutuklamalar söz konusu güvensizliği daha da pekiştirmiştir. Eğer, Diyarbakır’da görülen KCK davası da cezalarla sonuçlanırsa, ister PKK’ye yakın olan Kürtlerde olsun isterse de kendini tarafsız veya başka kürt örgütlerine mensup gören Kürtlerdeki güvensizlik daha da derinleşecektir.

Türkiye’deki siyasi tabloya bakılırsa, ne yazıkki, önümüzdeki sürece ilişkin iyimser olmak için hiçbir neden bulunmamaktadır. 2011 yılında yapılacak genel seçimlerin hesapları şimdiden yapılmaktadır. Son 8 yıldır AKP’nin mitinglerinde havaya atılan sloganlar, bu seçim mitinglerinde de tekrarlanacaktır. AKP’nin sadece sözde kalan söylemlerine alkış tutmaya sürekli hazır olan « Kürtler » yine miting alanlarında şakşakçılık yapacaklardır. Gandili CHP de AKP’yi taklit edip, yok olmayla yüz yüze kaldığı Kürdistan’da, sunni vaatlerle oy avcılığını yapacaktır. Kürtler eski Kürtler olmadıkları için, son referandumda olduğu gibi, ne AKP, ne de CHP istedikleri sonucu elde etmelerini düşünmek saflık olur. Ancak, bu durum Kürt Sorununu da çözmeyecek, tam tersine derinleşen yaraya tuz basacaktır.

Sonuç itibariyle, her ne kadar Ergenekon davası olarak bilinen Silivri duruşmalarında Derin Devlet yargılanıyor biçiminde bir hava yaratılmış olsa da, esas olarak Türkiye Gündemi yine bu Derin Guruhun denetiminde gelişmiş olduğuna tanık olmuş olacağız.

Yazık, kaybedenler yine Türkiye olacak, yine barış ve demokrasi isteyen ve onun için çaba sarf edenler olacaktır.

-----------------

http://farasintr.blogspot.com/

Ahmet DERE'nin "21. Yüzyılda Kürtler" kitabı sipariş edilebilir;

http://farasintr.blogspot.com/2010/01/yeni-ckt.html

Hiç yorum yok: