Öldüğü iddia edilen
Mihrac Ural'la ilk röportaj: Bari Cenaze Namazımı Kılsaydınız...
Son haftalar içinde gerek görsel-yazılı
medyada gerek sosyal medya ortamında hakkında ‘öldürüldüğü’ yönünde haberler
yapılan, bir dizi farklı iddia ve tartışmalarla gündeme gelen kişiyle, Suriye
Lazkiye’de kendi kurduğu Mukaveme Suriyyi (Suriye Direnişi) hareketinin lideri
Mihrac Ural’la merak edilen detayların konuşulduğu röportajı dikkatinize
sunuyoruz. Gazeteci Ferhat Aktaş
Sykpe üzerinden ‘yaşamadığı’ iddia edilen Mihrac
Ural’a ulaştı ve cevabı merak edilen soruları kendisine yöneltti. İlgiyle
okuyacağınız röportaj aşağıdadır.
Ferhat Aktaş: Mihrac bey, güncel yerleşik algıdan kaynaklı biraz ironi
içeren soruyla röportaja başlamak istiyorum. Öncelikle tekrardan dünyaya geri
döndüğünüz için merhaba diyorum. Ve sıkça sorulan ama cevabı biraz askıda kalan
soruyu ben direk muhatabı olan size yöneltiyorum. Siz öldünüz mü yoksa yaşıyor
musunuz?
Mihrac Ural: (Gülüyor) Şimdi… Mihrac Ural’ın
öldüğü/öldürüldüğü hususunda şunlar söylenebilir; özellikle Suriye düşmanları
başta olmak üzere bölge halklarını kıyıma uğratan selefi-cihadist terör şebekeleri
sadece beni değil bütün insanlığı öldürmek için çaba sarf ediyor. Bu nedenle
onların halkları savunmak için yola çıkmış, hayatının her döneminde halkı
savunmuş, vatan çıkarlarını kendi çıkarlarından öncelikli saymış benim gibi bir
insanı öldürmek istemeleri çok normal. Esasında işin mantığında da bu var. Ama
Mihrac Ural yaşam kültürü uğruna mücadele ederken, onları kendi çıkarları için
kullananlar ve finanse edenler ölüm kültürünün temsilcileri olarak her zaman bu
denklem içinde var olacaklar. Öldürdüklerini iddia ettiler, ben buradayım ve bu
toprakların evladı olarak burada olmaya devam edeceğim ve her kim ki ölüm
kültürüyle bölgeye, Arap, Kürt, Türk halklarına yaklaşırsa bunun karşısında hem
kendi ilkelerimin hem inanç kültürümün bir gereği olarak yaşam kültürünü
savunacağım.
F. A: Özellikle 29 Mart tarihinden itibaren
Yeni Şafak, Akit, Sabah gibi havuz medyanın geçtiği haber akışına göre;
tekfirci Ahrar’uş Şam örgütü tarafından düzenlenen bir saldırı neticesinde,
Lazkiye kırsalında beraberinizdeki Rus ve İranlı subaylarla öldürüldüğünüz,
hastane kayıtlarına göre ölü olduğunuzun netleştiği ve sonradan gizlice
Kırdaha’ya götürülerek gömüldüğünüz ifade edildi. Hatta ülkemizin resmi haber
ajansı AA bile ölüm haberinizi istihbarat birimleri tarafından teyit edildi
diyerek abonelerine duyurdu. Sorum şu; Sizi ölmeden öldürme ve bu kurgu
üzerinden yapay zafer ilan etme anlayışını neye bağlıyorsunuz, malum
medya organları neden sizi öldürmek için bu kadar hevesli?
M. Ural: Bunun bir tek açıklaması olabilir, Mihrac Ural vatan
savunmasındaki başarıları nedeniyle ve Suriye’deki hezimetlerini örtmek için
propaganda malzemesi olarak kullanmak istemelerindendir yoksa bir Mihrac
Ural’ın öldürülmesi neyi değiştirebilir? Binlerce, yüz binlerce Mihrac Ural var
Suriye’de. Mukaveme Suriyyi savaşçılarının her bir tanesi, kahraman Suriye
ordusunun her bir komutanı Mihrac Ural’dır. Bütün vatansever güçlerin her bir
militanı bir Mihrac Ural’dır. Yani bu bir ruhtur, ete kemiğe bürünen kimliktir,
vatan savunmasında kararlılıktır işte onların öldürmeye çalıştığı budur. Bu
öldürülmesi mümkün olmayan bir varoluştur. Bir toprağı, vatanı nasıl ki
öldüremezseniz, bir Mihrac Ural’ı da öldüremezsiniz. Çünkü bizler bu
toprakların evlatlarıyız. Ben, Suriye ve Türkiye halklarının evladıyım. Bizi
katletmek demek bu toprakları katletmek demektir ve bunu asla başaramazlar.
Bundan dolayı güzel bir slogan gündeme getirdik. Ba-şa-ra-ma-ya-cak-lar!
F. A: Havuz medyanın hakkınızdaki haber akışı sosyal medya ortamında da
(Twitter ve Facebook) etkisi gösterdi. Kimi siyasetçilerden yandaş yazarlara
kadar bir kesim Mercidabık ve Lazkiye konulu göndermeler yaparak ve inanç
kimliğinize dikkat çeken ibarelerle ‘ölmenizden’ duyduğu mutluluğu yorumlarına
konu etti. Hatta TV, gazete ve internet sitelerinde analizler yapıldı, köşe
yazıları hazırladı. Mihrac Ural’a bu kadar öfke beslemelerinin arka plan
anlamında mantığı nedir? Mercidabık paranoyası olarak görülebilecek tarihsel
mesele bu kesimi neden bu kadar rahatsız etti?
M. Ural: Şimdi efendim… Mercidabık olayı hakkında dedim ki; bu
Alevi dağları 500 yıl sonra Türkiye devletinin kışkırtmalarıyla vatan ihanetine
sürüklenen bir grup Türkmenin bakınız tüm Türkmenler değil zaten onların ezici
çoğunluğu vatanseverdir ve bizimle birlikte, saflarımızda dövüşen insanlardan
oluşur. 500 yıl sonra Yavuz Sultan Selim’in yayılmacı aklıyla bölgeye yayılmak
isteyenler karşılarında bu toprağın gerçek sahiplerini buldu. Ve 500 yıl sonra
rövanşta bu toprakların sahipleri topraklarını yayılmacılardan temizledi. Bu
anlamda söyledim.
Ben hayatımın her döneminde laik bir
insan olarak yaşadım. Hiçbir zaman ne etnik ne inançsal kimliğiyle ilgili
etkili bir siyaset yapmadım. Mukaveme Suriyyi kurduğumda da Suriye’nin
tarihsel, jeo-stratejik yapısına dayanarak kurdum. Dedim ki, Suriye kadim
tarihler boyunca ipek yolu ve baharat yolunun merkezinde geçiş kanalı olarak,
bugünde petrol ve gazın boru hatlarının geçiş kanalı olarak önem taşıdı. Dünya
insanlığının %30’dan fazlasının dönüştürülebileceği bir alan olarak bütün
imparatorlukların ve emperyalist güçlerin ilgi alanını üzerine çekmiştir. Kadim
tarihte Roma, haçlı seferleri, Osmanlılar bölgeye askeri müdahaleleri ve
yayılmalarıyla bu belirttiğim amaçlar için çaba sarf etmiştir. 20. yy.dan
itibaren İngilizler, Fransızlar, Almanlar ve sonra İsrail- Amerika bölgeye el
atmak, askeri üstler inşa etmek ve buranın enerji yollarını ele geçirmek için
bu bölgeyle ilgili olmuşlardır.
Tarih boyunca bu jeo-stratejik konumu
itibarıyla bir köprü olan, kuzeyi güneye doğuyu batıya bağlayan Suriye hep süper
güçlerin, hep imparatorlukların ilgisi çekmiştir ve burayı egemenler
kendilerine tabi bir toprak parçası haline getirmeye çalışmıştır. Dün olanlar
bugünde devam ediyor. Ama dün bu projelere ve siyasetlere karşı Roma’nın
karşısında Zenobia’nın direnişini görüyoruz. Mukavame Suriyyi’nin ilham kaynağı
olan imparatoriçe Zenobia, Tedmur Kraliçesi, Roma’ya 270 yılında direndi,
ölümüne kadar direnişini sürdürdü ve tarihte ilk kez vatan kavramını vatanın
bütün unsurlarını bir araya toplayarak Roma’ya karşı gitme çabası gösteren ilk
yönetici oldu. Kendisi ne Hıristiyan ne İslam’dır. Puta tapan bir gelenek,
kültürden geliyordu ama Antakya kilisesi etrafında toplanan Hıristiyanları
vatan savunmasına davet eden ilk insan olmuştur. İşte oradan başlayan süreç
haçlılara karşı direniş, Bizanslılara karşı direniş, Osmanlılara karşı direniş
ve bu direnişin en görkemli tablosu Şam’ın Merci meydanında Cemal Paşa
tarafından astırılan 21 Suriyeli ve Lübnanlı siyasal ve toplumsal şahsiyet ve
ardından Fransızların manda yönetimi ve ona karşı Şeyh Salih el-Ali sahil
bölgesinde Alevi lider olarak, İbrahim Hananu Halep’te Kürt lider olarak, Yusuf
el-Azme Arap lider olarak Şam’da, Sultan el-Atraş güneyde Dürzi lider olarak
Suriye bağımsızlık savaşı başlattılar. Buradan da görüyoruz ki Suriye bütün
mozaiği, bütün etnik ve dinsel dokularıyla Suriyeli kimliğiyle işgalcilere
karşı savaştı.
İşte bu gelenek bugüne gelip dayandı.
Bugün olan aşamadan önce bir aşama daha vardı o da; büyük lider Hafız Esad
döneminin emperyal bölge projelerine karşı duruşudur bu duruşun anılması
gereken önemli dönemeçleri 1990’da Lübnan’da iç savaşı sonuçlandırması ve
Lübnan’ı istikrara kavuşturması ve dünyanın en güvenli ülkesi haline
dönüştürmesiydi. 2000 yılında İsrail’in Güney Lübnan’dan bir gece ansızın kaçıp
gitmesini sağlayan Lübnan direnişine, Hizbullah hareketine en büyük katkıyı
yapmakla Hafız Esad o noktayı yükseltmişti. Bu ayrıca Hafız Esad, Lübnan’da
Birleşmiş Milletlerin henüz terör ile direnişi birbirinden ayıramadığı bir
dönemde, 26 Nisan 1996’ta bağlanan protokol gereğince, Hizbullah’a meşruiyet
kazandırmıştır. BM nezdinde karar altına alınan o protokolde dünya’da ilk kez
yazılı olarak; ‘bir ülkenin toprakları işgal edilmişse başka ülke tarafından o
ülkenin insanları direnme hareketi başlatma hakkına sahiptir’ denilerek not
düşülmüştür. İşte o günden bugüne bölgemizin direnişi meşru hale gelmiştir. Bu
aşamadan sonra emperyalistler Lübnan’ı bir konak, bir karakol olarak elde
edemedi, oradan bölgeyi yönetme çabaları da iflas edince bütün bu güçler ve 80
ülkenin beslediği terör şebekeleri Suriye üzerine yığılmaya başladılar. Ve
Suriye’de bugün Beşar Esad yönetimi bu direnişin başında başarılı bir şekilde
direnişini vatan savunması çerçevesinde yürütmektedir.
Şimdi bütün bu anlattıklarımdan
çıkartılması gereken sonuç şu; Suriye vatan olarak bu dış güçlerin ve
kuklalarının saldırısına uğramaktadır ve bir vatan olarak savunmasını Alevi,
Sünni, Hıristiyan, İsmaili, Şii, Ezidi, Dürzi hepsi ile savunmak durumundadır.
Bu denklemde bir tarafta gerçek Suriyeliler var diğer tarafta ise dış güçlerin
kuklası, yayılmacı, Suudi ve Katarın denetiminde olan ve bölgenin kültürüyle
uzaktan yakından ilişkisi olmayan dayatmacı, tekfirci çevreler var. Bunlar
zaten kukla olarak emperyalistlerin, İsrail’in bölgede çıkarlarını temsilen rol
oynamaya çalışıyor. İşte durum bu denklemde olunca bu karşıt, yayılmacı, düşman
güçlerin medyası da doğal olarak bu propagandaları yapacaktır.
Yenişafak, Akit, Sabah’ın yani yandaş
medyanın Suriye düşmanlığı esasında emperyalist çıkar çevrelerinin bir uzantısı
olduklarının dile gelmesinden ibarettir. Onların Suriye düşmanı olması bu işin
doğasından gelmektedir ve doğal olarak buradan yola çıkarak her türlü
propagandayı yapma çabası içinde olmaktadırlar. Bir taraftan mezhepçilik öne
çıkartıldı, bir taraftan aşiretçilik öne çıkartıldı, bir taraftan bölgecilik
öne çıkartıldı, bir gün Kürt sorununu karşıya dikmeye çalıştılar ertesi gün
Kürt düşmanlığı yaptılar, birinde Dürzileri kışkırtmaya çalıştılar sonra Dürzi
düşmanı oldular, Alevileri döndürmeye çalıştılar sonra Alevi düşmanı oldular…
Yani bir milletvekilinin kalkıp; ‘’Alevilerin Suriye’de mezarlarını bile
bırakmayacağız’’ diyerek bu saflarda yer almasının mantığı ne olabilir? İşte
medya aracılığıyla gündeme gelen mantık özetlediğim çıkarları yansıtmaktadır.
Dolayısıyla Akit, Yenişafak, Sabah şu veya bu TV kanalının Mihrac Ural’a olan
düşmanlığı şahsi olmaktan çok bir yönelimi, bir düşünceyi, vatan savunmasının
sert kayasını balyozlarla yıkabileceklerine olan inançlarından
kaynaklanmaktadır. Ama bu topraklar öldürülemez. Bu vatan katledilemez.
Bizde bu vatanın evlatları olarak bu
vatanı savunma kararlılığımızla tüm saldırılara karşı direnme kararı aldık, bu
direnmemiz savunma çizgisi çerçevesindedir. Direnişimizi Mukaveme Suriyyi
çatısı altında sürdürürken tamamen uluslararası kurallara uyarak mücadele
ediyoruz. Ne çevreye zarar veriyoruz ne sivillere zarar veriyoruz ne de
ibadet-okul gibi yerlere zarar veriyoruz. Bu ilkeler, bu ahlakla direnişimizi
sürdürmekteyiz. Hareketimiz ne mezhebi ne etnik bir şeye önem vermez çünkü
saflarımızda Hıristiyanlar, Türkmenler, Araplar, Kürtler, İsmaililer, Dürziler
ve Aleviler yer almakta ve savaşın temas hattında yerlerini alarak mücadele
etmektedirler.
F. A: Aslında hakkınızda daha önceleri de benzer iddialar gündeme getirildi
ve siz çok kısa süre içinde görsel ve yazılı bu iddiaları tekzip ettiniz. Bu
defa iddianın üzerinden haftalar geçtiği halde benzer şekilde tekzip etmediniz.
Yani çok dillendirilmesine rağmen görsel bir beyanatınız olmadı. Merak edildiği
için soruyorum. Neden bu süreç gecikti ve ne zaman kamuoyunun kuşkularını
giderecek şekilde mesaj vereceksiniz?
M. Ural: Öldürme olayı meydanında ötesine geçerek ücretli
katillerle fiili olarak bu kirli amaçlarını ve kirli hedeflerini ikame etmek
istediler. Doğal olarak bunu başaramayınca bizlerin yapması gereken, devletin
yapması gereken yani devletin vatandaşını koruması çerçevesinde icraatlar
gündeme geldi. Bu icraatlar halen sürüyor ve bundan dolayı biraz daha zamana
ihtiyaç var. Bu zaman süresinin sonunda her şeyi bütün detayıyla paylaşacağız.
Sadece sevenlerimizden biraz sabır bekliyoruz. Başka bir şey değil.
F. A: Yani bu söyleminizden anladığım kadarıyla güvenlikle ilgili bir sorun
söz konusu değil mi?
M. Ural: Yaklaşık olarak böyle diyebiliriz…
F. A: Öldü/öldürüldü haberlerinden ayrı olarak aynı günlerde hakkınızda bir
iddia daha gündeme getirildi. Bu daha çok sosyal medya ortamında dillendirilen,
Suriye güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındığınız ve tutuklandığınız
yönünde bir iddia olarak öne çıkarıldı. Hatta 14 Ocak tarihli, İkinci Fırka
Komutanı M. Hasan Merhec imzalı olduğu söylenen ve sizin görevden alındığınızı
ibraz eden bir belgenin fotokopi nüshası sayfalarda dolaştırıldı. Bu iddialar
hakkında neler söylemek istersiniz? Yani siz şu an görevden alındınız mı ve
tutuklu musunuz?
M.Ural: Bu sahte belgeleri yapmak kadar kolay bir şey yok.
Mihrac Ural Suriye’nin bir evladıdır, hareketinin başında 5 yıldır hiçbir
karşılık beklemeden mücadele ediyor, Sayın Başkan Beşar Esad tarafından
sevgiyle kucaklanan, bulunduğu her yerde vatanseverliğin ideologluğunu yapan
bir insandır. Bu insana hiçbir güç ne yaklaşabilir ne zarar verebilir. Kaldı ki
Mukaveme Suriyyi sivil bir savunma örgütüdür. Suriye halkının refleksi ile
gelişmiş bir örgüttür. Ne hükümet ile ne bir devletle bağlantısı yoktur. Suriye
hükümeti sadece silah vermiştir oda fevri silahtır. Giderler, harcalamalar için
herhangi bir fon ayırmamıştır. Bu anlamda maddi herhangi bir yardım resmi
kanallardan yapılmamıştır tamamen halka dayanan bir örgüttür ve bu halkın kendi
tercihleri yönünde mücadelesini oluşturmuştur. Her türlü etnik-inançsal yapıdan
insanın katıldığı bu örgütün başında bir komutan olarak ne ben kendimi atadım
ne hükümet beni atadı dolayısıyla ne ben kendim istifa edebilirim nede hükümet
beni görevimden alabilir. Hükümetin iç işleyişimizle ilgili uzak-yakın hiçbir
ilişkisi ve etkisi yoktur. Olamazda. Herkes bilmeli ki Mukaveme Suriyyi halkın
çabalarıyla oluşan bir direnme hareketidir. Hükümetle organik bağı,
atama-görevlendirme yoktur, olmayacaktır. Bu topraklarda direniş sürdükçe
Mukaveme Suriyyi bu halkın kararlı duruşu ve desteğiyle yoluna devam edecektir.
Şimdi özellikle Türkiye’de Mihrac Ural’a
kin ve nefret besleyen, eski sol çocukluk hastalığından kaynaklanan algılarla
yola çıkarak şahsımı karalamaya çalışan yok efendim ‘görevden aldılar, görev
verdiler, para aldı, tutuklandı, devlet onu etkisizleştirdi…’ her türlü
dedikodular şahsi kinlerden kaynaklanıyor. Bunlara prim vermemek gerekiyor.
Zaten halkta karşılığı olmayanların dedikodularıdır. Yani basit algılar
çerçevesinde karalama yapanların ciddiye alınmaması gerektiğini düşünüyorum.
Bunların ne bir kanıtları ne bir belgeleri ne bir dayanakları var ama işte
çamur at izi kalabilir düşüncesiyle dezenformasyona çalışan, bilgi kirliliği
yayan insanlardır. İsimlerini sayabiliriz ancak gerek görmüyorum. Bunlar bir
önem arz etmiyor. Karalama her zaman olacak önemli olan bu karalamalar
denklemin hangi tarafında duruyor ona bakmak gerekir. Biz Suriye’de tekfirci
teröre karşı savaşmak için mumla insan arıyoruz. Ama bir kişi daha mücadelemize
katılsın, ama şu olanağı da mücadeleye sevk edelim, Rus, İranlı, Lübnanlı
dostlarımız, dünya devrimcileri gelsin bizimle savaşsın dediğimiz aşamada her
şeyini Suriye vatan savunmasına sunan bir Mihrac Ural’ı özel olarak karalamak
çok alçakça bir şeydir. Ancak bunları söyleyebilirim.
F. A: 13 Nisan’daki Suriye parlamento seçiminde sandık başında çekilen ve
size ait olan fotoğrafların 2014 tarihli olduğu iddiası yine özellikle havuz
medyanın muhabirleri tarafından gündeme getirildi. Bu sandık başındaki fotoğraf
kareleri güncel mi?
M. Ural: (Gülüyor) Yani şimdi bu akıl o kadar basit ki
fotoğrafı yorumluyorlar. Klavyeyi yorumluyorlar. Türkçe ve Latince yazı
karakterini yorumluyorlar. Yorumluyorlar da yorumluyorlar, (Gülüyor) benim
söyleyebileceğim tek bir şey var; yarın videolarla 27 Mart’tan itibaren
başlayan bu süreci gün gün okura, izleyiciye yansıtacağız. Türk medya
kanallarının benim ‘öldürüldüğüm’ haberini verdiği an onları seyrederken
yaptığım yorumları da vereceğim. Onlar bir taraftan ‘öldü’ derken Mukaveme
Suriyyi yiğitleriyle onlarla nasıl alay ettiğimizi görsel-sesli kanıtlarıyla
kamuoyunun dikkatine sunacağız. Tek bir ricam var beni sevenler bu halkaları
kendilerine sunmam için beklesinler. Diyeceğim budur.
F. A: Hakkınızda gündeme getirilen iddialarla ilgili sorumlarıma ek olarak
yapılan Suriye parlamento seçimlerini Cenevre barış görüşmeleri öncesi nasıl
değerlendirmek gerekir, katılım boyutuna da dikkat çekerek seçimle verilen
mesaj ne anlam ifade ediyor, önce AKP sonra ABD sözcülerinin Suriye seçimleri
gerçekleşmeden hemen önce seçimi gayrimeşru ilan etmesini nasıl
yorumluyorsunuz?
M. Ural: Suriye’nin beş yıl içinde yaptığı altı seçim var. İki
tane mahalli seçim, bir Cumhurbaşkanlığı, bir Anayasa oylaması, bir parlamento
seçimleri ve şu an yeniden 13 Nisan’da yapılan parlamento seçimleri. Bu açık
bir meydan okumadır. Türkiye’de yüz yıldır yapılan beş tane anayasanın hepsi de
askeri darbelerin ürünü anayasalar olmasına rağmen parlamenter, çok partili sistem
demelerine rağmen hala sivil bir anayasa yapamadıklarını göz önüne alırsak
Suriye’nin yaptıkları bir başarıdır. Bu dediğim gibi bir meydan okumadır, bütün
terör şebekelerine ve destekçilerine ben bu halkı temsil ediyorum, bu halk beni
tercih ediyor deyişinin açık ifadesidir. Hiç kimse kalkıp devlete ve halka
yönelik dünyanın dört bir yanından gelen ruh hastası, insanlıktan çıkmış
vampirlerin saldırıları karşısında halkı temsil eden bir yönetimin sessiz
kalacağını düşünmesin. Erdoğan Cizre, Silopi’yi, Kürt halkının yaşadığı
yerleşim alanlarını Suriye’de gündeme gelen görüntünün on katı fazlasıyla yerle
bir etmiştir. Otursunlar kendi halklarına güven vermeyen, kendi halklarının
demokrasisi çalan, cumhuriyetin bütün kurumlarını tasfiye eden, bir sivil anayasa
yapamayan, Başkanlık sistemi adı altında Portekiz’deki António de Oliveira
Salazar gibi bir yönetime gitmek isteyen Erdoğan’ın halkına karşı yaptıklarının
muhasebesini yapsınlar Suriye’deki olanları sorgulamadan önce…
Suriye halkı vatanını savunuyor, Suriye
yönetimi yayılmacı değil, kendi vatanı için çalışıyor. Beşar Esad yönetiminin
halk tarafından bu oranda desteklenmesi, özveriyle arkasında durulmasının
nedeni de budur. Türkiye’de Suriye gibi bir durum olsa bunlar bir dakika bile
durmadan kaçar. Çünkü temsil ettiği algı hiçbir zaman Anadolu halklarının ortak
çıkarlarını temsil eden bir algı değildir. Ama bugün Suriye’de Beşar Esad’ın
temsil ettiği ve 14 ilin 13’te hala ezici çoğunlukla hakim olan meşru yönetimin
algısı Suriye halklarının algısıdır. İnanç mozaiğinin algısıdır. Etnik bütün
varoluşların algısıdır. Meşru yönetim onları temsil etmektedir.
Şimdi bakın ABD kulislerle karar alan
bir yol izler. Basında söyledikleri tamamen tüketilmek üzere harcanan
sözlerdir. Onlarda şunu çok iyi biliyorlar; dünyanın hiçbir ülkesinde teröre
karşı Suriye’nin kahraman ordusunun verdiği gibi bir savaş verilmemiştir.
Onlarda bunu biliyor. Ama gerçek anlamda teröre karşı olmadıkları için, Esad
yönetimini sıkıştırmak için attığı bütün olumlu adımları olumsuz lanse ederek
bundan onu köşeye sıkıştırma çabası sergilemektedir. Birde 5 yıldan beri
köleleri gibi çalışan vatan hainlerinin ağızlarına birer bal çalmak için çaba
sarf ediyor. ABD’nin basına yansıttığı seçimlerin meşru olup/olmaması olayı
hiçbir zaman ABD’nin hanesinde olan bir şey değildir bu sadece ve sadece Suriye
halkının hanesinde olan bir karardır. Halkta sandıklara giderek kararını
vermiştir. Bir halk yönetimi arkasında bu kadar güçlüce durduktan sonra bu
yönetimi yeryüzünde dize getirecek hiçbir kuvvet yoktur.
F. A: Röportaj talebimize cevap verdiğiniz için teşekkür ederim.
M. Ural: Ben teşekkür ederim, kolay gelsin.
-----
Yayınlanma: 20 Nis 16
Kaynak: SON HABER / 7 SABAH