Dr.İsmet Turanlı
İnsanların keyifli, yahutta üzgün olduğu günler vardır. Üzgün
oldukları, depressif oldukları günlerde, geçmişte yaşadıkları mutlu günlerini
hatırlamalarını tavsiye etmişimdir. Fakat bazı acı, yaşanmış günler vardır ki
insanın hiç hatırından çıkmaz. Çocukluğumda yaşadığım bir acı günüm vardı ki
onu hiç unutamıyorum. Teyzemin vefat ettiği günü.
Daha ilk okul talebesi olduğum günlerdi.
Bir sabah okula gitmek için sokağa çıktığımda, komşumuzun evinin önünde
insanlar birikmişti. Herkes üzgün görünüyordu. Akranım, komşum, sınıf arkadaşım
ağlıyordu. İki kardeşide yanında hüngür, hüngür ağlıyorlardı. Yanlarına
yaklaşınca annelerini kaybettiklerini, öldüğünü söylediler. Ben o güne kadar
ölen insan görmemiştim. Hiç ölüm haberide duymamıştım. Bir insan hayatının sona
ermesi sayılan ölüm hali ile ilk defa karşılaşıyordum.
O gün sanki güneş tutulmuştu. Her taraf
karanlık içinde idi. Sokakta kediler miyavlamıyor, köpekler havlamıyor,
komşunun horozu dahi ötmüyordu. Gökten şimşekler çakıyor, gök gürültüleri
geliyor, nihayet gök kubbede ağlamağa başlamış, sağnak halinde yağmur
yağıyordu. Yahut ben dünyamı böyle algılıyordum. Müthiş bir acı vucudumu
sarmıştı. Asıl acımın sebebi çok derinde idi. İnsan en çok sevdiği
annesini kaybedebilirmi idi? Babam
ben iki yaşında iken vefat ettiği için, benim en sevdiğim insan annemdi.
Arkadaşımın annesini kaybetttiğini duyunca beni sarsan asıl bu düşünce idi.O
anne ki kucağına başımı yasladığımda saçlarımı pamuk elleri ile okşar, ruhumu
en mutlu hava sarardı. İşte böyle bir acı gerçeği yaşamam mümkün mü diye içimde
bir isyan duygusu vardı.
Teyzem doğumda geçirdiği Eklampsi( Havale)
şoku ile vefat etmişti. Doğumevinin pencereleri siyah perdelerle kapalı idi.
Teyzemin kardeşide doğumevi baş hekimi idi. Kurtaramamıştı. Osebeple sanki
ailede, yeni nesilde, ben dahil, bir çok genç doğum doktoru olmuştuk.
Fransızların dünya harbinde Almanlara karşı oluşturdukları Majino hattı gibi
Azraile karşı savunmaya
geçmiştik.
Ben o günü bütün teferruatı ile
hatırlıyorum. Okula vardığımda öğretmenim gözlerimde ki kan çanağını görünce ‘’ Nem var evladım?’’diye sordu.
Gırtlağımın düğümlendiğini, cevap vermeğe muktedir olamadığım gibi başımı
sıraya koymuştum. Sıra arkadaşım hocama teyzemin vefat etmiş olduğunu söyledi.
‘’Sen ozaman
eve git oğlum’’ dedi
‘’Bu halinle
bugün okulda kalamazsın’’.. Yalpalayarak okuldan çıkıp evin yolunu
tuttum. Küçük sandığımda
sakladığım on kuruşu alıp bakkal Şaban efendiye gidip bir Elit çikolata aldım
ve arkadaşıma verdim. Hani bir teselli etmek fırsatı arıyordum O önce almak
istemedi. Küserim diyince aldı, yarısını kardeşlerine verdi.Yeni doğan bir kız
çocuğu idi. Allahım bu beş çocuğa kim anne olacaktı ki?
İşte beni en derinden yaralayan çok
sevdiğim annemi günün birinde kaybedebileceğim düşüncesi idi. Bunu kabullenmek
mümkün değildi. O annem ki
babamdan bahsedilince ‘’Yemen Türküsünü ‘’
söylerdi. ‘’Giden
gelmiyor acep nedendir?’’ der, gözlerinden yaşlar akardı. Hala
bu türküyü duyunca annemin göz yaşlarını hatırlarım.Diyorum ki insanın bazı acı
günleri hafızaya öylesine yerleşiyor ki onu unutmak imkansız oluyor.
Yahya Kemal’in ‘’Sessiz Gemi’’ şiirini hatırlıyorum.
Liseyi bitirdiğmiz günkü şölende okumuştum.
‘’Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Sessizce bir gemi kalkar o limandan .’’
Ya Abdulhak Hamit’in
sevgisini Lüsyen’in ölümünden sonra Makber şiirine dökmesi.,
Cahit Sıtkı ölümün acısını en içten
kelimelerle şiire taşımıştır. ‘’Bir namazlık saltanatın olacak o musalla taşında’’
diyordu. ‘’Bir
memleket istiyorum, ölümden gayri derdi olmasın insanların’’ .
Yunus’’ Bir fakir ölmüş diyeler,
üç günden sonra duyalar’’ mısraları. Manilerimize de girmiştir.
‘’ Ölüm Allahın emri,
ayrılık olmasaydı’’
NAZIM’ Bir yıl sürer ölümün
acısı bu asırda’’ der. Rum vatandaşlar bir sene siyahlar giyer,
yakalarında siyah bir şerit taşırlardı. Şimdi Türkiyenin her tarafında ‘’Taziye evleri’
camilerin yanında kurulmuş. Güzel bir ananemidir bilmem. Hüseyin Rahmi Gürpınarın bizim bu ananemizi yeren bir
hikayesini orta okulda okutmuşlardı. Almanlar kabristanda ,kabire tek tek çiçek
atarlar, fakat ağlayan olmaz. Definden sonrada bir restoranda cemaate yemek ve
alkol ikram ederler.
Teyzem vefat ettiğinde de üç gün yemekler
misafirlere komşulardan gelmişti. Teyzem annemin amcazadesi ydi, ilk okuldada
beraberlermiş. Tombul, güler yüzlü, bizi kendi evladı gibi bağrına basar ,
yanaklarımızdan öperdi.
--------------
Antalya. 11.10.13
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder