Dr. İmet
Turanlı
Güzel
insanlarda ölürmüş!
Annem
derdi ki ablama ‘’ İsmet kız olsaydı, evde kalırdın’’. Bu benim erkek evlat
olmamdan kaynaklanıyordu. Yoksa ablamın fiziki güzelliğinden çok ruhu güzeldi.
Onun için diyorum ki ‘’ Güzel insanlarda ölürmüş.’’
Annem ablamın hamileliği hakkında şunları
söylerdi. ‘’ Mersin de sürgünde idik. Haci Bedir Ağa mebus olmasına rağmen
kardeşi Zeynelin hapisanede olmasına çok üzülmüştü. Üzüntüsünden kalp sektesi
geçirip, vefat etti. Harf inkılabı olmuştu, fakat Adviyeye hamile olduğum için
yeni alfabeyi öğrenemedim’’. Onun içinde mektuplarını eski harflerle yazardı.
Ablam menzil köyünde doğduğunda babam çok
mutlu olmuştu. (1929).
Babamın feci araba kazasında vefatında ben iki
yaşında, kardeşim daha doğmamıştı. Ve annem bize hem anne, hem de babalık
etmişti. Bize insanlığı, sevgiyi, güzellikleri aşılamıştı. ‘’Herşey güzellikle,
herşey sevgi ile hallolur. Sakın kavga etmeyin, ne kimseye küs olun, nede sıkı
fıkı olun derdi. ‘’ İşte biz bu öğütlerle yetiştik. Ablamın etrafınca
sevilmesinin temelinde işte bu öğütler vardı.
Size ablamın iki insanca davranışına misal
vermek isterim. Mersinde oturmağa karar verince bir daireyi daha inşaat halinde
iken satın almıştı. Denize nazır dairenin iç dızaynını kendisi yapmıştı.
Mutfağı oturma odasının yanına, pencereyi tüm camdan yaptırmıştı. ‘’Bana
mutfakta hizmet edeceklerde benimle ayni manzarayı gözlemlesin’’ diyordu. Ben
hiç bir evde mutfağın ön tarafta olduğunu görmedim. Mutfakta ona senelerce ,
vefakar hizmet eden Elif hanımın bayramlarda elini öperdi. Bu türlü davranışıda
hiçbir annede müşahede etmedim. Dahası var. Teyzemin mali durumu bozulunca onun
hac ziyareti biletini alırken, Elif hanımıda hacca göndermişti.
Kendisi
dayımla kızlarının Mekkede olduğu bir zamanda URME’ye gitmişti.
Onun benim hayatıma istikamet veren iki çok
ciddi kararı olmuştu.
17 yaşına girdiğinde Malatya da akrabalardan
ve zengin ailelerden evlenme teklifi gelmişti. Ali dayım ( Dengir’in babası)
dedeme telgraf çekerek Ablamı Hüseyine iste demişti. Dedem o telgrafla gelince
öteki müracaatları red etmiştik. Fakat annem ablamın fikrini ve kararını
öğrenmek için teyzemi vazifelendirmişti. ‘’ Düşündümki Hüseyin ne de olsa
akrabamız, sırasında kardeşlerimede sahip çıkar.’’ O kararı verirken beni
düşünmüştü. O ileri görüşü hakikat oldu ve Hüseyin dayım Remziyi Almanyaya
tahsile gönderdi, hatta evlendirdi. Benim yurtdışına çıkacağım zaman ‘’ Ben
iltimas edip senin için bakandan izin alamam’’ demişti. Bense üç gün açlık
grevi yapmış, Ulusta bir otele kapanmıştım. İsteğim olmazsa eve gelmeyeceğimi
söylemiştim. Ablam Samet Ağaoğlu dahil üç bakanı aramış ve benim yurt dışına
çıkmamı sağlamıştı. Her buluşmamızdada bana mali destek vermişti.
Orta
okula başlamıştı. Fakat dedem daha fazla okumasını istememişti. O zamanlar maalesef
kız çocuklarına tahsil ananelere uygun değildi. Nasıl olsa evlenecekler, tahsil
neye yarar deniyordu. O ilk okul tahsiline rağmen Ankaraya yerleşince
Ankaradaki siyasilere kısa zamanda uyum sağlamıştı. Onların eşleriyle
buluştuğunda Briç, Bezik, Konken oynayarak muhitini genişletmişti.
Ankarada
siyasiler akşamları ya Demirspor lokalinde, yahut Ankara palasta veya Gar
gazinosunda akşam yemeği yerler, eğlenirlerdi. Dans eğitimi almadan
kavalyelerine uyum sağlıyordu.
Bir akşam Demirspor lokalinde otururken
sağında cumhurbaşkanı, solunda meclis başkanı Koraltan oturuyordu. Bayar
valilerden şikayetçi olunca ablam ‘’ CHP devrinde valiler ayni zamanda illerde
parti başkanlığı yapıyordu. Sizinde 300 den fazla mebusunuz var. 61 mebusunuzu
vilayetlerde parti il başkanı yapın, halkla ilişkilerinizi onlar sağlasın.’’
Bayar karşısında oturan dahiliye vekili Dr. Namık Gediğe dönerek ‘’ Fıratın
akıllı eşi bize çok güzel bir fikir verdi. Bu hususta sizden öneri bekliyorum’’
dedi.
Kendini sevdirmek için herkese güzel öğütler
verirdi. Çok çabuk saygınlık kazanırdı. Mayıs ayında ellinci evlenme yıl
dönümümü kutlarken büyük kulüpte, dünya çapında yazarımız Yaşar Kemal abiyi ve
eşi Ayşe Baban’ıda davet etmiştim. Ablam Ayşe hanımın yanında oturuyordu.
Onunla kısa smalltalk yapıyordu. Bu kısa buluşmaya rağen vefatının ardında
üzüntğlerini ifade eden Ayğe hanımın sözleri beni şaşırttı.’’ Ne hanımefendi,
ne sevimli bir kadındı. Hayran oldum sözlerine’’ derken telefonda ağlamaklı
idi.
Kanarya adalarında mukim baldızım Rosmarie
beni teselli etmek için Thomton Wilder’in sevdiklerini kaybedenler için
sözlerini göndermiş.’’Yaşayanların bir memleketi vardır,ve ölülerinin.Onlar
arasındaki köprüyübağlayan SEVGİDİR, tek geriye kalan’’.
Bugün Hürriyette Ayşe Arman çok sevdiği bir
genç kadının kanserden ölümü arkasında yazdığı bir makale beni çok
duygulandırdı. Bu makale sanki ablam için yazılmıştı. ‘’ Ah Ann... Güzel Ann...
‘’
Ölümüde güzel olu. İstemezdim gitmek ama gitmek zorundayım.Haftalarım kaldı,ben
ölüyorum.Ablam karaciğer kanserine yakalanmıştı. Ta lise sıralarında, sonra
tıbbıyede en yakın arkadaşım ,Florence Ninghtıngale hastanesi baş hekimi
arkadaşım Dr. Mücahit Atmanoğlu ona kendi ablası kadar yakınlık göstermiş
teşhis ve tedavisine yardımcı olmuştu. ‘’ Mücahit diyorki İsmet benim en
sevdiğim arkadaşım, sizde benim ablamsınız’’ diyormuş ve heran onu aramak,
hastanede hiç bekletmeden doktorları çağırıp ona hizmet etmesini sağlamış
Teşekkürler Mücahit. Ann ‘ın yaptığı gibi ablamda ölmadan kısa bir müddet önce
çocuklarını, torunlarını ( 13 torunu vardı. Hatta torunun çocuğunuda görmüştü)
büyük kulüpte toplamış yaşam hakkında onlara tavsiyelerde bulunmuştu. Ölümünden
sonrada onları düşünüyordu.
Şöyle bitirıyor Arman makalesini. ‘’ Senin
gibi cesur bir kadının arkasından ağlanmaz. Sadece ‘güle Güle’’ denir. Ve
mayası cennet olana, cennet dilenmez. O, cennettin ta kendisidir.. Giderken,
öğretene de ‘’ Elveda denmez. Çünkü o aslında hiç gitmezz...’’
Ablam oğlu Osamnı kaybedince sanki ona
kavuşmak için ölüme gitmeği acele ediyordu. ‘’İsmet dayanamıyorum diyordu.’’
Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.!
Antalya.
02.10.14
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder