Dr.İsmet Turanlı.
İnsan vücudunu teleolojik (
Canlıların faydasını ve önemini araştıran bir ilim alanı) yönden analiz yapacak
olursak, vücudu 3 bölgeye ayırmamız lazım.
En alt bölge genital organların
bulunduğu bölge, (Cinsiyet organları) bölgenin asıl görevi canlıların bekasını
temin etmek için REPRODUKTİON ( Üretim)’u temin eder. Bu görevi garantiye almak içinde seksualite
mekanizma olarak araya girer. Gerek psikologlar ve gerekse sosyologlar
seksualıteyi Üretimin dışında incelerler. Halbuki bu ikisini birbirinen ayırmak
hatadır. Mesela eşcinseller üretimsiz seksualite yaşamı nı tercih ederlerki bu
genital organların asli görevlerini ciddiye almamış oluyordur. Hernekadar o
insanlara saygım sonsuzsada, tabiata aykırı bir deviasyon olduğunu açıkca söylemem
gerekir.
Seksoloji mevzuunda ilk kafa
yoranlardan biri FREUD’dur. Oda sadece sosyo-psikolojik yönden fikir
yürütmüştür. Daha sonra MASTER VE
JOHNSON SEKSUALİTE MEVZUUNDA ARAŞTIRMALAR YAPMIŞTIR. Onlar biyolojiyide dikkate
almışlardır. 1974 senesinde St.Luis’te onların enstitülerini ziyaret etmiş,
Prof. Master’la bizzat görüşmüştüm. Kendisine şu düşüncemi söyledim. Freud
seksualiteyi incelerken ŞUURALTI nın rölünden bahsetmişti. Sizse ilk defa
biolojisinide katarak seksualite mevzuunun temellerini atmış
bulunuyorsunuz. Dünyanın her yanından
kendisine hastalar gelirken, St.Luisden pek hasta gelmemekte ve kendisininde
Universiteden dışlanmış olduğunu söyledi. Sebebide araştırmalarını Prostitüsyon
yapan kadınlar üzerinde yapmış olmasıdır. Psikologların yanında
endokrinologlarda çalışıyor ve steroid hormon labratuarındada araştırmalarına
biyolojik nesnelerin etkisini ortaya koyuyordu.
Gövdenin başa kadar olan
kısmındaki organlar fizyolojik çalışmaları sayesinde vücudumuzun yaşamını
garantiye alıyorlar. Bu organları otonom (Özerk) bir sistem Nöro-vegetatif
sistem düzenliyor. Kalbin, midenin,
barsakların çalışması bizim emrimizle değil otonom vegetatif sistemin kontrolu
altındadır. Görevi her canlının vücüdunu n yaşamını sağlamasıdır.
En üst bölgede Baş ve onun içinde
Beyin vardır. Beyin in bir çok vazifesi varsada en mühümü cemiyetin varlığını
korumak için kararlar vermesi,duymayı, düşünmeyi, işitmeyi, görmeyi, konuşmayı
sağlamaktadır. Her ferdin cemiyet içinde bir vazifesi varsa ve bu vazifesini
yürütmesi beyindeki aklın emirlerini yerine getirmesi ile mümkündür.
Bu üç bölgedede normal bir
çalışma düzeni varsa bununla cemiyetin, vucudumuzun nihayet genital organlar
vasıtası ilede canlıların bekası sağlanmış oluyor.
Bu üç bölgedede çalışma
bozuklukları olunca hastalıklar ortaya çıkıyor. Onların teşhis ve tedaviside
biz hekimlere düşüyor. Fakat beynin normal çalışmadığı hallerde insanlık ve
cemiyetler, milletler zarar görüyor. Politikacıların, devleti yönetenlerin
hatalı kararları insanlara büyük felaketler doğuruyor, isanlar lüzümsuz yere
canlarını kaybediyorlar. Bir Hitler, bir Stalin ve onun gibileri milyonlarca
insanın hayatını yitirmesine sebep olyor.
Bugünkü Sözcü gazetesinde Soner
Yalçın Amerikalı Prof.Jonathan David Haidt ın araştırmasına dayanarak insanların
oy kullanırken sosy-üpsikolojik etkenlerden bahsediyor. Maalesef Sosyoloklar ve
Psikologların biyolojik temel bilgileri olmadığı için Sosyo-psiko-Biyoloji
yönden analiz yaparken biyolojiyi dikkate almadan kendi bildikleri sırf
sosyo-psikolojik verilere ehemmiyet veriyorlar. Onun içinde masanın bir ayağı
boşta kalıyor. Steroid kimyasının davranışları nasıl etkilediğinden
bihaberdirler.
Bugün Türkiyede hekimler
psikpsomatik yönden eğitim almıdıkları için hastaların sadece anatomisi ile
ilgilenir ve teşhislerini ve tedavilerini ona göre yaparlar. Dolayısı ilede çok
yanlış teşhislerin neticesinde yanlış tedaviler uygulanmaktadır. Ben kendi
branşımda bu açığı kapamak için Türk-Psikosomatik Jinekoloji derneğini kurdum
ve kongrelerde bu eğitimi vermeğe çalışıyorum. Hastaları çok pahalı MR
muayenesine tutmaktan önce bir kaç sualle sosyo-psikoljik durumunu öğrendikten sonra doğru tedavi imkanlarına
kavuşurlar.
Sayın Soner Yalçın Haidt’ın
analizlerine dayanarak Türkiyedeki seçimlerde oy kullananların akıla dayanan
solcuların karşısında, bir takım sosyolojiksebeplerle sağcı blogta olanların
hatalı kararlar vermesinin mukadder olması neticesine varıyor. Bence CHP nin
ayni düşüncelerle 80 senedir seçim kaybetmesini anlayamıyorlar. Sağdaki
partlere oy verenlere bir nevi suçlama yapıyırlar. Halbuki aklını kullanmayı
bilemeyen, eğitimsiz kimselerin sağ duyuları ile hareket ettiklerini
kabullenemiyorlar. Platon bile o zaman eğitimsizlerdede sağ duyu olduğunu
söylemişti. Türkiye de halk sağ duyusu
ile hareket etmeseydi son koalisyon hükumetine mensup partileri meclisten
kovmazdı. Ecevit % 20 den % 2,5luk bir oy nisbetine mahkum olmazdı. AKP
partinin seçimlerdeki başarısı yaptığı hizmetlerden dolayıdır. Onun içnde % 50
yi aşamıyor. Muhalefet yapılan icraatlardaki, hizmetleri kaale almadan sırf
önerisiz laf ebeliği yaptığı küddetçe Hazirandada hezimete uğrayacaktır. Soner
Yalçında bir CHP li gibi halkı suçlayıcı, akıldan noksanlığına. Mantıki
kifayetsizliklerine verecektir. Hele bu denli korrupsiyonlara rağmen CHP yahut diğer
siyasi partiler oylarını artıramıyorlarsa kifayetsiz siyaset yapklarının
farkına varmalıdırlar. Elbette % 88 halkın istemediği, Kürtleri hala asli vatandaş kabul etmeyen Bahçeliden
medet ummak akla ziyandır. Türkiyede bir tarih tekerrür etmektedir. Oda
Almanyada Weimar cumhuriyetinde olduğu gibi sanatkarlar, entellektüeller,
komunistler, universiteler Sosyal demokrat partyi yıkalım derken Hitlerin
doğmasını sağlamışlardır. Bunun hata oldduğunu bugün Almanlar kabullenmekteler.
Türkiyede de o safta olanların tek argümeni Erdoğanın gitmesidir. Erdoğanın tek
adam olması katilektikçe , tarihteki tek adamların rolünü oynamağa başlaması
tehlike arzetmektedir. Fakat önümüzdeki seçimlerde halk sağ duyusu lile ona
meydan vermeyecektir. Onun otoriter dayatmaları arttıkca halkta direnç
yaratacaktır. Halbuki demokrasiye ve özgürlüklere yönelik çalışmalarını
yoğunlaştırsa millete daha hayırlı olacaktır.
Köln. 05.02.15
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder