Dr.
İsmet Turanlı
Musin
Kızılkaya’yı ilk defa Diyarbakır Kitap fuarında görmüştüm.
O günden sonrada TV tartışmalarındaki yorumlarını izledim.
Yumuşak bir ifade tarzı onun sevilmesini sağlıyordu. Fakat Yaşar
Kemalle Müzeyyen Senarı aynı solukta değerdirmesi beni hayal
kırıklığına uğrattı. Hele hele Atatürküde ilave etmesi beni
cidden hüzünlendirdi. Neden mi?
14
yaşında İstanbulda tatilde iken dayım beni Çiftesaraylardaki
Müzeyyen Senarın konserine götürmüştü. Etkilenmedim değil.
Hele ‚‘Keklik dağlarda çağılar‘‘ diye bir türküye
başladığında alkış tufanı kopmuştu. Adeta gelinlik gibi beyaz
bir giyimi vardı.Arkasından hemşerim Malatyalı Fahrı meşhur
‚‘SArıkordelam‘‘ türküsünü söylemişti. Onu bir
Malatyalılar gecesindede dinlemiştim. O Müzeyyen gibi sadece
yorumcu değil, ayni zamanda besteci idi. İyi bir müzisyendi. Halk
çocuğu idi. Halkın yüreğine dokunan nağmeleri duyuruyordu.
Aradaki farkı ortaya koymamız lazım. Sonra Fahri bir enstrüman
çalıyordu. Türkilerine CÜMBÜŞÜnü refakat ettiriyordu. Hem
kompozisyon yapıyor, hemde bir enstrüman çalıyordu. Muzükten
biraz anlayanlar bu farkı değerlendirebilirler.
Müzeyyen
Senara 40 sene sonra İstanbula geldiğimde Boğaziçindeki bir
restoranda rastladım. Elini öptüm ve 40 sene evvelki hatıramı
ona anlattım. O güler yüzü ile yanındaki kızı Ferayeye baktı
ve ‚‘bak ne vefalı gençler var‘‘ dedi.
İsviçrede
bir dağ köyünde Yaşar Kemalle karşılaştığımda ‚‘ Seni
Kölnde aradım, kısmet burada buluşmakmış‘‘ dedi ve sonra
kır çiçekleri topladık. Eşi Ayşe hanım birlikte idi. Sonra ‚‘
Şu Kelebeklere bayılıyorum, ne güzel mahluklar ‚‘ diyince ‚‘
Bende hep o kelebeklerden bahseden yazılar yazdım‘‘ dedi. Son
buluşmamız da kendi eliyle Adana kebabı yapmıştı. ‚‘ Yaiar
Kemal’i okuma keyfi diye kaleme aldığım denememi Ayşe hanım
Yaşarın kasasında sakladım diyordu. Bilemem Rushi Su’nun Aşık
Veysel hakkında söylediklerini hatırlıyormusunuz.? ‚‘Veysel’in
kır şiceklerini melodileştirmesini klasik Muzükte
bulamazsınız‘‘.İşte Yaşar Kemalde o kır çiçekelerini ,
kelebekleri konuşturan büyük bir yazardır. Aradaki farkı
anlayabiliyormusunuz?. O yüzden ki Yaşar Kemal bütün Dünya
entellektüellerinin hayranlığını kazanırken Müzeyyen hanım
güzel sesi ile saray müzüği, rakı sofralarındakilerinin
duygusallıklarına hitap etmiştir.
Yakında
yayınlanacak ANILAR‘‘ kitabımda bu hatıralarımada
değiniyorum. Onlar benim yaşamımda unutulmayacak saatlerdi. Benim
bir değerlendirmem vardır hayatta.: ‚‘ yaşamı ‚‘
Errinerung Würdig‘‘ yani yaşamı hatırlanmağa değer‘‘
yapmak gerekir derim.
Muhsin
Kızılkaya’nın elmaları, armutlarla karşılaştırdığı
zehabı uyandı bende. Bu iki değerli insanı karşılaş tırmak,
hele araya birde Atatürk’ü sokmak çok acaiyibime gitti. Atatürk
klasik Türk Muziğini yasaklatmamış, ondan çok daha mühimi
Kürtleri öylesine yok saymış, emileriyle yüzbinlercesini, Şeyh
Sait ve Dersim özerklik çağrısında bonbalatmış, onların
katliamına sebebiyet vermiştir. Bugüne kadar, yani seksen senedir
çözülemiyen bir KÜRT SORUNUNA imza temiştir. Güneş dil teorisi
ile en kabullenemez bir gaf yapmış. Şovenistik devrimleri ile
Hitlerin, Nazilerin hayranlığını kazanmıştır. Bilhassa Rumları
Yunanistana göndererek, Ermenilerin tehcirini onaylayarak Nazilerin
Antisemitik katliamına örnek olduğunu ‚‘ Nazilerin Atatürk
hayranlığı adındaki kitabında ‚‘ Atatürk ın the Nazi
İmagination‘‘ Stefan Ihrıg teferruatıyla anlatıyor.
Kızılkayanın neredeyse suret-i haktan görünme çabası beni
üzmüştür.
Gençliğimizde
şöyle bir inanış yaygındı sırf Ataürk’ün diktatörlüğünü
sevdirmek için. ‚‘ Diktatörlük fena değildir, yeterki iyi bir
diktator olsun.‘‘ Bu algılardan Kızılkaya elbetteki
habersizdir. Şimdi Erdoğanvari Başkanlık hevesinin Atatürk’ün
diktatorluğundan farklı olmadığının bir çok yandaş medya
farkında değil. Atatürk’ün ve diğer tekadamların yaptıkları
feci hataların vebalini halkları ödemektedir. 30 lu senelerde
Avrupadaki birçok tekadamların (Diktatorların) yaptıklarının
Erdoğanında yapabileceği korkusu aklıbaşında entellektüeller
Türkiye de çoğalmaktadır. Onun hata yapmasını önlemesine
maalesef muhalefetin kabiliyeti olmadığı aşikar. Gelecek
makalemde hangi şartların oluşması o tehlikeden milletin
korunması mümkün olabilir, siyasi ve sosyo-psikolojik algıların
gelişmesini açıklayacağım. Maalesef hakiki ilimlerden
nasibiplerini almayanların elmaları armutlardan ayıramadıkları
hüzün vericidir.
Köln.
13.02.12.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder