Dr. İsmet Turanlı
Almanya’nın müteveffa
Başbakanı Willi Brandt, büyük siyaset yapmanın bir örneği mi olmuştu? Sosyal
demokrat politikacı, Nobel ödüllü Günter Grass, onun siyaset yapımındaki
başarısını şöyle tarif ediyor. ‘’O
muarızlarını düşman bilmezdi. Onlarla uzun tartışmalara gırmeden önceonları
dinlemeği, düşüncelerini, fikirlerini anlamağa çalışırdı.’’ Onun Warşovada
meçhul asker abidesinin önünde saygıyla diz çökmesi siyaset yapan liderlere en
güzel örnek, en güzel bir mesajdı. Brandt’ın dinleme modelini bizzat, şahsen
yaşadım. Düseldorfte Alman-USA ticaret birliğinin bir toplantısı vardı.
Almanyada ticaret yapan bir Türk tüccar benide o toplantıya götürdü. Arkadaşım
Brandtın konuşmasından sonra yanına gidip Alman- Usa ticareti hakkında ona fikirlerini
anlattı. Belki yarım saat konuştu. İnşallah saçmalamıyor endişesiyle kulak
misafiri oldum. O USA nın büyük satın alma potansiyeli, Almanyanında çok büyük
ihracat yapma potansiyeli olduğunu rakkamlarla anlattı. Almanyanın sosyal
demokrat sıkı kuralları maalesef bu alışverişi frenliyor. Daha liberal
politikalar uygulansa USAnın ithal potansiyelinden faydalanması ve ticaret
hacmını iki misline çıkarması mümkündür dedi. Sonra sozü Türkiyeye getirdi ve
başbakan Bülent Eceviti gammazladı. Onun ticaret bilgisi olmadığını, dolayısı
ilede gerek Almanya ve gerekse USA ile ticaret hacmini geliştiremiyor. Brandt
sukunetle, ciddi ciddi onu dinledi ve Ecevitle görüştüğünde bu fikirleri onada
aktaracağını söyledi.
Brandt’ın Ostpolitik, yani doğu politikasını
yürüten yetenekli bir dış politikacısı Egon Bahr idi ve doğublok ve bilhassa
Rusya arasında mekik dokudu. Neticede soğuk harp sonrası müsbet adımlar
atılmasını sağladı. Gorbaçın başa gelmesi ile Berlindeki utanç duvarı yıkıldı,
komunizim çöktü. Avrupada barış rüzgarları esti. Vaktaki danışmanın bir rus
casusu olduğu ortaya çıkınca Brandt başbakanlığı bıraktı. Bu tavrıda
politikacılara güzel bir örnekti.
Bir professor arkadaşım var. Kongrelerde ağır
eleştiriler yapan kongre katılımcılarına güzel bir taktik uygulardı ve gergin
havayı rahatlatırdı.Yaptığınız güzel eleştiler için size teşekkür ederim. FAKAT
benim düşüncelerimi size dahada açıklamam gerek derdi. Neticede kendi fikrini
kolayca kabullendirirdi. Çünkü önce
eleştirenin yelkenlerindeki havayı boşaltmış olurdu.
Bu verdiğim iki misalden sonra
Türkiyedeki gergin havaya, kısır münakaşalara geleceğim. Eğer bu iki misalde
açıkladığım taktik uygulanırsa Türkiyede barış rüzgarları neden esmesin ki.
Salı günleri parti liderlerinin konuşmalarına bakın. Hep hakaret dolu. Ak
partisi CHP yi düşman, MHP Kürtleri düşman görüyorlar. Brandtın yaptığı gibi
evvela karşıtını düşman olarak algılamaktan vaşgeçmeliler. Çünkü yapılan ağır
eleştiriler karşıtlarını dahada kışkırtmakta ve poltik gerginlik dahada
sertleşmektedir. Hepimiz ayni yoprakların insanlarıyız. Birbirimizi
aşşağılamanın, hırpalamanın sadece türübünlere mesajlar olabilir. Neticede
milletin çıkarlarına faydası olamaz.
Kılıçdaroğlu lafa başlarken
iktidarın müsbet icraatlarına teşekkür etse Erdoğanın öfkesini yok eder ve
akabinde hataların hangi önerilerle düzelebileceğini anlatsa inanın ki Türkiye
selamete varır. Yani önce teşekkür sonra FAKAT la devam emesi gerekir
konuşmasında. Herşeyden öncede karşıtını vatan haini, yücedivanlık addetmesi
hangi barışa hizmet eder ki? Her seçim sonrası hezimete uğrayan, %88 vatandaşın
oy vermediği, desteklemediği MHP ve Bahçeli önümüzdeki seçimde Osmanlı tokatı
yiyeceksiniz deyip kendisi o tokatı yediğini bir türlü farketmiyormu? Müsbet
bir icraatı övmek illaki taviz olarak mı algılanır. Aksine doğru çözüm
önerileri varsa ciddiye alınmalarını sağlar.
Mesela askeri cuntanın 80 de
yaptığı anaysadan hiçbir parti memnun değil. Nedense seçim kanunundaki hataları
düzeltmeğe hiçbiri yanaşmıyor. Müşterek bir buluşma zemini olamaz mı?
Komşularımızla barış içinde
yaşamak müşterek bir arzu değil mi? Kürt sorununun çözümü’nü bütün partiler,
vatandaşlar istiyor. Kadınlara yapılan şiddeti hepsi kınıyor. Bülenç Arınç % 50
vatandaşların Ak partisinden nefret ettiğini itiraf etti. Nefret duygusu bu
milletin ayıbı olmaz mı? Brandt’ın yaptığı gibi karşıtını düşman olarak
algılamanın barışa hizmeti olurmu?
Bazı devletlerdeki başkanlık
uygulamasına karşı yüzlerce devletin parlamenter sistemi tatbik etmesi karşı
argüman olamaz mı? Yeterki bizdeki parlamenter sistemdeki eksiklikleri
düzeltmekle olumlu bir anlayışa varılamaz mı?
Ak partinin başlangıçta AB ye
katılma girişimleri demokrasimize katkı sağladığını ve bundan böyle
müzakerelerin olumlu seyretmesi için bütün partiler önerilerini meclise
getirmeleri doğru olmaz mı?
Yurtta barışı sağlamak için
bir çok imkanlar varken illaki karşılıklı zehir zemberek laflar etmenin faydası
olabilirmi?
Evvela, tekrar ediyorum bu
topraklar üstünde düşmanca algılamalardan vazgeçelim. Bu durum bence siyasi
kültür kifayetsizliğinden ileri gelmektedir. Daha olgun, daha ağırbaşlı
söylemlerden neden imtina edilir ki?
Barışa dönük gayretlerin
faydasını neden idrak edemezler bizdeki ploitikacılar. Umarım bu kör döğüşünden
fayda çıkmayacağının farkına varırlar.
Köln 16.02.12
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder