Dr.İsmet Turanlı
dr_ismetturanli@mynet.com
Erdoğan kurşunu kendi bacağına mı sıkmak istiyor? Mücahit olma uğruna.
Erdoğan çizmeden
yukarı çıktığının farkında değil mi?
Çizmeden yukarı
çıkmanın hikayesini bilirmisiniz?
Bir Vernisaj (
Ressamın resim sergisi) ziyaretinde çizmeci ressamın yaptığı bir Şövalyenin
resminin önünde ressama çizme resminde yaptığı hataları dile getirir. Ressam
çizmecinin haklı ihtarlarına teşekkür eder. Çizmeci eleştirilerine devam etmek
isteyince , ressam dönüp çizmeciye diyor ki :’’Lütfen çizmeden
yukarı çıkmayın.’’
Bir memleketin
başbakanı olmak başka , o memlekette her kararda belirleyicisi olmak başka
şeydir. O zaman Vatikandaki Papa’lar gibi OMNİ POTENZ olursunuz. Bu demektir ki
siz hiç hata yapmazsınız, memleketin MUTLAK hakimisinizdir. O zaman ileri
Demokrasiden değil, Fukara Demokrasiden bahsedebilirsiniz. Çizmeden yukarı
çıkmaktanda hiç beis duymazsınız.
Türkiye de 20-25
milyon Alevi mensubiyeti olan insanların olduğunu unutup Alkol kullanımı
hakkında fetva verirseniz, partinizin büyük oy kaybını hesaba katmıyorsunuz
demektir. Alevilerin milli içkisi RAKI’dır. Boğma rakıyı kendileri yaparlar.
Gayri müslümler dini inançları gereği içki içerler. Onlar için İsa’nın
kanı sayılır. Ben
İsveçte iken Alkol satışı kısıtlı idi. Arkadaşım labratuardan getirdiğimiz
mutlak alkole, eczaneden aldığı Anason extraktı karıştırır ve rakı yapardı.
Şimdi bir de üçüncü
köprüye, zamanında
yüzbinlerce Alevi vatandaşı katletmiş olan Yavuz Sultan
Selimin ismini verirseniz ,
geri kalan Alevi vatandaşın oyunu hiçe saymış olursunuz.
Tahminim o ki
Erdoğan bu iki kararı ile % 20 oy kaybına uğrayacaktır.
Köprüyü kutsamak
için İstanbul müftüsünü çağırıp Osmanlı devrindeymişiz gibi duasını yaptırmakla
Laikliği askıya aldığını demonstre etmiş oldu.
Kurtuluş savaşında
muharebe kazanılınca BMM mebusları Hacı Bektaş camiyine gidip dua edelim
demişler. Atatürkte onlara ‘’ Savaşı takdiri ilahi değil, sizler ,
askerlerimiz kazandı demiş ve camiye gitmeğe müsaade etmemiştir.
Alkol mevzuunda da
‘’ İki ayyaşın değil inancımızın gereğini yerine getirmeliyiz ‘’ demeklede
Laikliğin ne demek olduğunu anlamadığını deklare etmiş oldu.
Köprünün temel
atılışında yaptığı konuşma ile bir taşla iki kuş vurmuştur. Kendi bacağına
kurşun sıkmıştır.
Mutlakiyet
gösterilerinden biride bakanlar hakkında ‘’ Benim .......Bakanım’’ demesi,
bakanlarında şahsiyetlerini tavana asıp ‘’ Başbakanımızın talimatı ile’’
diyerek yapılması gereken işlerin Başbakanlarının emrine tabi olduklarını söylemekten
hiç utanç duymamaları. Başbakanın bilhassa aydın kesimi rahatsız eden BENİM
(Pronom-ZAMİR) ini kullanmasını analiz ettim. Erdoğan çocukluğunda babasının baskısı altında
büyümüş ve ,ona karşı duyduğu (Agression-Saldırgan direncini) açığa vuramadığı
için Psikolojide tesbit edebileceğimiz ( Build up- stauen-birikim) sonraki
yıllarda açığa çıkmağa başlamış, eleştiriye tahammülsüzlük, öfke tarzında
kendini göstermiştir. Babası kaptan olduğuna göre gemideki sorumlu rotayı elden
bırakmaması gibi, evdede hiyerarşisini devam ettirmiştir. Babasının ona bazı
isteklerinde müzahir olmadığından şikayetçi olmuştur. Çocuklar
BEN kelimesini kullanmağa başladıklarında ( Possesifite- malikiyet) kelimesi
BENİM kelimesini kullanmağa başlarlar. Benim babam, benim oyuncağım gibi. Erdoğandada o yaşta hissettiği benlik
duygusu birikime uğramış, açıklayamamış olması mümkündür. Bu tarzda izah edecek
olursak , hoşa gitmeyen BENİM kelimesini kullanmasını anlamış oluruz.
Ben de çocukken
üvey babama karşı isyankar hislerimi açığa vuramadığım için, bugün bile küçük
bir haksızlıkla karşılaşınca çok çirkin reaksiyon göstermekte, hakarete varan
kelimeler kullanmaktayım. Erdoğan’ın Salı günleri gurup toplantılarında
sarfettiği aşırı saldırgan kelimelerin gerisinde onun çocukluğunda yaşadığı
fenomen olduğu aşikar. Hatta deniyor ki PROMPTER dan konuştuğunda bu tür uslup
bozukluğu görülmüyor.
Kılıçdaroğlu Gandhi
gibi halim, selim görünmesine rağmen gurup konuşmalarında sesini yükseltip,
masayı yumruklaması ise bir nefsi müdafaadan kaynaklanmaktadır. Etrafıda
sakinleşmesini tavsiye edeceklerine onu dahada kışkırtmaktadırlar. CHP
milletvekili İnce’nin, Tarhan’ın konuşmaları dahada saldırgan ve çirkindir.
İsmet Paşa da zaman zaman kürsüde sarf ettiği cinaslı kelimelerle Menderesi
zıvanadan çıkarmıştı. Milletvekillerine ‘’Siz istarseniz
Halifeliğide getitirebilirsiniz’’ sözünün manası Parlamentonun demokratik egemenliğine bir vurgudur. Tıpkı
Magna Chartada Kralın Parlamentoya iktidarını kısmen devrettiği ve İngilterede
demokrasinin başladığı tarzda. Muhalefetin, Menderesi karalamak isteyenlerin ,
onun Halifeliği getirmek istediği manasını çıkarmaları abartılmış bir
iftiradır. ‘’Odunu bile aday göstersem mebus seçtiririm’’ söylemini onun diktatörlüğe gittiğine bir alamet
sayanlar, hatta 27 mayısdaki darbeye sebep gösterenler bile olmuştur. Acaba
hangi odunu mebus yapmıştır diye sormak lazım. Bu gibi sözlerin bir darbeye
gerekçe gösterilmeside dangalaklığın daniskasıdır. 27 mayıs devrimmişte,
ötekileri darbe imiş diyenlerin aklı seliminden şüphe etmek lazım. Darbe, darbe
dir. Hiçbiri iyi sonuç vermez. Güya darbe sonrası süper anayasa yapmışlar.
Darbe sonrası katliam yapıp, Menderesi ve iki güzide bakanını idam
ettirmişlerdir. Darbe frensiz araba kullanmağa benzer. Başlangıçta hızlı
gidebilirsiniz ama sonunda toslarsınız, ölümcül kazalara sebep olursunuz.
Son haber de ‘’
Doğum sonrası izninin müdetini Başbakanın tesbit edeceğidir’’. Başbakanımızın
ilim adamı olduğunu, sanat eserleri hakkında karar verirken jurinin tek
seçicisi olduğu, Hava alanı yapılacak bölgenin neresi olması lazım geldiğini
bir helikopter le İstanbul üstünde kolaçan yaparak karar verdiğini basın
duyurmuştu. Bunlar tek adam olmanın hatalı neticeleridir. Bunlar ulemanın değil
ehli vukufun işidir.
Daha bir kaç sene
önce yazmıştım. Erdoğan çok güzel işler yaptı, fakat tek adam olması tehlikelidir.
Çünkü tek adam hata yapmakla maluldur.
Mükerrem Taşçıoğlu
Turizm bakanı olunca gazetecilere şöyle bir beyanat veriyor. ‘’ Ben bakanlığa
gelmeden Turizmin T sini bilmiyordum Şimdi bakanlıkta bir karar verileceği
zaman bütün büroklatları dinliyorum. Sonunda ben ne dersem o oluyor, kimse
itiraz etmiyor.’’ Erdoğan da ayni haleti ruhiye içinde. Bu durumu Türkiye için
tehlikelidir.
Acaba Erdoğan’a
hangi (Benim-şahsi) bakanı itiraz edebilir ki.
Padişahların
yanlarında gezdirdikleri bir liliputanları varmış . Her sabah ‘’ Padişahım
senden büyük ALLAH var’’ derler, Padişahlara hükumranlıklarının sınırı olduğunu hatırlatırlarmış.
Erdoğan’ın
etrafında ona itiraz edecek bir merci yok. bu vazifeyi ifa edecek kimse yok. Muhalefet parti başkanları
ise kifayetsizliklerini kamufle etmek için Hakaret etmeği yeğliyorlar,
hakaretamiz laflarla muhalefet ettiklerini zannediyorlar. Daha müsbet önerileri
getirecek beyinlere sahip değiller. ‘’Vermesse Mabud, neylesin Mahmut’’ .
Ben belki insanları
Erdoğan’dan daha çok seviyorum, hemde Yaradandan ötürü değil. Hekim olduğum
için. Hekimliğin şiarıdır. Hangi dinden olursanız olun.
Ben de tıpta, hekimlikte, sosyal yaşamda yaptıklarımı sıralayınca dediler
ki siz bir NARZİSTSİNİZ.
Erdoğan da bir
narzist olsa gerek. Temcid pilavı gibi icraatlarını, tekrar tekrar dile
getiriyor. Hemde hiç ama hiç eleştiriye tahammülü olmadan. Eleştiri yapanları
da yaradandan ötürü sevmemek kaydı ile.
Eleştiriye cesaret
eden gazeteci kalmadı. Hepsinin rızkını kestirdi. Taraftarı olanlarda
OTOSANSÜRE başladılar. Tahammülsüzlüğü, öfkeleri, tek karar verici olması
TEKADAM hastalığından kaynaklanıyor.
Komşumuz dost
devlet kalmadı. Davutoğlunun sıfır sorun politikası sayesinde çok şükür.
Rumlarla(
Yunanistan, Güney Kıbrıs) düşman, İsrail düşman,Suriye düşman, Irak (Maliki)
düşman, İranla ve Azerbeycanla ilişkiler limoni, Ermeniler ezeli düşman.
Almanlarla, Fransızlarla AB konusunda kanlı bıçaklı. Obama ve Putin sırt
sıvacıları. Suudi ve Katar diktatör krallarıda pek koklatmıyor lar.
Bütün ümidim Abdullah Gül’ün ilk seçildiğinde olduğu gibi Erdoğan’a
mızıkçılık yapması.
Barış sürecinin
Abdullah Öcalan ile Barzaninin başarısı olduğunu milletin anlaması, önümüz de
ki seçimlerde AK partinin oylarındaki gerileme Erdoğanı belki frenleyebilir.
Kılıçdaroğlu ve Bahçelinin muhalefet tarzı , kabiliyetsizlikleri Erdoğan’ı
menfi tarzda bir
etki sağlayamayacktır..
Özgürlükler babında, Kadın haklarında, Kürtlerin özerklik , kimlik
mevzularında, basının, yargının dıştan görünüşlerinde 120 sırada olmamız
Erdoğan’ı hiç rahatsız etmiyor.
Nurcuların başı
Fethullah Gülen cemaatı ile de kapışması oy kaybını tetikleyecektir.
Bankalara ve
Tüsiadcılara diş geçirememesi onların nalıncı keserini kullanmaları, alt gelirli
sınıfın ak partiye oy verenlerinin % 80 civarında olması düşündürücüdür.
İmam hatip mezunu olması, hiçbir yabancı dil bilmemesi, yurtdışında
demokratik ülkelerde hiç yaşamamış olması, futbolculuğu onun kültür seviyesini
belirlemiştir.
Eşinin, kızlarının
tören ve gezi mürettebatı olması da halk arasında antipati yaratmaktadır.
Hitler başa
geçtiğinde Antisemistti, Otobanları yaptı, enflasyonu düşürdü, parayı
değiştirdi, analara çok doğurun dedi ve çok çocuklu analara madalya verdi,
Wolkswagen( Halk otosunu)ı yaptı.
Erdoğan da
tesadüfen Antisemist beyanlarda bulundu, Duble yollar yaptırdı, Enflasyonu
düşürdü, Paradan sıfırları attı, yeni TL yaptı, analara en azından 3 çocuk
doğurun dedi, kendi otomobilimizi yapalım dedi.
Hitler, o münevver
halkın son demine kadar sempatisini kazandı fakat TEKADAM olunca milleti için ,
dünya için tehlikeli oldu ve milyonlarca insanın ölümüne sebep olan hataları
yapmağa başladı.
Erdoğan’ın en takdire şayan icraatı Askeri kışlasına sokmuş olmasıdır.
Fakat onların sessizliği beni korkutuyor. Darbeler devri geçti deniyorsada ben
korkuyorum. Çünkü asker 27 mayıstan buyana DARBE yapmağı öğrendi. Adam
öldürmeği talim etti. Ekonomimizde büyüme fetişizmi hakim. Beni korkutan SİLAH
ve Para’nın yarattığı ahlaki çöküntüdür. Sevgi, saygı ve Şefkat erozyonu,
avamda Konsum düşkünlüğü, boşanma epidemisi benim gibi optimist
insanları dahi kaygılanmaktadır..
Antalya, 29.05.13